Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar
3 gün önce root1 root1 tarafından yazıldı, 5 kez okundu ve hakkında hiç yorum yapılmadı.

Hac, Kurban, Nefis ve Teslimiyet ilişkisi

BismillahirRahmaNurRahim

Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa gelince: Yavrucuğum, rüyada seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulursun dedi. Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim, rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyi işleri mükafatlandırırız. Bu gerçekten çok açık imtihandır, diye seslendik. Biz oğluna bedel ona büyük bir kurbanlık verdik. Geriden gelecekler arasında ona iyi bir nam bıraktık: İbrahim’e selam!.. dedik. Biz iyileri böyle mükafatlandırırız.” (Saffat, 102-110)

De ki: Benim namazım da, ibadetlerim de hayatım da, ölümüm de âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. (Enam, 162)

İnsanları hacca davet et ki, gerek yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar. Böylece onlar dünyevî ve uhrevî menfaatlerini görsünler ve belli günlerde, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken, Allah’ın adını ansınlar. Siz de onlardan yeyin, yoksula ve fakire yedirin ” (Hac, 27, 28)

Bu sayımızda hac ve kurban ibadetlerinin ayında olmamız hasebiyle, bu ibadetlerdeki bazı noktalara ve nefisle ilişkilerine değineceğiz. Her ibadette batini boyutlar ve hikmetler ağır bastığı gibi, bu ibadetlerde de aslında mana ağır basmaktadır. Kuranı Kerimde sembolizmle mana anlatımlarına güzel örneklerden biri de şüphesiz Hz. İbrahim ve İsmailin (a.s) kurban kıssadır. Bu sebeple Hac, Kurban, Teslimiyet gibi kavramları ve bir birlerine bağlantılarını tefekkür penceresinden idrakimize yansıdığı kadarıyla irdeleyeceğiz.  Tevfik Allah (c.c) tandır.

Evet, Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’in (a.s) oğlunu kurban etmesi yönündeki rüyası anlatılır. Tefsircilere ve genel kabule göre bu oğul İsmail’dir ve burada bir imtihan söz konusudur. Öyle ya yoksa bir peygamber neden bir rüya üzerine hareket edipte oğlunu kurban etmek istesin. Bu kıssada bizlere ne gibi mesajlar verilmekte? Asıl anlatılmak istenen nedir?

İsmail “Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa gelince: Yavrucuğum, rüyada seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulursun dedi. Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim, rüyayı doğruladın. Biz iyi işleri mükafatlandırırız. Bu gerçekten çok açık imtihandır, diye seslendik. Biz oğluna bedel ona büyük bir kurbanlık verdik. Geriden (ileride) gelecekler arasında ona iyi bir nam bıraktık: İbrahim’e selam!.. dedik. Biz iyileri böyle mükafatlandırırız.”[1]

Bu kıssada ki Ayetleri incelediğimizde çok net bir şekilde dikkatimizi çeken manevi noktalar ve mesajlar mevcuttur. Onlardan en önemlisi hem Hz. İbrahimin (a.s) hemde Hz. İsmailin (a.s) teslimiyetidir.  Bu ayetleri izah etme babında deriz ki:

  Hz. İbrahim (a.s) oğluna (İsmail’e) şöyle dedi: “Rüyada seni kurban ettiğimi gördüm

 Rüya âlemi hayal hazretidir diğer ifade ile Âlemi manadandır. Malumunuz Rüyalar tabir edilirler buna rağmen Hz. İbrahim, gördüğü bu rüyayı tabir etmedi. Hâlbuki rüyasında kendisine oğlu suretinde görünen (ve dolayısıyla asıl kurban edilmesi gereken) koçtan başkası değildi. Ama Hz. İbrahim’in, gördüğü rüyayı (tabir etmeksizin) olduğu gibi kabul etmesi (ve İsmaili gerçekten de kurban etmeye yeltenmesi) üzerine, Hz. İbrahim’in bu vehminden dolayı, Rabbi, İsmail’e koçu [zibh-i azim] feda etti ki bu (koçu kurban etmesi) Hz.İbrahim’in gördüğü rüyanın –her ne kadar kendisi bundan haberdar olmasa da– Allah katındaki tabiriydi.

