Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar
12 yıl önce tarafından yazıldı, 328 kez okundu ve hakkında yoruma kapatıldı.

MÜMİNE BİR HANIM NASIL OLMALI

 

MÜ’MİNE HANIMIN ALLAH’A KARŞI VAZİFELERİ

 

İnsan, rızai Bârî için ameli salih işlemelidir. Allaha hakkıyla tevekkül edip işini O’na ısmarlayarak ve her zaman onun yardımına, desteğine, rızasına muhtaç olduğunu bilerek yaşamalıdır.

 

Hacer validemizin kıssası, Allah’a iman ve amelin O’na sadakat ve tevekkülün güzel misallerindendir. Hazreti İbrahim aleyhisselâm onu Mekkei Mükerreme’de Haremi Şerifin içerisinde bir gölgeliğin yanına bırakmıştı. O zaman Mekke’de hiç kimse yoktu, su da bulunmuyordu. Hacer’in yanında henüz süt bebeği olan İsmail’den başkası da yoktu. O vakit Hacer büyük bir metanet, güven, sükûnet ve huzurla Hazreti İbrahim’e:

“Ey İbrahim! Bunu sana Allah mı emretti?” demiş, o da “Evet,” diye cevap vermişti. Hacer’in cevabı rıza, kanaat, ferahlık ve emniyet ile doluydu: “Öyleyse o bize yeter.” dedi. 243

 

Son derece meşakkatlı ve zor bir durumda İbrahim aleyhisselâm hanımını ve evladını çorak bir arazide terk etti, o arazide ne bir insan, ne su ne de bir bitki vardı. Kendisi de uzaktaki Şam diyarına gitmek üzere yola çıktı. Onlara içinde biraz hurma bulunan bir çömlek ve bir su kırbası bıraktı. Eğer Hacer’in gönlünü dolduran iman ile Allah’a tevekkülü olmasaydı, bu dehşet verici duruma tahammül edemez, daha ilk andan itibaren imtihanı kaybedebilirdi.

Bu imanî şuur, müslüman erkeklerin ve kadınların hayatında hayretlere düşüren neticeler vermiştir. Çünkü vicdanları uyarmış, duygulara incelik ve letafet katmıştır; kalpleri, Allah Teâlâ’nın sırlara vakıf bulunduğuna, kün meallah velâ tübâli sırrına celb etmiştir.

Abdullah bin Zeyd bin Eslem babasından, o da dedesinden rivâyet ediyor: Ömer b. Hattab bir defasında Medine’yi gece teftiş ederken onunla beraber idim. Gecenin bir vaktinde yorulmuş ve bir duvara dayanmıştı. Birden bir kadın sesi işitti. Kadın kızına şöyle diyordu: “Kızım kalk ta şu süte biraz su karıştır.” Kız: ”Anneciğim, Emirü’l Mü’minîn’in bugünkü emrini bilmiyor musun yoksa?” dedi. Kadın: “Neymiş yavrum onun emri?” dedi. Kız: “Bir dellala: “Dikkat, süte su karıştırılmasın” diye ilan ettirdi”, dedi. Kadın: “Kızım, sen kalk da dediğimi yapmaya bak, sen şimdi Ömer’in görmeyeceği bir yerdesin.” deyince kızın annesine cevabı : “Ben ona herkesin içinde itaat edip de yalnızken isyan edemem” oldu. Hz Ömer bütün bu sözleri işitti ve : “Ey Eslem, git, bu sözlerin sahibi olan kadın ile kendisine bu sözleri söyleyen kimmiş, bak!” dedi. Eslem diyor ki: “O yere gittiğimde gördüm ki bir dul kadın ile kızı konuşuyordu. Hz Ömer’e gelip gördüklerimi haber verdim. Emirül mü’minîn çocuklarını çağırdı, hepsini bir araya topladı ve dedi ki: “İçinizde evlenmek isteyen var mı, onu hemen evlendireyim? Abdullah : “Benim bir zevcem var”, dedi. Abdurrahman da : “Benim de bir zevcem var”, dedi. Asım ise: “Benim zevcem yok”, dedi. Hz Ömer haber gönderip kızı istetti ve oğlu Asım’ı onunla evlendirdi. İşte bu kız Asım’a bir kız çocuğu doğurdu. O kız da takva ve adaletiyle meşhur Ömer bin Abdülaziz’i dünyaya getirdi.

