Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar
12 yıl önce tarafından yazıldı, 294 kez okundu ve hakkında yoruma kapatıldı.

KUR’AN, SÜNNET VE TARÎKAT

İslâmiyet dâima âli ve gâlibtir, mağlûb olmaz.22 Hadis Buhârî

Emmâ bâd ihvânı dîn ve erbâbı sıdkı yakîne arz ve ifade olunur

ki tarâiki aliyyenin hepsi mefhârı mevcûdat seyyidi kâinat efendimizin

akvâl ve efâlinden yani sözleri ve amellerinden ibâret olduğu

için turûkı aliye esas itibariyle birdir. Cümlesi Muhammedîdir. Tarikat

lügatta “tarîk” yani “yol” demektir. Istılâhı tasavvufta ise Cenâbı

Hakk’a takarrub maksadıyla sülûk olunacak ibâdet ve taat yoludur.

Milyarlarca mahlukat içerisinde mükerrem olarak yaratılan insan için

İslâm dini bunun yolunu göstermektedir. Bu yol sırâtı müstakîmdir.

Hidâyet ve felâha bu yolla erişilir. Bu bir terbiye ve seyri sülûk

merâtibidir.

Lâ ilâhe İllâllah Muhammedu’rrasûlullah kelimei tayyibesi insanın

imanını ve müslümanlığını tesis eden iki cümlei şerifedir.

İslâmın etemmi Lâilâhe illallah, mütemmimi de Muhammedu’r

rasûlullah’tır.

Lâ ilâhe illâllah ikrârı vahdet, Muhammedu’rrasûlullah tasdîki

risâlettir. Bu iki mübarek kelimeyi bir kimse hulûsi kalb ile yâd

edince küfür zulmetini atarak İslâm nûru ile dârı selâmete vâsıl olur.

Allah tek Muhammed hak meâli şerifini bilerek inanınca derûnundaki

şirk ve diğer emrâzı bâtıniyeyi de siler temizler. Bu iki mübarek

cümle birbirini tamamlar. İkisi de onikişer harflidir. Harflerinin müsâvî

oluşunda derin mana ve sırlar vardır.

Sözlerin en doğrusu ve hakk olanı “Lâ ilâhe illâllah” “Allah’tan

başka ilah yoktur” sözüdür. Ezelî ve ebedî olan, gerçek ve mutlak

Hakktır. Sıddıklar ise, ondan başka hiçbir şeyi görmezler. Bunun için

onun varlığına ve kudretine onu şahid ve delil gösterirler. Mutlak

Hakk kendi zâtı ile var olan hakîkî mevcuttur. O da Allah’tır.

Ariflerin sözü de sohbeti de ibadet ve tevhiddir. Marifetullaha

ermiş ariflerin makamı bildim, buldum, oldum demek değildir. Bu

makama erenlerden taşıp dökülen sözler ve cevherler ise, tasavvuftur.

Her işde usûl vuslâtın miftahıdır. Vasıl olamayış usûlü bilmeyiştendir.

Yani vusûlsüzlük usûlsüzlüktendir.

Hakk ehli olan usûlü vaaz eder, gâyeyi gösterir. Hakk aşığı ise

evvelâ usûlü bulur sonra gâyeye ulaşır.

İslâm Kur’ânı Kerîm’e tâbi olmak, sünneti seniyye’ye ittibâ etmektir.

Saadet asrını hâliyle, kâliyle yaşamaktır. Hakîkî müslümanlık

da budur.

Evliyâullah Hazerâtının akvâli nebevî, efâli melekî, ahlâkı ilâhîdir.

Tasavvuf, sofunun sofu değil, sefâsıdır. Kesret âleminde vahdet

müşahede eden urâfâyı muhakkıkîn o sermedi, zevki söze sığdırmak,

tarif etmek için husûsî bir lisan ile konuşmuşlardır ki onun

adına tasavvuf denir.

