Bil ki: Bazen insan, Hakk’tan gelen ilham vasıtasıyla, hayvanı yapısındaki hiddet ve şiddet halinin, ulaşabileceği kemâl hali için bir engel olduğunu görür ve bunun üzerine ona kızmaya başlar, onu azgınlık halinden uzaklaştırarak uysal bir hale getirmek ister. Bu konuda kendisine yardımcı olmak üzere açlık ve susuzluktan, cinsî ilişkiyi terketmekten, diline, kalbine ve diğer organlarına sahip olmaktan daha uygun bir yol göremez ve nefsânî hastalığını tedavi etmek amacıyla bu yollara sarılır.
Bu tür insanları şunlar takip eder: Bunlar, sözü edilen bilgileri, Muhbir-i sâdık’tan (peygamber) işitmiş ve kalpleriyle onu tasdik ederek dediklerini yapmaya koyulmuşlardır.
Bunları, peygamberlerin zoraki bu yola ittikleri kimseler izler. Onlar, neyin ne olduğunu bilmezler; fakat sonuçta şehvetin kırılması neticesinde doğan faydaları elde etmiş olurlar.
Bazen insan, tabiî yapısının aklın hükmü altına girmesini, kendisi için bir kemal hali görür. Ancak tabiatı her zaman uysal olmaz; bazen itaat, bazen de isyan eder. Bu durumda insan, temrine ihtiyaç duyar ve oruç gibi zor işlere girişir; tabiî yapısını orucun gereklerine uymaya zorlar ve ahde vefa göstermeyi üstlenir. Buna devam ede ede, sonunda amacına ulaşır.
Bazen insan büyük bir günah işler; keffâret olması için, kendişine ağır gelecek şekilde peşipeşine oruç tutmaya karar verir; böylece o tür günahlara bir daha dönmemesini temine çalışır.
Bazen nefsi, kadınlara karşı arzu duyar; fakat evlenecek maddî güce sahip olmaz. Öbür taraftan da zinaya düşmekten korkar. İşte bu gibi durumlarda oruç yoluyla nefsini kırar ve onu dizginlemiş olur. Rasûlullah’ın (s.a.):
“Kim evlenmeye güç yetiremezse, oruç tutsun; çünkü oruç, onun için şehveti kıran bir araçtır.” [375] Buyruğu bu manada söylenmiştir.
Oruç, büyük bir iyilik (hasene) olup, melekî yönü güçlendirir; hayvanı yönü de zayıflatır. Ruhu cilâlamakta, nefsi kontrol altına almakta oruç gibisi yoktur. Bu yüzdendir ki, kudsî hadiste Allah Teâlâ, oruç hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ademoğlunun her ameli kendinindir. Yalnız oruç müstesnadır. Çünkü o benimdir, onun mükâfatını verecek olan benim.” [376]
Oruç, hayvanı gücün zayıflaması oranında hatalara keffâret olur. Oruç sayesinde insan büyük ölçüde meleklere benzer bir hal alır; artık melekler onu severler. Bu sevgi sonuçta, hayvanı yönü zayıflatır. Bu meyanda Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” [377]
Oruç, usulü dairesinde tutulması halinde, her bakımdan faydalı olur. Bir ümmetin tümden oruç tutması durumunda şeytanlar zincirlere vurulur; onlara cennet kapıları açılır, cehennem kapıları da kapatılır.
İnsan, nefsini kontrol altına almak ve onun kötülüklerini gidermek için çalıştığında, bu yolda yaptıkları işlerin, âlem-i misalda takdisi bir sureti olur. Evliya ve arifinden bazı pâk kimseler,” o surete doğru teveccüh ederler ve ilmi hakkında gayptan destekledirler. Böylece o kimse, tenzih ve takdîs yoluyla Zât-i Bâri’ye ulaşır.
“Oruç benim içindir, onun mükâfatını verecek olan benim.”[378] Buyruğunun manası işte budur.
