Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar
12 yıl önce tarafından yazıldı, 191 kez okundu ve hakkında yoruma kapatıldı.

“ZAMAN OLUR Kİ, FAKİRLİK KÜFRE YAKLAŞIR”

HADİS-İ ŞERİFİ ÜZERİNE

 

Allah’a mutlaka kul olmak isteyen ona iyi inanır. Ve her işini O’na teslim eder. O kul, bilir ki, rızık hakkında Allah kefildir. Yine okul kanaat getirmiştir ki, kendine ulaşan iyi bir iş, ilâhi fermandan habersiz değildir. Her hangi bir fena hal de kaderi ilâhinin iktizasıdır.

Bilhassa şu ilâhi vade kopmaz bağlılığı vardır:

– “Bir kimse Allah’ın emirlerine bağlı olur ve ondan korkarsa, ona güç yollar kolay olur.

Bilmediği yerden rızık kapılar açılır. Kendisine tam tevekkül edene Allah yeter.”

İman sahibi daima bu ayeti okur ve manasına göre ruhi inşirah duyar. Bolluk devrinde bunu böyle bilir. Zaman olur, hikmet icab bir imtihan belirince derhal sızlanmağa başlar, ağlar, feryad ederse bu hal onun tam bir iman sahibi olmadığını gösterir. O kimse bilmez ki, kader-i ilâhi ağlamakla, sızlamakla şekil değiştirmez. O zavallının bu acıklı hali Peygamber S.A efendimizin:

– “ Fakirlik zaman olur ki küfre yaklaşır.”

Hadis-i şerifinin manasına girer.

İman sahibi, hangi felaket olursa olsun, sarsılmaz ve maneviyatın bozmaz. İyi inanmıştır ki: Herşey muvakkattır. Dünya muvakkat (Fani devamlı olmayan) olduğu gibi, onun imtihan devresi de muvakkattır. Yine kalbini Allah’a bağlayan bilir ki: Allah istediği an kimseden belayı kaldırır. Bu Allah’ın lütfudur.

Bir gün gelir, kendisinin de imtihan devresi biter; afiyet ve bolluğa kavuşur. Daima şükreder.

Hamd eder. Sena eder ve bu hal, Allah’a kavuşuncaya kadar sürer…

Bu haller gösterir ki, ilâhi imtihanlar iki yönden tecelli eder. Biri; iman sahibinin imanını arttırmak, diğeri ise; zayıf imanlının maneviyatını bozmak. Şayet o zayıf imanlı tahammül gösterirse iman kuvvet bulur.

Allah bütün kullarına bir çok yönden bela verir. Bu belalar çoğunun felaketine sebep olur. Kul, o devrelerde Allah’a tam bağlanmaz, durmadan itiraz eder. Allah-ü Taâlâyı (haşa) töhmet altına sokmak ister, söver, sayarsa…. Bu onun ebedi küfrüne sebep olur ve böylece dünyası ve ahreti berbatlaşır. Hak’ka kavuştuğu zaman ilâhi rahmetten herkesin nasibi olur; ama onun olmaz.

Çünkü Rabb ona darılmıştır. İşte Peygamber efendimiz bu hale işaret ederek şöyle buyurmuştur:

– “Kıyamet gününde en nasipsiz olan, dünyada fakir, ahirette cehennem azabına düçar olandır.”

 

Bu halden Allah’a sığınırız. Çünkü bu hal felakettir. Peygamber efendimiz bu fakirlikten Allah’a sığınmıştır.

 

İkinci şahsa gelince: O, hakkıyla inanmıştır. Allah’ın birliğine ve O’nun yapacağı her türlü eza ve cefaya razıdır. Zahirde cefa gibi görünen her halin bir nimet olduğunu iyi bilir. Onda tam bir kanaat vardır ki, sevgili kullara kavuşmak için onlar gibi yaşamak lazım. Peygamberlere varis olmak için, onların çektiği gibi cefakar olmak gerek. Düşünür: Hangi alim, hangi fazıl, hangi hakîm, hangi büyük ve nihayet hangi derviş ve hangi bende cefadan, hangi efendi zordan hâli kaldı….

Ama, ne olursa olsun Allah’a dayanan herkes kurtulur. O’na inanmış olan her imanlı dar Zamanın da daha geniş olur. İlâhi kement onların boynundadır. Sabır dağları onlar içine almıştır.

Çünkü imanlar kuvvetlidir. Çünkü kadere razıdırlar.

Bu sabır ve imandır ki; onu her an şükür yoluna sevk eder. Her şeye muvafakat, kaza ve kadere ve ilâhi hikmete mebni olduğunu sezdiği her şeye boyun eğer. Bu yüzden ilâhi rahmetin en büyüğüne erer. Gündüzleri onun için bir nur kaynağı, geceler ise bir rahmet sofrası olur. Dışı hoş, içi boştur. Bu halde devam eder, tâ, Allah’a kavuşuncaya kadar… Hâdi Allah’tır…(Futuhul-Gayb-29. Makale-Abdulkadir Geylani Hazretleri)

Etiketler:

Malasef Yorumlar Kapalı.