İnsan evvelâ şunu iyi bilmelidir ki: Turûkı aliyyenin kâffesine

Cenâbı Hakk’ın emrü fermanı, vahyi ilâhîsiyle sülûk edilmiştir.

Tarikatın lüzum ve vücûbû âyeti kerîmeler ve hadîsi şeriflerle

sabittir.

Cenâbı Hakk şöyle buyuruyor:

لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا

“… Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik…” 33 Mâide Sûresi, Âyet 48

Fahreddin Râzî, Ebussuud, Hâzin ve Âlusî hazretlerinin tefsirlerinden

beyan üzere şir’adan murad şeriat, minhacdan maksatsa

nurlu bir yol olup o da tarikattır.

Evliyâullah hazerâtına göre Kur’an ve Sünnet, nurlu yolun başlangıcı,

“Tarîkat” da bu yolun devamıdır.

Evâmiri ilâhiyeyi ihtivâ eden hüküm ve rükunlere şeriat denir.

Evâmiri ilâhiye ise Kur’an ve Sünnettir. Kur’an ve Sünnetin emirlerini

icra edenlere de şeriatcı denir.

Mefhârı kâinat Rasûlü ekrem sallallâhu aleyhi vesellem efendimiz

buyurdular: “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sarıldığınız müddetçe

yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar Allah (c.c)’nun kitabı Kur’anı

Kerîm ve benim sünneti seniyyemdir.” 44 Hadis Ebû Davud

Kur’anı Kerîm’in emir ve hükümleri de üç bölümde mütaalâ

edilir:

1‐ Ahlâk ve ibâdete ait hükümler

2‐ Muamelâta ait hükümler

3‐ Ukûbâta ait hükümler

Sünnet ise, peygamberimizin müminlere örnek hayatıdır. Sünnet

kavlî, fiilî ve takrirî olmak üzere üç kısma ayrılır. Hz. Peygamber’in

tebliğ, dâvet ve irşad usûlünü temsil eden mânevî hayatı “hâl” adıyla

anılmıştır. “Hâl”in ise, kâl yani sözle anlatılması mümkün değildir.

Nitekim Hz. Peygamberin sözleri, fiilleri ve takrirleri dışında bir de

hâlleri vardır. O’nun söz, fiil ve takrirleri hadis ve siyer kaynakları

tarafından tespit edilip kayda geçirildiği halde hâlleri ancak halakai

sohbetinde bulunan ashâbı kirâm tarafından yaşanarak, teselsülen

in’ikas yoluyla nesiller boyu devam edegelmiştir.

Dînî ilimlerden kıraat ilmi de uygulamalı bir ilimdir. Tecvid ve

kıraat bilgileri her ne kadar kitaplarda yazılı ise de onların anlaşılıp

uygulanması bir “femi muhsîn” tabir edilen ehliyetli ağzın icrâ ve

ifâ suretiyle tâlimine bağlıdır. Bu yüzden kıraat ilmi üstaddan öğrenilir.

“Hâl” ilmi olan tasavvuf da sadece kitap mütalaasıyla elde edilemez.

Ancak bir üstad ve mürşidi kâmilden öğrenilir.

Cenâbı Hakk peygamberimiz hakkında şöyle buyuruyor:

يمٍ  وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ

“Ve muhakkak sen yüce bir ahlâk üzeresin.”55 Kalem Sûresi, Âyet 4

Peygamber efendimiz aleyhisselâti vesselâm ise: “Ben ancak

mekârimi ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”6 buyurur. 6 Hadis, Buhârî

Kur’anı Kerîm ilâhî nizâmın hayata hâkim olması için, insanlık

âlemine surûr ve hidâyet bahşeden bir Kitabı Rahmânîdir. Kur’an;

sadece bir devletin veya devletlerin değil, dünya ve âhiretin saadet

menbaıdır.

