Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar

Kadınların Örgülü Saçları Gusle Manimidir? Kadının Örgülü Saçları : Ümmü Seleme (r.anhâ), ” Ey Allah’ın Elçisi, Ben saçlarımı örüyorum Hayız ve cünüplük sebebiyle yıkanırken onları çözeyim mi?” di­ye sormuş, Hz. Peygamber (s.a.v.) de “Hayır!” diye cevap vermiştir. (Müs­lim, “Hayz”, 58) Kadın guslederken kullandığı su saçlarının altına nüfuz ediyor­sa, örgülerini çözmeye ve suyu ona tam nüfuz ettirmeye gerek yok­tur. Hattâ örgülü bulunan saçlarının uçlarını olduğu gibi yıkanma­dık bırakmasına cevaz verilmiştir. Ne var ki guslederken saçları iyi­ce yıkamak guslün adabına daha uygundur. Sahih olan görüş […]

Haydarı Kerrar Son Eserleri

Saç boyası, kına, ruj, oje, jöle gibi makyaj malzemeleri abdest ve gusle mani midir? Abdest alırken, yıkanması gereken uzuvlardan birinde kuru yer kalırsa, abdest sahih olmaz. Gusülde ise vücutta, suyun ulaşabildiği her yerinin yıkanması gerekir.   Bu itibarla, abdest veya gusül alacak kimsenin, yıkanması gereken uzuvlarında, suyun altına ulaşmasına engel olacak bir tabaka bulunmamalıdır. Oje gibi vücut üzerinde tabaka oluşturup da suyun bedene ulaşmasına mani olanlar abdest ve gusle manidir. Abdest veya gusülden önce bunların çıkarılması gerekir. Buna karşılık, tabaka oluşturmayan saç boyası, […]

Vehim Mertebesindeki Âlem ve Kayyûmluk Şüphe yok ki, âlem, Hak Teâlâ’nın mahlûkudur, sebât ve istikrar sâhibidir. Doğru haberci olan Efendimiz’in (a.s) bildirdiği üzere, âhiretteki dâimî azap ya da sevap türünden ebedî hayatta karşılaşacağımız hususlar, (bu dünyâdaki) âlemin bazı cüzleri ile ilişkilidir (meselâ bu dünyâda iyilik yapan, âhirette sevaba ulaşacaktır). Zâhir âlimleri bu âlemi mevcûd-i hâricî (gerçekte var olarak) bilirler, onu hâricî tesirlerin kaynağı olarak düşünürler. Sûfîler ise âlemi vehmî (gerçekte değil, vehim ve hayâl mertebesinde var) bilirler. Vehim ve his mertebesinin dışında âlemin […]

İrâde ve Kerâmet Ey oğul! Sâlike, ihtiyâr (tercih) ve irâdesinin fânî olmasından sonra ihsân edilen irâde ile kerâmet türünden her istediği şeyin vukû bulması şart değildir. Oysa avâm ve halk bunu böyle (vukû bulur) zannederler. Hattâ olur ki, (bazen) kâmil bir zâta bu irâdeyi ihsân ederler ama onda hiç kerâmet zuhûr etmez. Yine bu irâde sâhibinin, birinci irâde sâhibinden (kerâmet ehli kişiden) daha yüksek  makâmda bulunması da câizdir. Şeyhu’ş-şuyûh (Sühreverdî) Avârif’te demiştir ki: “Bazen Allah Teâlâ kulunu terbiye etmek ve onun îmânını takviye […]

Ruhlar Âlemi ve Zâtî Tecellî Cisimler âlemi, ruhlar âleminin gölgesi gibidir. Ruhlar âlemi de zâtın aynısı olan ilâhî şuûnâtın ya da zâta zâid olan ilâhî sıfatların gölgesi gibidir. Birinci gölge olma durumu yani ruhlar âleminin şuûnâtın gölgesi gibi olması, Muhammedî meşreb insanlara mahsustur (Muhammedî meşreb kişilerin ruhları, ilâhî sıfatların değil, o sıfatların asılları olan şuûnların gölgesi gibidir). Çünkü zât gaybından (sırf zâttan) hâsıl olan tam câmi‘iyyet (kapsayıcılık) bu şekilde (şuûnâtın gölgesi olarak) gerçekleşebilir. Bu sebeple tecellî-yi zâtî de onlara (Muhammedî meşreb velîlere) mahsus […]