 

Vakit Namazlarında Hassastır

 

Müslüman kadın büyük bir gayret ve şevkle Rabbine ibadet eder. Çünkü Allah Teâlâ’nın her müslüman erkek ve kadına farz kıldığı şer’i amelleri işlemek ile kendisinin de yükümlü olduğunu bilir. O itibarla İslâm’ın farzlarını, rukûnlerini güzel bir şekilde, gevşeklik ve ihmalkârlık göstermeden yerine getirir.

Müslüman kadın beş vakit namazı zamanında kılar. Namazlarını vaktinde kılmaktan ev işleri, annelik ve zevcelik meşguliyetleri onu alıkoyamaz. Zira namaz dinin direğidir. Kim namazı kılarsa dinini ayakta tutmuş, her kim de terk ederse dinini yıkmış olur.244

Namaz, amellerin en üstünü ve en kıymetlisidir. Nitekim Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm bunu hadisinde şöyle açıklamıştır: Abdullah bin Mesud naklediyor: Diyor ki: Rasûlullah’a aleyhisselâtü vesselâm: “Amellerin hangisi daha faziletlidir?“ diye sordum. “Vaktinde kılınan namaz.” buyurdu. “Sonra hangisi?” diye sordum. “Anne babaya itaat ve iyilik etmek.” dedi. “Sonra hangisi?” dediğimde: ”Allah celle celâlühu yolunda cihad etmek.” diye cevap verdi.”245

 

Namaz, Allah’tan kullarına bir rahmettir. Kullar günde beş defa onun gölgesine sığınırlar. Orada Rablerine hamd ederler. O’nu tesbih ederler. Ondan yardım dilerler. Rahmet, hidâyet ve bağışlanma tale‐binde bulunurlar. O bakımdan namaz, kulların günah ve noksanlık‐larını affettiren Allah’a karşı bir kulluk vazifesidir.

Osman bin Affan diyor ki: Rasûlullah’ın aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurduğunu işittim:

“Hangi müslüman ki, bir farz namazın vakti gelir de abdestini güzelce alır, huşu ve huzurunu, rükûunu erkânına göre eda ederse, büyük günahları işlemediği takdirde, o namaz geçmiş günahlarına kefaret olur. Bu hüküm bütün sene için böyledir.” buyurdu.246

 

Akıllı müslüman hanım yalnız farz olan beş vakit namazı kılmakla yetinmez, ratip sünnetleri de eda eder, duha namazı, evvabin namazı, teheccüd namazı gibi nafile namazlarınada gücü yettiği nisbette rağbet eder.. (Farzlardan önce ve sonra kılınan müekked sünnet namazlara ratip sünnetler denir.) Çünkü nafile namaz kulu Rabbine yaklaştırır, kula Allah celle celâlühu sevgisi ve Allah’ın rızasını bahşeder, kulun itaatkâr, kurtuluşa eren salihlerden olmasına vesile olur. Mü’min kulu nafile ibadetle Allah Teâlâ’ya yaklaştıran mertebenin büyüklüğüne şu hadisi kudsiden daha açık bir delil bulunamaz:

 

 

“Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşır; nihâyet onu severim. Bir kere onu sevdim mi, artık ben o kulumun işiteceği kulağı, göreceği gözü, kuvvetle kavrayacağı eli ve yürüyeceği ayağı olurum. (fena şeyleri dinlemekten, fena şeylere bakmaktan, helal olmayan şeylere el uzatmaktan, fena yoldan yürümekten onu korurum). Eğer benden bir şey dilerse onu veririm, bana sığınırsa muhakkak onu himaye ederim.”247

 

Allah’ın kulunu sevmesine bağlı olarak gök ve yer halkı da onu sever. Bunun doğruluğuna delil de Ebu Hureyre’nin rivâyet ettiği şu hadistir: Allah bir kulunu severse Cibril’e: “Allah filanı seviyor, onu sen de sev”, diye emreder. Cibril de onu sever ve sema ehline: “Allah filanı seviyor, sizde onu seviniz,” diye seslenir. Bunun üzerine gök halkı o kimseyi sever. Sonra da yeryüzünde onun sevgisi kalplerde yerleşir.