Allah (c.c) ile kulları arasında nisbet ve münâsebet tesisi için,

Kur’an inzâl buyurulmuştur. Kullarına hulûl ve ittihâdden münezzeh

olan Allah (c.c) birer fermân‐ı ilâhî olan kitaplar ile beşere hitâp

etmiştir. O öyle bir furkânı ilâhîdir ki, mahbûba nâmei rabbânî,

mahlûkı müdrike bir fermânı sübhânî, müminlere feyyâzı nurânî,

âsiü’l usâd ümmete de irşâdı ilâhîdir.

Kur’anı Kerîm hem lafzı hem de mânasıyla Allah (c.c) tarafından

vahiy olunduğu için ona vahyi metlûv (okunan vahy) denilmiştir.

Sünneti seniyye Peygamber aleyhisselâti vesselâm efendimizin

Allah’ın emirlerine uygun hareket etmek maksadıyla seçip yaşadığı

hayat nizamı, gittiği yol, söylediği sözler, işlediği işler, uygun gördüğü

veya terkettirdiği amellerdir.

Cenâbı Hakk şöyle buyurmuştur:

۪ى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ _ قُلْ اِنْ آُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون

۪يمٌ _ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح

“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allahʹı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da

sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”

77 Âli İmran Sûresi, Âyet 31

Allahu Teâlâ Kur’anı Kerîmde şöyle buyurmuştur:

مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ

“Kim Rasûle itaat ederse Allaha itaat etmiş olur…” 88 Nisa Sûresi, Âyet 80

Allahu Teâlâ Rasûlüne itaatı kendisine yapılan itaata bağladı. Bu

sevgi ve hürmeti birbirinden ayırmamak lazımdır.

Cenâbı Hakk şöyle buyuruyor:

۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُولِى _ ۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط _ ۪ينَ اٰمَنُوا اَط _ يَا اَيُّهَا الَّذ

۪ى شَیْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ _ الْاَمْرِ مِنْكُمْ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف

۪يلًا _ اِنْ آُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَاْو

“Ey îman edenler! Allaha itaat edin. Peygambere ve sizden olan

ulül’emre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allaha ve

ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allaha ve Rasûlüne döndürün; bu hem

hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” 99 Nisa Sûresi, Âyet 59

Sünnet herhangi bir müslümanın kendisinden müstağni kalamayacağı

bir kaynaktır. İslâm ahkâmının anlaşılması sünnete bağlıdır.

Hadis ise, sünnetin esâsı ve temelidir. Hadisi Kudsî de sünnetin

kavlî olanına dâhildir.

Hadisi Kutsî Peygamberimiz aleyhisselâti vesselâma rüyâ veya

ilham tarikiyle Cebrâil aleyhisselâmın getirdikleridir. Peygamber

aleyhisselâti vesselâm efendimizin Aziz ve Celil olan Allah (c.c)’na

isnad ederek söylediği sözlerdir ki; mânâ ilham tarikiyle Allah

(c.c)’dan olup lafzı ise kendisindendir.

Cenâbı Allah şöyle buyuruyor:

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوٰى ∗ اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰى

“O, arzusuna göre konuşmaz. O vahyedilenden başkası değildir.” 1010 Necm Sûresi, Âyet 3-4

Sünnet ise vahyin bir çeşit sözden çıkarılan manası olduğundan

dolayı vahiydir. Fakat lafz olan vahiy vasfına sahip değildir. Bu

sebebten ona vahyi gayri metlûv (okunmayan vahiy) denilmiştir.

Her peygamberin bir şeriat ve sünneti olduğu gibi mürşidi kâmilin

de sulûk ettiği bir tarîkatı vardır.

“Ettarîkatü ve’lhakîkatı hâdimânı şeriah” Tarîkat ve hakîkat şeriatın

hâdimidir.