Bazen insan, geçim telaşına düşmüş olmanın getirdiği gailelerin içerisinde Allah’tan uzaklaştığını hisseder. Bu durumda ibadet için inşa edilmiş bir mescide kapanıp dünya işlerinden bir süre el etek çekmesi faydalı olur. Bunu devamlı olarak yapmasına imkân yoktur. Ancak, bir şey tümden elde edilemiyor diye hepten de bırakılmaz. Dolayısıyla böyle bir insan, fırsatlar kollar ve haline uygun düşecek ölçüde itikâfa çekilir. Bu durumdaki insanları, Muh-bir-i sâdık’ın (s.a.v)(peygamber) sözüne kulak veren ve kalbî şehadetiyle onu tasdik edip, dediklerine uyan kimseler takip eder. Daha sonra da -daha önce de geçtiği üzere- zoraki sevk edilen sıradan insanlar gelir.
İnsan oruç tutabilir ama dilini korumayı ancak itikâf yoluyla öğrenebilir.
İnsan, zaman olur Kadir gecesini idrak etmeyi ve meleklerle temas kurmayı arzular. Bu amacına ulaşabilmesi için ise mutlaka itikâfa girmesi gerekir.
Bil ki: Kadir gecesi, iki gecedir:
i. “O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır. [1][601]âyetinde sözü edilen gecedir.
Kur’ân, bu gecede topluca (dünya semasına) indirilmiş; sonra parça parça (yirmi üç senelik bir süre içerisinde yeryüzüne) inmiştir. Bu, senede bir gecedir ve Ramazan içerisinde olma zorunluluğu yoktur. Evet, bu gece büyük bir ihtimalle Ramazan ayındadır; ama bu kesin değildir. Kur’ân’ın indiği anda da, Ramazan’a tesadüf ettiği bilinmektedir.
ii. İkincisi, ruhaniyetin yayıldığı, meleklerin yeryüzüne indiği gecedir. Bu gecede müslümanlar kendilerini ibadete verirler, nurları kendi aralarında birbirine yansır, melekler onlara yaklaşır, şeytanlar onlardan uzaklaşır, duaları ve tâatleri kabul edilir. Bu, Ramazan ayı içinde ve son on günün tekleri arasında bir gecedir; bazen öne bazen de arkaya kayar, ama hiçbir zaman son on günün içinden çıkmaz.
Bu iki geceden birincisini kasteden kimse, bütün sene içinde bir; ikincisini kasteden de, sadece Ramazan ayının son on günü içinde olduğunu söyler.
Rasûlullah (s.a.), (kadir gecesinin Ramazan’ın son yedi gününde olduğunu rüyalarında gördüklerini söyleyen bir gruba) şöyle buyurmuştur:
“Görüyorum ki, rüyalarınız Ramazan’ın son yedi gecesi hakkında bir birini tutmaktadır. Artık kim kadir gecesini arayacaksa, onu Ramazan’ın son yedisinde arasın.[2][602]
“Ben bu geceyi hakikaten rüyamda gördüm, ama o bana unutturuldu. Ben kendimi su ve çamur içinde secde ederken gördum. [3][603]
Bu, yirmi birinci günün sabahında olmuştur. [4][604]
Bu konudaki sahabenin kendi aralarındaki ihtilâfı, onu bulmalarındaki ihtilâflarına bağlıdır.
Bu geceye yetişen kişinin yapacağı dualardan biri şudur:
“Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu’l-avf fa’fu annî.”
Manası: Allahım, sen affedicisin, affı seversin, beni affet! [5][605]
Buhârî, Savm, 10, Nikâh, 2, 3; Müslim, Nikâh, 1.
[376] Buhârî, Savm, 2, 9, Libâs, 78; Müslim, S.yâm, 162-164.
[377] Buhârî, Savm, 2, 9; Müslim, Sıyâm 162
[378] Hadisin manası şöyledir: Kulum, oruç tutmak suretiyle bana kullukta bulunurken hiçbir şeyi ulûhiyetime ortak koşmamıştır; dolayısıyla onun mükafaatlandırılmasını bizzat ben kendim üstleneceğim; bir başkasına havale etmeyeceğim. Hadis için Bkz. Buhârî, Savm, 2, 9, Libâs, 78; Müslim, Sıyâm, 162-164.
Duhân44/4.
[6][602] Müslim, Sıyâm, 205.
[7][603] Müslim, Sıyâm, 213.
[8][604] Yani bu günün sabahında yağmura tutulmuşlar ve su, onun secde ettiği yere akmış, yüzünde su ve çamur izi görülmüştü.
[9][605] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/172-173.
Malasef Yorumlar Kapalı.