Allah Teâlâ bir kuluna buğzederse, onu sevmezse, Cibril’e: “Ben filana buğz ediyorum, sen de buğz et!” diye hitab eder. Cibril de ona buğz eder. Sonra sema halkına: “Allah Teâlâ, filan kuluna buğz ediyor, siz de ona buğz edin! “diye seslenir. Sonra da yeryüzünde o kimseye karşı kin ve nefret uyanır.”248

 

Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm geceleyin mübarek ayakları şişinceye kadar ayakta kalır, namaz kılardı. Mü’minlerin Annesi Hazreti Âişe kendisine: “Yâ Rasûlallah! Geçmişteki ve gelecekteki günahlarınız mağfiret olunduğu halde niçin böyle yapıyorsunuz?” diye sorduğunda ona: “Rabbime şükreden bir kul olmayayım mı?” diye cevap verirdi.249

Müslüman kadın, namazdan çıkıp hemen ev işlerine dalmaz, dünya meşgalelerine koyulmaz. Aksine Rasûlullah’ın aleyhisselâtü vesselâm yaptığı gibi üç kere Allah Teâlâ’ya istiğfar eder, onun de‐diği gibi şöyle der:

“Allah’ım selâm sensin, selâmet de ancak sendendir. Mübareksin, ey celâl ve ikram sahibi!”250

 

Sonra Sünneti Mutahhara’da yer alan ve Rasûlullah’ın aleyhisselâtü vesselâm namazı bitirdikten sonra okuduğu tesbihat ve zikirleri tekrar eder. Bunlar çok ve çeşitlidir. Bazıları şunlardır: Namazdan sonra 33 kere Subhanallah, 33 kere Elhamdulillah, 33 kere Allahu Ekber der. Yüzüncü olarak da şöyle der:

“Allah’dan başka hiçbir ilâh yoktur. Yalnız O vardır. Şeriki (ortağı) yoktur. Mülk O’nundur. Hamd de O’na mahsustur. O, her şeye kadirdir.”

Çünkü Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurmuştur: ”Bir kimse her namazın sonunda Allah’a 33 kere tesbih, 33 kere hamd eder, 33 kere de tekbirde bulunursa bunların toplamı 99 eder. Yüze tamamlamak üzere de:

“Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh, lehül mülkü velehül hamdü vehüve alâ külli şey’in kadîr, derse günahları denizin köpüğü kadar bile olsa yine affolunur.” 251

 

Sonra Allah’a yönelir; dünya ve ahirete dair bütün işlerini ıslah etmesi, zahiren ve batınen başarı lütfetmesi için O’na candan dua eder.

 

 

Malının Zekâtını Verir

 

 

Müslüman kadın, zekat icap edecek miktarda bir mal ve varlık sahibi ise, malının zekatını verir. Malının bir seneki miktarını ince birhesap ile tespit eder ve verilmesi kendisi üzerine farz olan miktarı tam bir emanet, dikkat ve özenle gereken yerlere verir. Zira zekat İs‐lâm’ın rükunlerinden bir rükundür, şarttır.

 

 

Ramazanda Orucunu Tutar, Gece Namazına Kalkar

 

 

Takva sahibi Müslüman kadın, gönlü imanla dolu ve mamur olarak Ramazan ayında orucunu tutar. Çünkü: “Faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Allah rızası için Ramazan orucunu tutan kimsenin geçmiş küçük günahları affolunur.”252 Ve oruca zarar verecek veya sevabını azaltacak her şeyden kaçınır. Eğer çekişme, didişme, kavga fitnesiyle karşı karşıya kalırsa Hazreti Peygamberin aleyhisselâtü vesselâm oruçlu erkek ve kadınlara tavsiye ettiği esas ile amel eder:

“Sizden biriniz oruçlu bulunduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Şâyet biri kendisine söver veya çatarsa: Ben oruçluyum” desin,”253

“Kim yalan söz ve yalancılıkla iş yapmayı terk etmezse yemeği ve içmeyi bırakıp aç durmasın, (bu yaptıklarının) Allah katında hiçbir kıymeti yoktur.”254

 

 

Nafile Oruç Tutar

 

Takva sahibi Müslüman kadın, Ramazan ayı dışında da, nafile oruç tutar; Aşure günü yani muharrem ayının dokuzuncu ve onuncu günü gibi günlerde tutulan oruç Yüce Rasûlünde aleyhisselâtü vesselâm haber verdiği üzere günahlara keffaret olacak salih amellerdendir.

 

İbni Abbas’dan gelen bir rivâyete göre Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm Aşure gününde oruç tutar ve o günlerde oruç tutmayı emrederdi.255

 

Şevval ayındaki altı gün oruç da böyledir. Onun fazilet ve sevabı hakkında Ebu Eyyub elEnsarî’nin rivâyetine göre Yüce Resûl aleyhisselâtü vesselâm buyurmuştur ki:

“Ramazan orucunu tutup da Şevval’den de altı gün oruç tutan kimse, bütün sene oruç tutmuş gibidir; her sene böyle yaparsa bütün ömrünü oruçlu geçirmiş gibi olur.”256

 

Her aydan üç gün oruç tutmak da müstehaptır. Bu hususta Ebu Hureyre der ki:

“Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm üç şeyi bana tavsiye etti. Her aydan üç gün oruç tutmayı, kuşluk (duha) vaktinde iki rekat namaz kılmayı ve uyumadan önce vitir namazını eda etmeyi.”257

 

Mü’minlerin Annesi Hazreti Âişe diyor ki: “Ya Rasûlallah! Gazaya çıkıp sizinle beraber cihad etmeyelim mi?” diye sordum. “Sizin için cihadın en iyi ve en güzeli hacdır, mebrur hacdır.” buyurdu. Hazreti Âişe: “Ben bunu Rasûlullah’dan aleyhisselâtü vesselâm işittikten sonra artık haccı bırakmam.” demiştir. 258

 

 

Hacca ve Umreye Gider

 

Müslüman kadın gerekli imkânlara sahip olduğunda hacca gitmek farz olduğu gibi, imkânı bulunduğu takdirde umreye gitmesi de icap eder. Özellikle Ramazan ayında eda edilen umrenin sevabı, Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm ile beraber eda edilen bir haccadenktir. İmam Buhârî’nin İbni Abbas’dan rivâyet ettiği hadiste bu zikredilmiştir:

“Nebiyyi Muhterem aleyhisselâtü vesselâm haccından döndüğü vakit Ümmü Sinan elEnsariyye’ye: “Haccetmene ne engel oldu?” diye sordu. O kocasını kastederek: “Ebu Filan: onun iki devesi var, birine binerek hacca gitti, öteki de toprağımızı suluyor.” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm: “Ramazan ayı gelince umreye git; çünkü Ramazanda yapılan umre bir hac demektir.” buyurdu. İbni Abbas’dan gelen diğer rivâyet: “Ramazan’da yapılan bir umre, benimle beraber eda edilen bir hacca denktir.” şeklindendir.

 

 

İlim Tahsil Ederler

 

 

Allah’ü Teâlâ ezelî ve ebedî hayat kaynağımız Kur’anı Kerîm’de şöyle buyuruyor:

“Yaratan Rabbinin adıyla oku!” 259

 

İmamı Serahsî şöyle diyor: “Allahu Teâlâ’ya imandan sonra en önemli amel farz olan ilmin talep edilmesidir. Nitekim Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyuruyor:

“İlim talep etmek, her müslüman erkek ve kadın üzerine farzdır.”260

 

“İlim, nübüvvetin mirasıdır. Peygamberler, ilmi miras bıraktılar.”261 Erkekler ve kadınlar nübüvvetin mirasında hak sahibidirler

 

Zarûrî ilimleri tahsil etmek kadının üzerine vecibedir. İlim tahsil etmenin vasıtalarından birisi de, yazı yazmayı öğrenmektir. İslâm’a göre kadının okuma yazma öğrenmesi yasak değildir, bilakis teşvik edilmiştir. Yani İslâm dini, kadına okuma ve yazmayı öğrenme ce‐vazını vermiştir.

 

 

Erkeğin Kadına Karşı Avreti

 

 

İster mahremi olsun, ister namahrem, erkeğin kadına karşı avret mahalli, erkeğe karşı olduğu gibi, diz kapağı ile göbeği arasıdır. Bu ölçü ruhsat olandır. Yalnız karı koca arasında avret mahalli yoktur. Zira Allahu Teâlâ,

 “Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.262 Buyurmuştur.

 

Kadınların kadınlara karşı avret mahalli de erkeklerde olduğu gibi diz kapakları ile göbekleri arasıdır. Mahremiyet konusunda sadece erkekler değil, kadınlar da hem erkeklere hem de hem cinslerine karşı Allah’ın hududlarını muhafaza etmelidir.

 

 

Kadınların Saç Kestirmeleri

 

Kadının saçını kesmesi veya kestirmesine gelince; şâyet saçını tamamiyle kökünden keserse veya erkeklere benzemek kasdıyla şekillendirirse haramdır. “Allah Teâlâ kendisini erkeklere benzetmeye çalışan kadına ve kendisini kadınlara benzetmeye çalışan erkeklere lanet etmiştir.”263

 

Ancak kadın saçını erkeğinkine benzemek yerine mahremine daha güzel görünmek üzere şekillendirirse bu amelinden sevap da kazanır.