Cenâbı Hakk şöyle buyuruyor:

۪يرًا _ ۪ينَ اٰمَنُوا اذْآُرُوا اللّٰهَ ذِآْرًا آَث _ يَا اَيُّهَا الَّذ

“Ey inananlar! Allah’ı çok zikredin.” 1111 Ahzab Sûresi, Âyet 41

Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ _ ۪ى نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخ _ وَاذْآُرْ رَبَّكَ ف

ينَ _ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪

“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah

akşam Rabbini zikret. Gafillerden olma.”1212 A’râf Sûresi, Âyet 205

Peygamber Efendimiz hazretleri: “Cenâbı Hakk kalbime ne

vahyetmişse onu olduğu gibi Ebu Bekir Sıddîkın sadrına ilkâ eyledim.”

13 buyurmuşlardır. 13 İmâm‐ı Rabbânî Mektûbât

Cenâbı Hakk bu emri ilâhîyi Hz. Cibril vasıtasıyla Efendimiz

Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellem’e tebliğ edince lisânen olsun,

kalben olsun zikri şerifin icrasına hemen başlamışlardır. Aynı

zamanda zikri kalbîyi sıddıkı azam hazretlerine de emir ve telkin

buyurmuşlar; bil cümle ashabı kirâma da tebliğ etmek için onu vekil

tayin etmişlerdir.

Bayezidi Bistâmî’nin zamanına gelinceye kadar bu yüce tarîkata

Sıddîkıye tarîkatı denirdi. Şahı Nakşibendî efendimize gelince

Nakşibendiye tarîkatı denilmiştir.

Kezâlik peygamberi zîşân efendimiz lisanen olan zikri cehrîyi

de Hz. Ali efendimize tâlim ettirmiş ve diğer ashâbı güzîne de tebliğ

hususunda onu vekil buyurmuşlardır. Bu itibarla zikir ikiye ayrılmış

olup, birincisi Ebu Bekir Sıddık’a, ikincisi de Hz. Ali’ye nisbet edilmiştir.

Bu her iki yüce silsile İmâmı Caferi Sâdık, Hasanı Basrî, Mâruf

ı Kerhî, Abdulkadir Geylânî (k.s.) gibi muhterem efendilerimizden

teselsülen ve tevâtüren zamanımıza kadar gelmiştir.

Sünneti seniyyeyi Muhammediye’ye ittibâ hususunda diğer

ashâbı kirâm dahi Hz. Ebu Bekir Sıddîk ve Hz. Ali efendimizden

ahzı telâkkî ettikleri hafî ve cehrî zikirleri alelumum icra buyurmuşlardır.

Müride zikri hafî telkin edilirken nisbeti bâtınıyye hakkında şu

söylenmelidir. Lafzai Celâlin hafî zikri, nefyü isbat ve murâkabeden

kalbde zuhur edecek huzur müsâvidir. Bunlar ise hiçbir sahabeye nasip

olmayıp ancak Hz. Sıddıkı âzam’a mahsus kılınmış bir ikramı

ilâhidir. Sıddıki âzam bunu Rasûlullah’dan teveccüh tarikıyle

bâtınen ahz eylemiştir.

Muhabbet, zikri kalbî ve murakabe sahabei kirâm hazerâtının

delilidir. Müridin kalbine ilkayı zikir, huzur ve cezbe ise sâdâtı

Nakşibendiyyenin delilidir.

Cenâbı Hakk şöyle buyuruyor:

يبُوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَاْتِيَكُمُ _ وَاَن

الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ

“Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun,

sonra size yardım edilmez.”14

14 Zümer Sûresi, Âyet 54

Bilesin ki bu âyette zikredilen inâbe rücû demektir. Hakk

Teâlânın kavli şerîfiyle sabit ve vaciptir.

1‐ İnâbe küfürden imana dönmek

2‐ İsyan ve nisyandan istiğfâra dönmek

3‐ Masiyet ve günahlardan temizlenip Hakk’a dönmek

4‐ Gafletten Allahu Teâlâ’nın zikrine dönmek

5‐ İnâbe müracaat manasınadır. Meşayihden inâbe almak yahut

meşayiha intisab etmektir.