Demek ki, hayal hazretinde ve Alemi manada görülen suretlerden Allah’ın (c.c) murad ettiği şeyin ne olduğunu anlamak için bir başka ilme ihtiyaç vardır. Bu sebeple bir seferinde görülen bir rüyayı Ebubekir (ra) tabir ettiğinde Resulallah (sav), “Bir kısmını doğru, bir kısmını da yanlış tabir ettin” buyurdu. Hz. Ebubekir, nerede yanlışlık yaptığını sorduysa da Resulallah Efendimiz bunun hangisi olduğunu söylemedi.

Hak Teala İbrahim aleyhisselam’a seslendiğinde, ona, “Ey İbrahim! Sen rüyada Gördüğünü doğruladın” dedi; yoksa “rüyada gördüğün doğruydu,” yani, “rüyanda gördüğün gerçekten de oğlundu” demedi. Çünkü Hz.İbrahim, rüyasını tabir etmeyip, gördüğü şeyi kendisine göründüğü şekilde kabul edip ona uygun hareket etti. Hâlbuki rüyanın tabir edilmesi gerekir. Ve bundandır ki Hz. Yusufun kıssasında geçen (Mısır firavunu) Aziz, yanındakilere, “Eğer rüya tabir etmeyi biliyorsanız..”[2]  demişti.

Tabir, rüyada görülen suretten başka bir şeye izin [cevaz] demektir. Ve (Aziz’in rüyasında gördüğü) öküzler, kıtlık ve bolluk yıllarıydı. Nitekim Hz. Yusuf bu şekilde tabir etmişti.

Hz. İbrahim’in rüyasında gördüğü anlattığımız gibi değilde, onun anladığı doğru olsaydı, oğlunu kurban etmesi kaçınılmaz olurdu. Ama o, sadece rüyada gördüğünün oğlu olduğunu doğruladı — ve Allah (c.c) indinde ise oğlu suretinde görünen şey gerçekte koçtan [zibh-i azim] başkası değildi.

Bundandır ki, Hz. İbrahim’in zihninde oğlunu kurban etme düşüncesi doğunca, Hak Teala koçu İsmail için feda etti. Ama (gerçekte kurban edilmesi emrolunan İsmail olmadığından) bu koç Allah (c.c) indinde (İsmail’e karşılık olarak) feda edilen bir şey değildi (çünkü kurban edilmesi gereken zaten koçun kendisiydi). Şimdi, his (kurbanı) koç olarak Biçimlerken, hayal de Hz.İbrahim’in oğlu olarak biçimledi. Eğer hayalde bir koç görmüş

olsaydı, onu oğlu olarak veya bir başka şey olarak tabir ederdi.

Ve sonra Hak Teala şöyle buyurdu: “Bu, apaçık bir imtihandır”  Yani bu, Hz.İbrahim’in, rüya durağının [mevtın] tabir gerektirdiğini bilip bilmediği konusunda bir imtihandır; aynı şekilde İsmailinde teslimiyet imtihanıdır.Hz. İbrahim (a.s) O, rüya durağının [mevtın] tabir gerektirdiğini bilir. Ama Hz.İbrahim, gördüğü rüyayı tabir etmesi gerektiğini düşünemedi [gaflete düştü] ve (bu şekilde) rüya durağının [mevtın] gereğini yerine getiremediğinden dolayı da, rüyasında gördüğünü doğruladı.[3] Buna Rağmen diğer yönden de Hz. İbrahim (a.s) için oğlu Nefs makamında Masiva hükmündeydi ve Hakkın emrine karşı sadakatini göstermek ve masivanın her türlüsünden onun için uzaklaşacağını, gözünü bile kırpmadan oğlu Hz. İsmaili kurban etmeye kalkarak kanıtladı. Bu sebeple “Her ikisi de boyun eğdiler, teslimiyet gösterdiler” buyruldu.

Ayetlerde vurgulanan bu hikmetlerden dolayıdır ki Tasavvuf erbabı kurban emrinin zahirinden başka, mana sembolüne de ağırlık vermiş ve Nefsin üç hali vardır. Bunlara kebeş, bakara, bedene denir. Nefsin, uygulamalı tasavvuf eğitimi demek olan sülûkten önceki haline kebeş (koç), bu eğitime yani seyr ü sülûke başlamasına ve bunun iyi bir gelişme göstermesine bakara (sığır), ilerleyip makam ve menziller kat etmesine bedene (deve) denir. Böylece koç, sığır ve deve sözleriyle nefsin Hak uğrunda kurban edilmesi lâzım geldiği anlatılmak istenir diye anlamışlardır. En büyük kurbanın Fena mertebesiyle Hak yolunda kendi nefsini feda etmek olduğunu beyan etmişlerdir.