 

 

Yalnız Kalmanın Adabı

 

 

Bir kimsenin mahremi olmayan kadınlardan baldızı veya kardeşinin hanımı veya kayın biraderinin hanımıyla yalnız kalmaları yada yolculuk yapmaları caiz değildir. Şâyet yanlarında kişinin kendi mahremi olan hanımı olursa caizdir. Peygamber aleyhisselâtü vesselâm buyuruyor ki:

“Kadınların yanlarına yalnız iken girmekten sakınınız. Bunun üzerine birisi: “Kadının kayın biraderi de böyle midir?” dedi. Peygamber aleyhisselâtü vesselâm: “ölümdür. (yani onunla bir arada bulunmak daha tehlikelidir.)” buyurdu.264

 

Allah’a ve Rasûlüne itaat, ancak emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak suretiyle olur. Müslüman kadın, Allah’a ve Rasûlüne itaat ederek yabancı bir erkekle yalnız, bir arada kalmaz. Çünkü Allah Rasûlünün şu hadisine binaen, yabancı bir erkekle halvet, yalnız olarak bir arada bulunmak, haramdır:

“Sakın bir adam bir kadınla baş başa kalmasın. Ancak yanında nikâhlanması haram akrabası olursa müstesna. Hem kadın yanında mahremi bulunmadıkça yolculuğa çıkmasın.” Bunun üzerine bir adam ayağa kalkarak: “Yâ Rasûlallah! Benim zevcem hac için yola çıktı. Kendim de filan gazaya yazıldım,” dedi. Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm: “Git de zevcenle beraber haccet!” buyurdu.265

 

Mahrem; kendisiyle evlenmenin ebediyen haram olan baba, erkek kardeş, amca, dayı vb., kimselere denir.

 

Mü’mine kadın yanında bir mahrem erkek bulunmaksızın yolculuk etmemelidir. Zira yolculuk zorluk ve sıkıntısız olmaz. Sefer durumunda çeşitli tehlikeler, zorluklar, hoş olmayan şeyler yaşanabilir. Kadının yanında, kendisinin yerine bu güçlükleri taşıyacak ve olabilecek bu tehlikeleri defedecek, mahremlerinden, bir erkek bulunmaksızın yalnız başına sefere çıkması caiz değildir.

Bundan dolayı kadının mahremsiz tek başına yola çıkmasını yasaklayan birçok Peygamber irşadı ve ikazı vardır.

İmam Buharî’nin Sahihi’nde:

“Hiçbir kadın, yanında mahremi olmaksızın üç günlük bir yolculuğa çıkmasın.” hadisi mevcuttur.

İmam Müslim’in Sahihi’nden bir hadis ise şöyledir:

“Allah’a ve ahiret gününe imanı olan herhangi bir kadının, yanında mahremi bulunmaksızın, üç gecelik bir mesâfedeki yolculuğa çıkması helal olmaz.”

 

 

 

Allah Teâlâ’nın Kaza ve Kaderine Razıdır

 

 

Rabbinin emrine itaatkâr bir kadının, O’nun kaza ve kaderine tam anlamıyla razı olmasında şaşılacak bir durum yoktur. Çünkü kaza ve kadere razı olmak, insandaki iman, taat, takva ve iyi halin en büyük alametlerindendir. Bundan dolayı islâmı iyi öğrenmiş şuurlu kadın, hayatında başına gelecek hayır veya şer türünden şeye daima razıdır. Zira onun için bu rızada, her halükârda hayır bulunur. Nitekim Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm bunu şu sözüyle açıklamaktadır:

“Müslümanın işi takdir ve hayrete değer. Çünkü işinin hepsi onun için hayırdır. Zira başına sevinilecek bir iş gelirse şükreder; buise onun için hayırlıdır. Başına bela gelirse sabreder; bu da onun için hayırlıdır.” 266

 

 

 

Daima Allah’a Yönelir

 

 

Müslüman erkekte olduğu gibi mü’mine kadın da bazen bir gaflet haline kapılabilir. Yahut Rabbinin emrini yerine getirirken şuurlu ve uyanık kadına yakışmayacak bir kusur ve gevşekliğe düşebilir. Fakat bu gaflet ve şaşkınlık haline dalıp gitmez; hemen gafletinden uyanır, bu sürçme ve kusurdan dolayı derhal tövbe eyler, istiğfar eder. Rabbinin güven verici himayesine sığınır.

Cenâbı Hak Kâdiri Mutlak ve Tekaddes ve Teâlâ hazretleri bu meyanda şöyle buyurur:

 “Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allahın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.”267

 

Sadık bir müslüman kadının bütün arzusu ve emeli Aziz ve Celil olan Allahu Teâlâ’nın rızasını kazanmaktır. İşlerini bu hassasiyetle yapar. Allah’ın razı olacağı işi yapar, razı olmayacağı işten yüz çevirip onu çirkin görür. Aziz ve Celil olan Allah’ın rızası ile insanların rızası şey arasında muhayyer kalırsa, hiç tereddüt etmeden, insanlar hoşlanmasa bile Allah’ın rızasını bulunanı tercih eder.