Cenâbı Hakk şöyle buyuruyor:

۪ى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ _ قُلْ اِنْ آُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون

۪يمٌ _ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah’da sizi sevsin ve

günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” 1515 Âl‐i İmrân Sûresi, Âyet 31

Peygamber efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem buyurdular:

“Sizler imanlarınızı tazeleyiniz.” Ashabı kirâm dediler ki: “İmanımızı

nasıl tazeleriz ey Allahın Rasûlü? Buyurdu ki: “Lâ ilâhe illallah”

ı çok söyleyiniz.” 1616 Etterğib vetterhib

Yine Peygamber efendimiz kelimei tevhid imanın esasını teşkil

ettiği için “zikirlerin ekmeli” ve Cenâbı Hakk’ı hamdetme, Allah’ın

nimetlerini çoğaltmaya vesile olduğu için “Duaların efdâlidir”17 buyurmuştur. 17 Hadis İbni Mâce

Şunu da arz ve beyan edelim ki: Tarîkatlardan bir tarîkatı

aliyyeye intisab edenler hakkında yanlış bir yola sapmışlar diye per

vasızca dil uzatıp sûi zanda bulunmak ne büyük bir cüret ve ne büyük

bir cehalettir.

Çünkü bunlar “Allah Allah” diye yâ nâmı akdesi ilâhîyi yahut

“Lâ ilâhe illallah” diyerek kalben ve ceseden kelimei tayyibei tevhidi

söylüyorlar. Tevbe ve istiğfar ediyorlar. Allah’ın zikri ile vakitlerini

geçiriyorlar. Beş vakit namazlarını kemâli edeple huzur ve huşû

içerisinde cemaatle edâ ediyorlar. Böyle hayırlı amellerde hayırlı işlerde,

razı olunan vazifelerde bulunmak şer’an, aklen, örfen ve

hikmeten kabahat midir? Bu hallerin hangisi hilâfı şer’i şerîftir.

Bunların hangisi yanlıştır? Öyleyse turûkı evliyaullahı inkâra teşebbüs

etmek neûzubillâhi Teâlâ sûi hâtimeyi mûcip olur. Siz vazifei

ubûdiyetinize ve taatinize müdavim iken “Lâimin levminden

(kınayanın kınamasından) korkmayın”

Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ

“…onlar hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar…” 18 âyeti celîlesi18 Mâide Sûresi, Âyet 54

mûcibince asla fütur getirmeyerek yolunuza devam ediniz.

Peygamber efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem buyuruyor ki:

“Her şey için bir anahtar vardır. Cennetin anahtarı ise fukara ve

mesâkîni sevmektir.”1919 Hadis Deylemi müsnet

Hubbı dervişân kilidi cennetest

Düşmanı îşân sezâi lânetest

Yani dervişlere meyil ve muhabbet cennetin anahtarıdır. Onlara

düşmanlık ise lânete müstehaktır.

Avf İbnu Mâlik radiyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah sallallâhu

aleyhi vesellem buyurdular ki: “Yahudiler yetmiş bir fırkaya bölündüler,

onlardan sadece bir fırka cennetliktir, yetmiş fırka cehennemliktir.

Hıristiyanlar ise yetmiş iki fırkaya bölündüler. Bunlardan da

yetmiş bir fırka cehennemliktir, sadece biri cennetliktir. Muhammed

in nefsi elinde olan Zâtı Zülcelâle yemin olsun! Benim ümmetim

yetmiş üç fırkaya bölünecek, bunlardan biri cennetlik, yetmiş ikisi cehennemliktir.”

“Ey Allahın Rasûlü! Cennetlikler kimlerdir?” diye sorulmuştu.

“Onlar, benim ve ashabımın yolunda olanlardır; oda

sevâdı a’zamdır”20 buyurdular. 20 Hadis Buhârî, Müslim

Bu hadîsi şerifte belirtilen fırkai nâciye cenâbı risâletpenah

efendimiz hazretleriyle ashâbı kirâmın yolunda sülûk eden şahı

râhı şeriat ve sünnete tâbi olan ümmetlerdir.