Bu sebeple bazı tasavvuf erbabı “Allah bir sığır boğazlamanızı emrediyor[4] (ayetini nefsi boğazlamak olduğunu ve Deve Metaforuna ulaşmak için gerekli olduğunu anlamışlardır. Deve tasavvufta güzel ahlak sahibini kemal bulmuş kişiyi temsil eder. Bu anlattıklarımızdan dolayı kurbanın Nefisle bağlantısını kurbanını ifade eden sözler tasavvufta yaygındır. Yunusun şu beyitlerinde olduğu gibi 

Yûnus miskin kalmaz câna verir cânını kurbâna

Gelsen sığınsan Sübhan’a doğru yola gitsen gönül

Yine başka bir beytinde:

İsmail’em Hak yoluna canımı kurban eyledim

Çünki bu can kurban sana ben koç kurbanı neylerem

Bu beyitlerden ve yapılan izahlardan anlıyoruz ki aşk ve teslimiyet kavramları Nefsi hak yolunda kurban etmekle iç içe işlenmiş. Allah’a ulaşan kurbanların etleri ve kanları değil, O’na (ulaşan) ona olan takvanızdır”[5]  hakikati gaye edinilmiştir.

Hz. İbrahim ve İsmailin bu kurban imtihanında sergiledikleri sadakat ve teslimiyet Rabbi tealayı hoşnut ettiğinden, bunların bu vakıaları sonradan gelenlere yani Müslümanlara kurban ibadeti olarak yansımıştır. Aynı bu kutlu baba ve oğlun kabeyi inşa edip haclarını yerine getirmeleri, dua ve ibadetlerinin kabul edilmesi neticesinde sonradan gelenlere hac ibadetinin aynıyla yansıması ve emredilmesi gibi. Ayetlerde:Geriden (ileride) gelecekler arasında ona iyi bir nam bıraktık: İbrahim’e selam!.. dedik. Biz iyileri böyle mükafatlandırırız” ayeti ve

 İnsanları hacca davet et ki, gerek yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar. Böylece onlar dünyevî ve uhrevî menfaatlerini görsünler ve belli günlerde, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken, Allah’ın adını ansınlar. Siz de onlardan yeyin, yoksula ve fakire yedirin”[6] ayetleri ve

“Hani, İbrahim, o Beyt’in (Kabe’nin) temellerini, duvarlarını, İsmail ile birlikte yük­seltiyordu da, her ikisi, şöyle dua ediyordu: Ey Rabb’imiz! Tarafımızdan, Sana sunulan şu hizmeti, kabul buyur! Şüphe yok ki, her şeyi, hakkıyle işiten, hakkıyla bilen Sen’sin Sen! Ey Rabbimiz! Bizi, Sana teslimiyette sabit kıl! Soyumuzdan da, yalnız sana boyun eğen Müslüman bir ümmet yetiştir! İbâdet edeceğimiz yerleri, Hacc amellerini, bize göster, öğret! Tevbemizi, kabul buyur! Çünkü, tevbeleri, en çok kabul buyuran ve Mü’minleri, hakkıyle esirgeyen Sensın Sen. Ey Rabb’imiz! Onların, o soyumuzun içinden, onlara, Senin âyetlerini okuyacak, onlara, Kitabı, hikmeti öğretecek, kendilerini, (şirkten, kötülüklerden) iyice temizle­yecek bir Peygamber de, gönder! Şüphe yok ki, kudretiyle her şeye üstün gelen, hikmetiyle herşeyi yerli yerince yapan, Sen’sin Sen!”