Zira İslâmî şuuru ve feraset nuruyla idrak etmektedir ki insanların rızasını, hoşnutluğunu elde etmeye çalışmak hiç bitmeyen bir amaçtır; öyle bir amaç aynı zamanda sahibini Allah’ın gazabına götürebilir. Müslüman kadın bütün bu durumlarda hikmet sahibi peygamberinin yolunda hidâyeti arar. O Habibi Kibriya sertacı enbiya buyurmuştur ki:

“Her kim insanların gücenmesine rağmen Allah’ın rızasını ararsa Allah da onu insanların eziyet ve sıkıntısından kurtarır. Her kim de Allah’ın gazabına mukabil insanların rızasını ararsa Allahda onu insanlara havale (rezil ve rüsva) eder.268

 

Müslüman kadının amellerinin en makbulü kitap ve sünnet dahilinde Allah’a kul olmasıdır. Bundan sonra aile hayatında kocasına itaat ve hürmet çocuklarına şefkat ve merhametle muamele etmesi gelir. Allah’ın dinine ve insanlığa Allah rızasını gözeterek imkân dahilinde yardım etmeli; aile, ve toplum hayatında iyiliklerin yayılması için gayret etmelidir.

 

 

 

Müslüman Kadın İslâm Diniyle Şeref Duyar

 

 

İslâm, tarihte ilk defa kadın haklarını tamamen ilan etmiş bir dindir. Daha dünya; İnsan Hakları Beyannamesi’ni tanımadan asırlarca önce, Müslüman kadın insan haklarından tam olarak yararlanmıştır.

Tâ o ilk dönemde İslâm, kadınların erkeklerin diğer yarısı olduğunu ilan etmiş, hadisler bunu açıklamıştır. Müslümanların dışındaki kesimlerde kadının insan olup olmadığından, ruhunun bulunup bulunmadığından şüphe duyulurken Kur’anı Kerîm şöyle ilan ediyordu:

 “Bunun üzerine Rableri, onların dualarını kabul etti. (Dedi ki:) “Ben, erkek olsun kadın olsun ki hep birbirinizdensiniz içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Karşılığın en güzeli Onun katındadır.”269

 

Erkeklerin bey’ati, akitleşmesi gibi kadınlar da Rasûlullah’a aleyhisselâtü vesselâm dinleyip itaat etme şartı üzere bey’at etmiştir. Kadınların bey’atleri erkeklerinden bağımsızdı, onlara tâbi olarak değildi. Bu ise Müslüman kadının şahsiyetinin bağımsız olduğunu, bey’atte, ahid vermede, Allah’a ve Rasûlüne velâ (bağlılık) vermede sorumluluk taşıma yeterliliğini vurgulamaktadır. Bütün bunların hepsi, modern dünyanın kadının referandum ve seçimler yoluyla bağımsız irade ve görüşünü açıklama hakkını kabulünden yüzyıllarca önce gerçekleşti. Bunların yanı sıra erkeklerin ki gibi birtakım hakları da vardı. Mülkiyet hakkına sahip olması, zengin dahi olsa nafakadan, ev harcamalarından muaf tutulması, eğitim ve öğretim haklarının bulunması, şer’i sorumluluklar bakımından erkekle eşit tutulması gibi konular İslâm’ın kadına tanıdığı haklardan bazısıdır.

 

 

 

Kur’anı Kerîm’i Çok Okur

Müslüman kadının devamlı bir Kur’an virdi, Kur’an için ayırdığı zamanı olmalıdır. O vakitte Kur’an’ın apaçık âyetlerine yönelip ağır ağır, anlayarak, düşünerek gönlünü Kur’an’ın feyiz nuruyla aydınlatarak okumalıdır.

 

 

 

KADININ NEFSİNE KARŞI SORUMLULUĞU

 

Yemesinde İçmesinde Ölçülüdür

 

Müslüman kadın bedeninin sağlam, bünyesinin güçlü ve dinç olmasına son derece önem verir. Hırsla, açgözlülük ve oburlulukla yemeğe oturmaz. Sadece belini doğrultacak, sağlığını, gücünü, dinçliğini, cisminin endamını koruyacak ölçüde yer. Bu konuda Allah Teâlâ’nın ve Sevgili Rasûlünün aleyhisselâtü vesselâmın yemede içmede aşırılığa gitmemeyi tavsiye eden ölçülerine uyar:

“Ey âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.”270

 

Şuurlu olan müslüman kadının bedeni ve elbiseleri çok temizdir. Beden ve elbise temizliğine çok özen gösterir. Böylece Peygamberimizin aleyhisselâtü vesselâm, özellikle Cuma günü yıkanıp kokulanmaya teşvik eden sünnetine uymuş olur. Kadın olması hasebiyle bu kokulanma sadece evinde kalmak suretiyle meşru ve caizdir.