Şeyh Tacüddin El Nakşibendî Hazretleri Nâciyei Kübrâ adlı eserinde

buyurmuşlardır ki: “ Ey ihvânı dîn iyi biliniz ki şeyhin hukuku

edebe riâyet etmekle kolaylaşır. Tarikat şeyhlerine muhabbet etmek

onların manevî kemâlatının büyüklüğüne delâlet eder. İlmi ledünne

mazhar olmuş o şeyhi kâmile tâzim ve hürmet göstermek müridin

edep ve teslimiyetindendir. Çünkü insanı kâmil mir’âtı Hakk’tır.

Peygamberi Zîşân sallallâhu aleyhi vesellem efendimiz buyurmuşlardır

ki: “Mümini kâmilin firâsetinden hazer ediniz (sakınınız),

zira kalbindeki nûrı ilâhî ile esrarınızı keşfeder.”2121 Hadis Tirmizî

Her kim kâmil velinin ruhaniyetine basiret gözüyle bakarsa onda

Cenâbı Hakk’ın tecellisini görür, sıfatının zuhûrunu idrak eder. Râbıta

sebebiyle şeyhi kâmilden sâlikler feyz alır. Velinin velâyetinde

kesbî ilim şart değildir; veli ümmî de olabilir. Sâlikler râbıta ve muhabbetle,

şeyhin teveccühüyle maksûdlarına vâsıl olurlar.

Babalık nisbeti ikidir. Biri ceset babası diğeri ise ruh babasıdır.

Şeyh için babalık nisbeti vardır. Ceset babası evladını âlemi

illiyyînden dârı dünyaya gelmesine sebeptir. Ama ruh babası ise,

evladı manevîsini dârı dünyadan âlemi ulvîye yükselmesine vesiledir.

Evliyaullah hazerâtı nazarında manevî babalık nisbeti zâhirî babalıktan

daha üstün ve evlâdır.

Peygamber efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem hazretleri buyurdular

ki: “Allah katında insanların mükerrem ve muhteremi

takvâ ve tâatı çok olan kimsedir.”2222 Hadis Buhârî

Cenâbı Hakk bu hususta :

يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاآُمْ مِنْ ذَآَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاآُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ

۪يرٌ _ ۪يمٌ خَب _ لِتَعَارَفُوا اِنَّ اَآْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْ اِنَّ اللّٰهَ عَل

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle

tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah

yanında en değerli olanınız, Ondan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah

bilendir, her şeyden haberdardır.”2323 Hucurat Sûresi, Âyet 13

Yine Cenâbı Hakk:

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ

وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin

ve Allahtan korkun ki felaha eresiniz.”2424 Hucurat Sûresi, Âyet 10

İslâm’da karâbet (akrabalık) üç şekilde tahakkuk eder.

1‐ Din karâbeti

2‐ Kan karâbeti

3‐ Sıhriyyet karâbeti

Kan karabeti baba tarafına taalluk eder. Sıhriyyet karabeti ise, aile

tarafına taalluk eder. Eğer iki tarafta dinen bağlılık yoksa bunların

her ikisi de izâfîdir, kabire kadardır, kabirden öteye gidemez. Amma

din karabetine gelince; iman kardeşliğidir; ulvîdir, kutsîdir, melekîdir,

imânî ve İslâmîdir. Hayatta, mematta, haşirde ve neşirde daimîdir.

Din karabeti yani dinen akrabalık diğer iki akrabalığın fevkindedir.

Kan karabeti ve sıhriyyet karabetiyle yakın olan kişiler birbirlerine

din karabetiyle de bağlıysa nûrun alâ nurdur.

