Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar
12 yıl önce tarafından yazıldı, 185 kez okundu ve hakkında yoruma kapatıldı.

Noel ve İslam

“Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır.” (Ebu Davud, Libas, 4; Müsned, 2/50)

Hristiyanların Hz. İsa’nın doğum günü dolayısıyla kutladıkları bayram; bu bayramın kutlandığı zaman süresi; Miladi yılı Ocak ayının birinci gününün gecesi; Milad; Hz. İsa’nın doğumu kabul edilen gün. Bu günü esas alan takvime ise Milâdi takvim denir.

Hristiyan inancına göre evrenin nuru olan Hz. İsa’nın doğum gününü 25 Aralıkta kutlamanın, papaların kış gündönümü törenlerine bağlı bulunanları bundan vazgeçirmek amacına yönelik olduğu söylenir. 25 Aralık Hristiyan kiliselerinin hepsi tarafından Hz. İsa’nın doğum günü törenleri olarak kutlanır. Katolik (Latin) kilisesi 25 Aralık, Ortodoks kiliseleri ise IV. Yüzyıldan itibaren bu tarihi benimsemişlerdir. Katolik kilisesi bu günü, birincisi gece yarısı; ikincisi güneş doğarken; üçüncüsü ise sabah olmak üzere üç missa (ayin) tertipleyerek kutlar.

Noel, genel kanâate göre Batı’da 354 M. yıllarında kutlanılıyordu. Buna karşılık Hz. İsa’nın doğumunu 6 Ocak’ta kutlayan Doğu Hristiyanları ise, İoonnes Khrysostomos ve Gregorios adlı azizlerin etkisiyle noel kutlama tarihlerini batıya ayak uydurarak 25 Aralık günü olarak değiştirmişlerdir.

Yine Hristiyanlar arasında görülen başka bir anlayışa göre, Bizans İmparatoru Büyük Konstantin putperestlikten Hristiyanlığa geçtikten sonra (313 M), İstanbul şehrini genişletip, yeniden imar ettirmiş ve ona Konstantiniyye ismini vermişti. İstanbul’un başkent oluşu ve imparatorun Hristiyanlığın ruhani lideri durumuna geçmesi, konsilleri Hristiyanlık adına ümide sevketmiş ve bunlar imparatora başvurarak halk arasında yaygın yüzlerce İncil’in tek kitaba indirilmesini istemişlerdi. Bunun üzerine İmparator Konstantin, Hz. İsa’nın ölümünden sonra O’nun havarileri arasına girerek gerçek İncil’i tahrif eden Yahudi Pavlus’un gayretiyle Hz. İsa’nın getirmiş olduğu dini değiştirmiş, yeni yorum ve değişikliklerle halk arasında yayılan İncil’lerin birleştirilmesi yoluna gitmiştir. Bu amaçla 325 yılında İznik’te toplanan 319 papaz, İncil’lerin birleştirilmesi yoluna gitti. İznik’te ortaya çıkarılan yeni İncil, Eflatun’un ortaya attığı teslis (tritine) inancı, ilk yazılan tahrife uğramış dört büyük İncil’de de yer alır.

İznik toplantısında, içinde Allah (c.c)’ın bir olduğu ve Hz. İsa’nın sadece bir peygamber olduğu yazılı bulunan Barnabas İncil’i ile birlikte diğer bütün İncil’lerin yakılmasına, Barnabas İncil’i okuyanların öldürülmesine ve bu İncil’i savunan, teslis inancına karşı çıkan papaz Aryüs’un aforoz edilmesine karar verilmiştir. Aryus Hristiyan inancında İncilin aslı bozulmamış şekline inanan bir papazdı. Daha sonra ortaya çıkarılan dört büyük İncil’in Hz. İsa’ya Allah tarafından gönderilen İncil’le uzaktan yakından alâkası olmadığını, Allah’ın üç değil, bir olduğunu, eşi ve oğlunun bulunmadığını söylüyordu. Bu görüşleriyle bir ekolün öncüsü oldu. M. 270’te doğan Aryüs 325 yılında İznik konsilindeki görüşlerinden dolayı aforoz edilmiş ve aynı nedenden dolayı 336’da öldürülmüştür. Böylece vahiy kaynağından uzak yeni bir Hristiyanlık dini ortaya çıkmıştır. Bunu gerçekleştiren İmparator Konstantinos, Aralığın son haftasını Noel haftası ve bu ayın son günün gecesini (31 Aralık) Noel gecesi ilân etti.