“Cuma günü, cünüp olmasanız bile yıkanınız, başlarınızı yıkayınız, koku sürünüz.”271

 

Ebû Hureyre’den gelen hadisinde Nebiyyi Muhterem aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurmuştur: “Her yedi günde bir gusletmek, başını ve bedenini yıkamak her Müslüman üzerinde Allah’ın bir hakkıdır.”272

 

 

 

Ağız ve Diş sağlığına Özen Gösterir

 

 

Müslüman kadın ağzının bakımını iyi yapar. Kimse onun ağzından kötü bir koku duymaz. Her yemekten sonra ağzını misvak, fırça, macun gibi maddelerle temizler. Dişlerini devamlı kontrol eder. Bazı kadınlarda görüldüğü gibi nefesi kokuyor ise boğaz ve solunum organları uzmanına tedavi olur. Şüphesiz bu, kadın için daha uygun ve yararlıdır.

Rasûli Ekrem aleyhisselâtü vesselâm Hazretleri ağız temizliğine o derece önem vermiştir ki bir hadisinde: “Ümmetime zorluk verecek olmasaydım her namaz da misvak kullanmalarını emrederdim.” buyurmuştur.273

 

 

Saçlarına Önem Verir

 

Şanı Yüce Rasûlüllah aleyhisselâtü vesselâm’ın hidâyet dolu sünnetlerinden biri saçlara özen gösterilmesidir.

Ebu Davud’un Ebu Hureyre’den rivâyet ettiği hadisi şerifte Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurmuştur:

“Kimin saçı varsa ona değer versin”.274

 

İslâm’ın güzellik anlayışında saça değer vermek onu temiz tutmak, taramak, kokulamak, şeklini ve durumunu güzelleştirmek teşvik edilmiştir.

Güzel giyinme ve saç bakımı, aşırı süslenme derecesine ulaşmadığı müddetçe Allah’ın kullarına mubah kıldığı ve teşvik ettiği “zinet” lerdendir.

 

Sahihi Müslim’de İbn Mes’ud’dan rivâyet edildiğine göre Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm “Kalbinde zerre ağırlığınca kibir olan kimse Cennete giremez.” buyurdu. 275

Bir zat dedi ki:

“Yâ Rasûlallah kişi elbisesinin güzel, malının güzel olmasını isterse. Bu kibirden sayılır mı? ” Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm:

“Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir, Hakkı kabul etmemek, insanları hiçe saymaktır.” buyurdu. 276

 

Ancak dış görünüşe bu şekilde itina göstermesi, dinine samimiyetle bağlı olan müslüman hanımın kocası ve mahremlerinden başkasına karşı açılıp saçılmasına, zinetlerini göstermesine sebep olmamalıdır. Ayrıca İslâm’ın bütün şer’i esaslarını üzerine kurduğu “denge” derecesinden de çıkmak suretiyle süslenmede aşırılık ve mübalağaya meyletmemelidir.

Şuurlu ve dinine samimiyetle bağlı müslüman hanım her şeyde daima uygun ve dengeli olmaya dikkat edip uyanık olacak, hayatının bir yönü diğer yönüne ağır basmayacaktır.

İslâm helal zineti teşvik ve tavsiye ettiği halde kadının süslenmenin kölesi olmasını men etmiştir. Bu konuda aşırılığa ve mübalağaya düşmekten de sakındırmıştır.

 

 

Hurâfelerden Uzaktır

 

Dininin hidâyet esaslarını kavrayan müslüman hanım bid’atçı (İslâm’ın kendisinde olmayan şeyleri ona sokan), hurafeci, efsaneci falcı, kâhin ve sihirbazlara meyletmenin mü’minin amelini yok eden, ahiretini tehdit eden büyük günahlardan biri olduğuna inanır.