Cenâbı Hakk sâdıklarla beraber olmayı şu emri ilâhîsiyle ferman

buyurur:

۪ينَ _ ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَآُونُوا مَعَ الصَّادِق _ يَا اَيُّهَا الَّذ

“Ey iman edenler ! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.”2525 Tevbe Sûresi, Âyet 119

Peygamberi Zîşân sallallâhu aleyhi vesellem efendimiz ise: “Allah

için salihleri sevmek ve Allah için fasıklara buğz etmek farzdır.”2626 Buhari İman

buyurur.

Kur’anı Kerîm; sâdık bir dosttan mahrum kalmanın hüzün ve

hüsranını da şu âyeti kerîmede ne kadar açık olarak beyan buyurur:

۪يمٍ _ ۪يقٍ حَم _ ۪ينَ ⎯ وَلَا صَد _ فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع

“Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var. Ne de yakın bir dostumuz” 2727 Şuarâ Sûresi, Âyet 100‐101

Allah için sâdık bir dost kazanmak hem dünya, hem de ahiret için

mühim ve elzemdir. Tefsirlerin beyanına göre kıyamet gününde

hasenesi ve seyyiesi eşit (müsâvî) olan bir mümin huzûrı ilâhîye celb

edilir. Allah (c.c): “Kulum bir hasene getir de seni cennetime koyayım,”

buyurur. Kul da kederli bir halde anasına, babasına, kardeşlerine

gider ve halini arzeder. Her kime gittiyse; “bugün feze’ulekber

günüdür, benim de bir haseneye ihtiyacım var, ne olacağım belli değil”

der ve vermezler.

Bir haseneye ihtiyacı olan kul kederli bir halde huzûrı ilâhîye

celbedilir. Allah (c.c) bildiği halde sorar: “Ne oldu kulum, bir hasene

vermediler mi ?” Kul da “vermediler yâ Rabbena” der. O zaman; “Ey

kulum benim için dünyada sâdık bir dost kazanmadın mı, ona git”

buyurur. Kul da “senin için sâdık bir dostum vardı ya Rabbenâ” der.

Bir haseneye ihtiyacı olan kul gider, dünyada iken Allah için dost olduğu

kardeşini mahşerde bulur ve hâlini arzeder. O da, “ey kardeşim

bugün benim de ne olacağım belli değil, madem ki sen bir

haseneyle kurtulacaksın verdim, tek sen kurtul” der.

Haseneyi aldıktan sonra Allah (c.c) kulunu tekrar huzûrı

ilâhîyesine celb eder. Bildiği halde sorar, “Ne oldu ey kulum ?” o da

mesrur bir halde, “ya Rabbenâ ! Kardeşim bana merhamet etti de bir

hasene verdi” der. Cenâbı Hakk Celle ve Âlâ hazretleri “Bugün

feze’ulekber günüdür, kul olduğu halde o sana merhamet edip acıyor,

ben erhamerrâhimîn olan Allahu azîmuşşanım, seni de onu da

affettim, girin cennetime” buyurur.

Musannif Rahimehullah buyurdu ki: “Din karabeti muhabbeti

ilâhiyye ehli indinde nübüvveti zahiriyyenin kurbiyetinden daha faziletlidir.

Zira ehli muhabbetin nisbeti olan Hz. Peygamber, Bilâli

Habeşî, Selmânı Fârisî, Suheyl bin Rumî’yi (r.ah) hazerâtını ehli

beytten addetti. Fakat Rasulullah’ın amcası Ebû Talib ehli beyt şerefinden

mahrum kaldı. Kan karâbeti onu Rasûlullaha yakın kılmamıştır.

Çünkü ilâhî irade imâna taalluk eden muhabbeti esas kabul

etmiştir. Sahabei kirâm hazerâtı çok şerefli üstün vasıflı hamiyyet

perver fazilet ehli insanı kâmil idiler. Onlar bu hallerini kuvvei

hasene olan Allah’ın Rasûlünden almışlardı.”

Marifeti İlahiye Tarikatı Aliye- Erenköylü Muhammed Hikmet Efendi

Etiketler:

Malasef Yorumlar Kapalı.