Bizim, Beyt’i (Kabe’yi), insanlar için, bir toplanma, sevap alma, emniyet ve selâmet bulma yeri yapmış olduğumuzu hatırlayınız! Makam-ı İbrahim’i, namazgah edininiz! İbrahim ile İsmail’e: Beytimi; Tavaf edenler, ibâdet maksadı ile orada kalanlar, rükû ve sücud edenler için, titizlikle temizleyiniz! diye emretmiştik. İbrahim: Yâ Rab! Burasını, emniyetli bir şehir yap ve ehâlisinden, Allâha ve Âhiret günü­ne inananları, mahsullerle rızıklandır! diye dua etmişti”[7] ayetlerinde açıkça ifade edilmiştir. Hem bu kutlu baba ve oğlun (a.s) duaları kabul görmüş soylarından Alemlerin Efendisi Muhammed (s.a.v) teşrif etmiş, hemde onların yaptığı ibadetler (Hac) bu Serveri kainatla (a.s) beraber gelen islamın farz kıldığı bir ibadeti haline gelmiştir.

İşte kulun nefsini hak yolunda feda etme adına kurban dendiği gibi, Hakka ulaşmak için çıktığı kutsal yolculuğa da Hac denmiştir. Mana noktasından Hacca da kısaca değinecek olursak:

 Derviş, bu haccında, varlık diyarından yokluk diyarına hicret eder, yolculuk yapar. Bilir ki şuan içinde bulunduğu varlık gibi gözüken (Masiva) aslında yok, Yokmuş gibi gözüken diyar ise vardır. Aslında yok olan bu dünya ve masivayı terk etmekle  Noksanlıktan olgunluğa erer. Mikatta, riya gösteriş elbisesini soyunur ve yerine takva elbisesini (İhram) bembeyaz pırıl pırıl olarak giyer; dünyadan sıyrılır, sanki Baas gününde tekrar dirildiğini ve mahşere ilerlediğini zanneder. Bu haleti ruhiye ile kabede tavaf ederek nefsinin 49 devrini gerçekleştirir ve hasletlerini terk eder. Bununla Marifet basamaklarında bir, bir ilerler ve Arafat’ta arif olarak durur, vakfede durmakla ahrette ilahi huzurda da durduğu bilinciyle  Hakk’ın âfâk ve enfüsteki âyetlerini, tecellilerini müşahede eder, nefs koçunu (veya hayvanını) Mina’da keser, kurban eder, nefsinin şeytanî yönünü cemrelerde taşlar, törpüler, Safa tepeciğinde saflık, Merve’de mürüvvetliği elde eder. Ve tekrar Kâbe’de Allah’ın (c.c) haremine Haremi ismete girer, Sadakat meclisine konuk olur manevî neş’e ve ruhanî ferahlık bulur. Aynı razı olunan kulun cennet bahçelerinde aldığı haz ve neşe gibi.

Evet, buraya kadar verilen kısa bilgilerden de anlaşılacağı üzere İslamda ibadetlerin mana tarafları ağır basmakta, zahiren yapılan ibadetlerin mana bilinci olmadı mı şekilden ibaret olduğu vurgulanmaktadır. Manası kazanılmış ibadetin ise makbul olduğu hatta Hz. İbrahim ve İsmailin kıssalarında olduğu gibi sonradan gelenlere de bir ibret ve ibadet olduğu anlatılmaktadır. Bu hoşnutluğu ve makamı kazanmada temel taşlardan en önemli olanlarında Teslimiyet ve sadakat olduğu anlatılmaktadır. Bu kutlu Nebilerin (a.s) sergiledikleri teslimiyet gibi teslimiyet sergilememiz gerektiği ve Alemlerin Rabbine İbrahimi bir nida olan “Eslemtu” diyebilmeyi ve hacda söylenen Lebbeyk nidalarıyla emrine boyun eğmeyi ve Nefsi Masivadan tamamen temizleyip Hakka ermeği gerektirdiği anlatılmaktadır.    

Hakka kurbiyeti kazanma adına bizlerde olan ismaile bedel nefislerimizi Hak yolunda kurban etme ve kurban bayramınız değil kurbiyetiniz mubarek olsun duasının hakikatine erebilmeyi Rabbim nasip etsin duasıyla.Vesselam

İlmül Havvas dergisi 2016


[1] Saffat,  102-110).

[2] Yunus, 43

[3] İbni Arabi,Fususul-Hikem

[4] Bakara, 67

[5] Hacc, 37

[6] Hac,27,28 

[7] Bakara,125,129 

Etiketler:

Güvenlik Sorusu ** Zaman sınırı bitmiştir. CAPTCHA yeniden yükleyin.