Noel Ağacı

Hristiyanların Noel için kesip süsledikleri çama ilk olarak 1605 yılında Almanya’da ilgi gösterilmeye başlandı. Daha sonra XlX. yüzyıl ortalarında Helene de Mecklembung tarafından Fransa’ya taşındı. Ermeni mitolojisinde yeni yıl tanrısının adı Amanor’dur. Pağanlık çağında avlanan hayvanlar Amanor onuruna çam ağaçlarına asılırmış. Noel gününde çam ağaçlarına çeşitli şeyler asılarak yapılan tören, Hristiyanlığa bu pagan geleneğinden geçmiştir. Günümüzde ağaç bayramları da ilkel insanların ağaçlara tapınmalarından ileri gelen bir gelenektir. İnsanlar ağacı, uzun ömürlü olması yönündeki hayranlıkları ile kutsamışlardır.

Yeri gelmişken İslam da Kurban bayramı öncesinde bazı kesimlerce çıkarılan cana kıyılıyor şu kadar hayvan telef oluyor yaygaraları neden bundan daha tehlikeli olan noel için kesilen ağaçlar ve  katliamları kimse dile getirmiyor. Madem ekolojik dengeye, hayata, can taşıyan varlıklara bu kadar duyarlısınız ağaç ve orman katliamlarında neden aynı duyarlılığı göstermiyorsunuz. Biz neden olduğunu elbette biliyoruz. İstiyoruz ki bu ön yargılarıyla olayları sapıtanlar belki kendi yaptıklarının da nelere mal olduğunu düşünürler. Aşağıda bazı bilimsel verileri vereceğiz gerçi bu verilen bilgiler ormanların genel olarak katliamı ile ilgilidir ama noel den dolayı kesilen ağaçlarında elbette bu katliamda payı vardır.

Orman tahribi nedenlerinin belki en başta geleni, onun sadece basit bir ağaç topluluğu olarak düşünülmesidir. Oysa orman, gelişigüzel bir araya gelmiş ağaç toplulukları olmayıp, son derece ilginç doğal bir sistem, ekolojik bir sistemdir. O nedenle zamanımızda orman sözcüğü yerine daha çok “Orman Ekosistemi” terimi kullanılmaktadır. Onun için doğal bir ekolojik sistem olarak orman şu şekilde tanımlanmaktadır : “Orman ekosistemi, ağaçlarla birlikte diğer bitkiler, hayvanlar ve toprak organizmaları gibi diğer canlılar ile hava, su toprak, ısı, ışık gibi cansız varlıkların oluşturdukları, karşılıklı etki ve iletişim dokusunu simgeleyen bir doğa parçasıdır.” Bu tanımlamadan kolayca anlaşılacağı üzere, orman bir “Yaşam Birliği” olarak nitelenebilir. Bu birliğin esas öğesi olan ağaçlar ortadan kalkarsa, tüm canlılar için yaşamsal düzeyde önemli bir çok olumsuz süreçler cereyan eder. Bu konuyla ilgili olarak ormanın ekolojik değerini ortaya koyan birkaç örnek verilmesinde yarar görülmüştür :

Dünya üzerinde sürekli olarak artıp gelişen biricik hammadde odun hammaddesidir. Onun da kaynağı ormandır. Orman ortadan kalkınca 6000 kullanış yeri, 6000 iş kolu da odun maddesiyle birlikte ortadan kalkar. Orman, dünyadaki oksijen üreten doğal kaynakların başında gelmektedir. Gerçekten, orman ağaçları bir yılda ürettikleri 93 milyar ton oksijenle, karada yaşayan tüm bitkilerin ürettikleri oksijen miktarında %66’lık bir katılım payına sahip bulunmaktadır. Bu nedenle, ormanların tahribi, nefes alacak havanın yok edilmesi anlamına gelen bir “ekolojik kriz” olarak nitelenebilir.

İyi gelişmiş bir tane kayın ağacı ömrü boyunca (100 yaşına kadar ), gövdesinde 6 ton karbonu kimyasal enerji olarak bağlar. Bunun için de 100 yıllık ömrü boyunca 40 milyon metreküp havayı, fotosentez için yapraklarına alır. Bu süreç, kapalı mekân hacmi 500 metreküp olan 80.000 tane villa havasının bir ağaç tarafından boşaltılması demektir. Böylece ormanlar, atmosferin bozulan karbondioksit dengesini düzeltmede ve sera etkisi olayının şiddet derecesini azaltmada çok önemli rol oynarlar. Bunun sonucunda da global iklim değişikliğini frenlerler. Böyle bir ekolojik işlevle, sadece Tropik Yağmur Ormanları’nın sağladığı ekolojik değerin yılda 3,7 trilyon $ olduğu bildirilmektedir.