Seyr-u Sülûk Mertebeleri Gölge mertebesi (daire-i zıll) Allah’ın vâcibî isim ve sıfatlarıdır. Bu mertebe mahlûkâtın taayyünlerini (hakîkatlerini, a‘yân-ı sâbitesini) ihtivâ etmektedir. Ancak peygamberler ile büyük meleklerin hakîkatleri bundan müstesnâdır. İlâhî isimlerden her birinin gölgesi şahıslardan bir şahsın mebde-i taayyünüdür (hakîkatidir). Bu gölge mertebesi hakîkatte isim ve sıfatlar mertebesinin tafsîlidir. Meselâ “İlim” sıfatı hakîkî bir sıfattır. Cüz’iyyât (ilmin alt unsurları, detay parçaları) o sıfatın gölgeleridir ve icmâl (ilmin özü) ile irtibatlıdırlar. O hakîkatin her cüz’ü (parçası), peygamberler ve melekler dışındaki şahıslardan bir şahıstır. Peygamberler […]

Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî Hazretleri’nin, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan Yetmiş Sene Önce Kaleme Aldığı; “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye” Kitabı’nda, Osmanlı’nın Zuhuruna Dair Esrarengiz İşaretler Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan elli dokuz yıl önce, 1240 mîlâdî yılında Şam’da vefât etmiş olan Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri, henüz ortalıkta ne Osman Gâzî, ne de kuracağı cihân devleti yokken, cifr ilmine ve Kur’an’daki bâzı Âyet’lere dayanarak “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye” adında bir eser yazmış; “Osmanlı Devleti Hakkında Soy Silsilesi” anlamına gelen bu küçük risâlesinde, kendi ifâdesiyle; “Devleti’l-Osmâniyye”(1)den “hilâfeti kâ’im kılacak olan kimseye” […]

Nafile Namazlar Nedir ve Çeşitleri   Bağış, hibe, ganimet malı, zorunlu olmaksızın yapılan iş. Farz veya vacib namazlar dışında kalan ve Resûlullah (s.a.s)’ın kıldığına dair rivayet bulunan namazlar demektir. Bunlar da sünnet olan nâfileler ve mendup olan nafileler olmak üzere ikiye ayrılır. Sünnet olan nâfile, Allah elçisinin yapmağa devam ettiği ve ancak nâdir olarak yapmadığı kuvvetli işlerdir. Kimi zaman bu işleri yapmamasının sebebi insanlara farz olmadığını göstermektir. Mendup olan nâfile ise, Hz. Peygamber’in bazan yapıp, bazan yapmadığı, kuvvetli olmayan sünnetlerdir. Menduba müstehap da […]

Süt Emme Nedir ve Bundan Dolayı doğan Akrabalık “Rad┑ veya “rıdâ”; Arapça “radaa” kökünden mastar olup; annesini emmek demektir. Bir isim olarak ise, süt kardeşliği ve süt emme anlamına gelir. Kur’ân-ı Kerim’de çocuğun kendi annesinden veya başka bir kadından süt emmesiyle ilgili çeşitli âyetler vardır: “Sizi emziren analarınız ve süt cihetinden kız kardeşleriniz (size haram kılındı)” (en-Nisâ, 4/23); Emzirmeyi tam yapmak isteyen için anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler” (el-Bakara, 2/233); “Çocuklarınıza süt anne istemenizde, bir sakınca yoktur” (el-Bakara, 2/233); “Boşadığınız karılarınız kendisinden […]

Namazlarda Mekruh olan ve olmayan okuyuşlar Bölümü     Namazlarda mütevatir (gerçek bir nakil ile sabit) yedi kıraattan (Kur’ân okunuşundan) herhangi biri seçilebilir. Ancak tuhaf ve garib görülecek kıraatlar seçilemez. Çünkü işin gerçeğini anlayamayacak bazı kimselerin günaha girmelerine sebebiyet verilmiş olabilir. Hanefi İmamları, Ebû Amr ile Hafs’ın Asım’dan olan kıraatlarını seçmişlerdir. 1- Kur’ân-ı Kerîm’i namazda sırası üzere okumakta bir sakınca yoktur. Fakat mukim (ikamet halinde) olan bir kimse için sünnet olan Mufassal denilen sûreleri okumaktır. Şöyle ki: Kıraat mikdarında misafir (yolcu) için sünnet […]