Ormanların toprak erozyonunu engellemesiyle yarattığı ekolojik işlevin parasal değeri, tahminlerin çok üzerindedir. Yapılan değerlendirmelere göre, ormanların sadece barajlara gidecek toprakları tutmaları sonucunda, sağladıkları su ve enerji tasarrufu değerinin tüm dünya için bir yılda 6 milyar dolar olduğu bildirilmektedir.

Tropik ormanların bir milyardan çok insan için tatlı su kaynağı olduğu bilinmektedir.

Amazon ormanları içinden akan Amazon nehri, dünya tatlı su miktarının beşte birini taşımaktadır. Ne yazıktır ki, bu ormanlar hızla tahrip edilmektedir. Tüm Tropik Yağmur Ormanları’nın yok olma hızı, 1991-1994 yılları arasında %34 oranında artmıştır. Uydu fotoğraflarına göre Brezilya’da yılda ortalama on beş bin kilometrekarelik orman alanı yok olmaktadır. Amazon Yağmur Ormanları’nda kayıp son 4-5 yıl içinde %12-15 civarındadır. (5 Kasım 1997 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, Dış Haber Servisi).

Ormanların çevre sağlığı, gürültü, hava, su, toprak kirliliğini önleme, milyonlarca canlıyı barındırma gibi işlevleri de düşünülürse orman tahribinin ne gibi sorunları da birlikte getireceği kolayca anlaşılır.

Dünya üzerinde her saat 3000, her dakika 50 dönüm orman yerle bir edilmektedir.

· 1950-1980 yılları arasında dünya ormanlarının %25’ i yok edilmiştir. 2000 yılına kadar geriye kalanların da %25’ inin ortadan kalkacağı tahmin edilmektedir.

· Tropikal Ormanlar’ın 2000 yılında %80’ inin ortadan kalkmış olacağı bildirilmektedir.

· Brezilya’lı büyük kereste tüccarı Grecco, 1986 yılında şöyle diyordu : Şimdiye kadar 30 milyon ağacı öldürdüm. 40 yıl içinde Amazon Havzası’nı çöle çevireceğim. İlginç olan husus, 1991-1994 yılları arasında Brezilya’da ormanların yok olma hızı %34 oranında artmıştır. Uydu fotoğraflarına göre, Brezilya’da yılda ortalama 15 000 kilometrekarelik bir orman alanının yok olduğu bildirilmektedir. Böylece 1986 yılında 40 yıl için verilen yok olma sürecinin çok daha önce gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.

· Brezilya Çevre Bakanlığı, 2050 yılında Amazon Havzası’nda bir tek ağacın bile kalmayacağını söylemektedir. Biraz önce verilen değerler, bu sürecin gerçekleşebileceğini göstermektedir.

· Tropik Ormanlar’ın alanı 2,97 milyar hektardır. Bu miktar 100 yıl öncesinin yarısı kadardır. Zamanımızda her yıl 17 milyon hektar orman kesilmekte, yerine yılda ancak 1,1 milyon hektar yeniden ağaçlandırma yapılabilmektedir.

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de ormansızlaşma binlerce yıldan beri devam etmektedir. Yüzyıllar öncesi Anadolu Yarımadası’nın %72’ sinin ormanlarla kaplı olması, bugün ise bu oranın %22’ ye düşmesi sonucunda bugün sel afetleri yaşanmakta ve yüzlerce can kaybıyla, tahminlerin çok üzerinde mal kaybı meydana gelmektedir. Ayrıca, ülkemiz topraklarının erozyonla kaybedilen miktarı, dünya üzerindeki 3 kıta ile boy ölçüşecek düzeye erişmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin yarı-kurak iklim kuşağında bulunduğu düşünülürse, hem bu afetler, hem de orman varlığı bakımından çok kritik bir durumda olduğumuzun bilincine varmamız gerekmektedir.

Buraya kadar yapılmış bulunan açıklamalardan, ormanların yaşamsal düzeyde önemli doğal kaynaklar olduğu anlaşılmaktadır. Anlaşılamayan husus, ormanları tahrip ederek insanların yaşam temellerini, kendi eliyle niçin yok ettiğidir(Orman Erozyon İlişkisi Prof.Dr. Necmettin ÇEPEL)

Noel Baba Geleneği

Muğla-Antalya çevresi (Lycly) eyaletinin başpiskoposu olan Saint Nicola’nın çalışmalarını övmek amacına dayanır. Hristiyan inancına göre genellikle karla örtülü ortamda, güleç, tombul ve yardımsever bir tipi canlandıran Noel Baba inancı, günümüz Hristiyan kültürü ve bu kültürden etkilenen doğu kültürlerine de girmiştir. Saint Nicola, insanları himaye eden bir aziz olarak bilinmektedir. Yılbaşı akşamları çocukları sevindiren bir ihtiyardır. Sözkonusu Nicola efsanesi aynı zamanda Anadoluyu Bizans toprağı sayan Batının, çocuklarına aşıladığı bir ideal olarak bilinmektedir.

İslam ve Noel

Hristiyan inancına göre Noel, bir bayramın adıdır. Nasıl ki İslâm öncesi İran inancında Nevruz ve Mihrican bayram olarak kutlanmakta idiyse, günümüzde kutlanan Hıdrellezde bu hükümdedir. Bütün bu saydığımız özel günler Türkçe lugatlarda “bayram” kelimesiyle ifadesini bulmaktadır (bk. Nevruz ve Hıdrellez mad.)

İslâmi ıstılahta bayram; dönüp gelen. Allah’ın pek çok ihsan ve keremiyle ve bu ihsana bağlı hayırların doğurduğu sevinç ve mutlulukların yaşandığı günler olarak tanımlanır (İbn Abidin, Reddül Muhtar, III, 342). Müslümanların sosyal ve siyasî ilişkilerini düzenleyen, Hz. Peygamber (s.a.s)’in hicretini tarih ve takvim başlangıcı olarak esas alan, İslâmî takvimdir. Hicri takvim Hz. Ömer zamanında Kameri (ay) yılı esas aşınarak düzenlenmiştir. Hicretin gerçekleştiği yıl, hicri takvimin birinci yılı olmuş ve senenin ilk ayı olan Muharrem ayının ilk günü de yeni yılın başı sayılmıştır (bk. Hicrî takvim mad.).

Müslümanlar için Muharrem ayının birinci gecesi “Yılbaşı”gecesidir. İslâmda yeni yıl, Muharremin birinci günü başlar. Müslümanlar ayları, ibadet günlerini, bayramları, Ramazan ve Kurbanı, Haccı, yılbaşını, zekatı… vb. hep İslâmî takvime göre tanzim etmek durumundadırlar. Zira Allah, ayların sayısını on iki olarak bildirmiştir (et-Tevbe, 9/36). Müfessirlere göre bu aylardan kasıt, Kamerî aylardır. Müslümanlar ibadetlerini ihtimal ile düzenlenen Milâdi aylara değil; müşahhas ‘ilâhi bir gerçek’ olan Kameri aylara göre düzenler. Çünkü bu hesap gerçekten doğru olan hesaptır (et-Tevbe, 9/36). Buradan hareketle müslümanların İslam dışı diğer bayramları kutlaması, bunlara iştirak etmesi ve Allah’ın bildirdiği gerçekleri yalanlayan veya onlara uymayan düşüncelerin ürünü olan fiillerin kutlama günlerini müslümanların da bayram olarak kabul etmesi, küfre destek olmaktan başka bir manâ ifade etmez. İslâm dışı tek ve çok ilahlı dinlerin törenlerine iştirak etmenin, dinî merasimlerinden bir şeye uygunluk göstermenin imanı bozan boyuttan arzedeceği haber verilir (el-Fetâva el-Hindiye, IV. s. 342; XIV, s. 407). Binaenaleyh, Noel gününde, Hristiyanların diğer bayram günlerinde onlara uymak gayesi ile, onların yaptıklarını yapmak, o günlerde bayram niyetiyle çocuklara elbise almak ve pişirdikleri yemekleri yemek caiz değildir. Bu hareketler küfrü gerektirir. Ondan sakınmak gerekir… Bundan da anlaşılıyor ki, Nevruz ile Mihrican gibi müslüman olmayan kimselerin kutsal günlerini ta’zim etmek de caiz değildir (İbn Abidin, Reddül Muhtar, XVII s. 310; Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, İstanbul 1984, II, s. 21).

İslâmi kaynakların ortak görüşü, Allah’ın bildirmiş olduğu İslâm kanunları dışında tesis edilmiş bütün gün ve bayramları kutlamanın küfür olduğu yolundadır. Bir müslümanın Noel veya milâdî yeni yıl ya da, yılbaşı veya buna benzer bazı özel insan ve kurumların koyduğu günleri kutlaması mümkün değildir. İnanç yönünden sakıncalı olan bu günlerin diğer günlerinden hiç bir farkı bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra, gerek özel olarak, gerekse yılbaşı amacıyla piyango bileti almak ve satmak haramdır. Piyango, kumarın bir türü olduğundan bunlardan kazanılan para da haramdır. Özellikle yılbaşı gecelerinde oynanan tombala ve fırdöndü benzeri oyunlar, neyine olursa olsun, tüm iskambil ve taş oyunları ile kumar makinaları ile oynanan oyunlar İslâm’a göre haramdır (Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, II, s. 494; Halil Gönenç, a.g.e., II, 116, 208).

Günümüzde Noel

Cumhuriyet Türkiyesi batılılaşma dönemi inkılaplarıyla birlikte Hristiyan Batı yaşantısını benimseyerek gerçekleştirdiği köklü değişiklikler arasında takvim meselesini de unutmamış, bu amaçla 26 Aralık 1925 tarihinde İslâmi olan Hicrî takvim yerine Hristiyan milâdi takvim benimsenme yoluna gidilmiştir. Yılbaşı günü de Muharrem’den, gerçekte Hz. İsa’nın doğum günü olmayan, ancak öyle kabul gören 1 Ocak tarihine alındı. İnkılapların amaçladığı Batı değer yargılarının ise bu arada “Noel Baba Kültürü”nün halk arasına zorlamalarla sokularak zamanla meşrulaşması sağlandı.

Bizans imparatoru Konstantin’in Noel’i bayram olarak kabul ettiği M. 325 tarihinden beri Hristiyan âlemi de bu günü gelenekselleştirerek bayram olarak yaşatagelmiştir. Noel’den bir hafta öncesinden özel hazırlıklar saparlar. Bu günlerde sokaklar, caddeler ve vitrinler çam ağaçlarıyla dolmakta, Noel Baba resimleri her yeri kaplamaktadır. Noel bayramı münasebetiyle kitap, dergi vs. yayınlanmakta; kiliseler, resmi daireler ve okullar süslenmekte, televizyon ve radyoda kurumlar tatile girmektedir. Halk tebrik ve telgraflarla birbirinin bayramını kutlarlar.

Gerçekte noel (yılbaşı) kutlamalarının Hz. İsa’nın doğumuyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Noel Baba efsanesi sonradan Saint Nicola adlı papazın uydurmasından ibarettir. Hristiyanların geleneksel bayramı olan Noel, şu anda halkı müslüman ülkeler arasında da rağbet duyulmaya ve özel teşvik görmeye başlamıştır. İşin korkunç yanı da, bu tür tebriklere müslümanların rağbet etmesi ve İslâm’dan uzaklaşma yoluna girmeleridir. Müslümanlar önce Allaha verdikleri sözü hatırlamalı, Kur’an ve Sünnet doğrultusunda kendisine bahşedilen “müslüman” ismine yaraşır vakar ve bilincin şuurunda olabilmelidirler. Çünkü biz “Rabb olarak Allah’dan, din olarak İslâm’dan, peygamber olarak da Muhammed (s.a.s)’den razıyız” (Buhârî, İlim, 29, İ’tisam, 3; Müslim, İman, 56, Fedail, 134-136; Tirmizi, İlim, 10).

Son olarak; bu insanlığın çoğunun gaflet gününde Müslümanın hayrına bakan bir tarafı vardır. Unutmayın Allah azze ve cell yer yüzüne mahlukatının adedince ve zulmetin çokluğunca rahmet eder. Bir yerde zulmet ne çoklukta ise rahmette aynı orandadır. Eğer bu rahmetin bilincinde uyanık olup ibadetle geçirenler olursa o bölgede ki bütün rahmeti o kişiler kazanır.  Madem bu gece zulmetin, gafletin çok olduğu bir gecedir bizlerde bu geceyi ibadetle geçirerek rahmet avcılığı yapmalıyız. Hem indi ilahide insanların çoğunun gaflette olduğu bir zamanda hakka kullukla geçirmek, inanıyoruz ki Rahmanın bize karşı rahmeti ve mağfiretini cuuşa getirecektir. Unutmayın Efendiler Efendisi (s.a.v) buyurur ki:

“Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır.” (Ebu Davud, Libas, 4; Müsned, 2/50) “Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.” (Tirmizî, İstizan, 7)

Etiketler:

Malasef Yorumlar Kapalı.