Müslim, Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm hanımlarının birinden Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm şu hadisini nakletmektedir: “Kim bir falcıya, bir şey sorarsa 40 günlük namazı kabul olmaz.”277

 

Ebu Davud Sünen’inde Ebu Hureyre’den Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Kim bir kâhinin, falcının söylediğini tasdik ederse Muhammed’e indirilen İslâm dininden beri (uzak) olur.278

 

Cenâbı Hak Kâdiri Mutlak bilinmeyenleri ancak kendisinin bildiğini şu âyette beyan eder:

 “Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allahın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.”279

 

Müslüman kadın kendisini ihlâsla sevecek, ona sırf iyilikte bulunacak, muamelede veya sözünde kendisini aldatmayacak, Allah’tan korkan, temiz ve saliha hanımları arkadaş olarak seçer Saliha arkadaşın müslüman kadının doğru yol üzere olmasında, güzel adetler ve yüce ahlâk ile süslenmesinde tesiri büyüktür. Yakın arkadaş genellikle ahlâk ve seciyede kişinin benzer bir suretidir.

 

 

MÜ’MİNE HANIMIN ÖRNEK VASIFLARI

 

Anne Babasına İtaatkârdır

 

Allah yolunda yürüyen müslüman hanımın en bariz özelliklerinden birisi anababasına itaatkâr oluşu ve onlara karşı iyilikte bulunmasıdır.

Müslüman hanım Allah’ın Kitabını okuması sebebiyle Allah’ın anababaya verdiği yüksek mertebeyi idrak eder. Bu mertebe insanlığın sadece bu dinde tanıdığı bir mertebedir.

Kur’anı Kerîm’in âyetleri anababa rızasını Allah’ın rızasından hemen sonraya koymuş, anababaya ihsan etmeyi Allah’a imandan sonraki faziletlerin başı olarak kabul etmiştir:

Cenâbı Hak buyuruyor:

 “Allaha ibadet edin ve Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlar (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” 280

 

Basiretli, Kur’anı Kerîm’in nuruyla aydınlanmış, şuurlu ve takva sahibi olan Müslüman kadın daima bu gibi güzel Rabbanî nasihatlere kulak verir. Anne ve babaya itaatı tavsiye eden âyetleri her okuduğunda onlara iyiliği, hizmetlerine yönelmesi, onların rızasını kazanma hususundaki fedakârlığı artar. İsterse onun eşi, evi, evlâdı ve sorumlulukları olsun:

 “Biz insana, anababasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da anababana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.”281

 

Abdullah bin Mes’ud diyor ki: Rasûlullah’a aleyhisselâtü vesselâm’a sordum:

“Amellerin hangisi Allah’a daha sevimlidir?”

“Vaktinde kılınan namaz”, diye cevap verdi. Ben:

“Sonra hangisidir?” dedim. Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm

“Annebabaya iyilik”, diye buyurdu. Bunun üzerine:

“Sonra hangisidir?” diye sordum. Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm:

“Allah yolunda cihad”, dedi. 282

 

Bir adam Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm’a geldi.

“Yâ Rasûlallah!… Güzel bir şekilde birlikte yaşamaya en layık olan kişi kimdir?” diye sordu. Peygamberimiz:

“Annen” diye cevap verdi. Adam:

“Sonra kim?” dedi. Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm:

“Annen”, dedi. Adam:

“Sonra kim?” dedi. Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm:

“Annen”, dedi. Adam:

“Sonra kim?” dedi. Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm:

“Baban”, diye buyurdu.283

 

Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm bu hadisinde anneye itaat ve iyilikte bulunmanın, babaya itaat ve iyilikte bulunmaktan önce geldiği vurgulanmaktadır.

Gönlünü İslâm’ın hidâyetine açan, İslâm’ın eşsiz örneklerini ve yüce değerlerini kucaklayan, anne ve babasına itaat eden, onlara iyilikte bulunan şuurlu müslüman hanım, anne ve babasına hitap ederken ve onlara olan muamelesinde en güzel uslûbu seçer.

Anne ve babasına son derece saygıyla, takdirle ve edeble hitapta bulunur. Onları saygı ve hürmetle kuşatır. Cenâbı Hakk’ın Kur’anı Kerîm’de emrettiği gibi onlara rahmet kanatlarını açar. Şartlar ve durumlar ne olursa olsun anne ve babasından rahatsız olduğunu, sıkıldığını, daraldığını ifade eden tek kelime sarf etmez. Bu konuda da‐ima Cenâb‐ı Hakk’ın şu âyetini rehber olarak kabul eder:

َّRabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, anababanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine of! bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et! diyerek dua et.”284

 

 

 

Kocasına Karşı Mûtidir ve Onunla İyi Geçinir

 

Şuurlu Müslüman hanım kocasına karşı daima itaatkâr olup ona karşı gelmez. Kocasıyla iyi geçinir, kocasının rızasını kazanmaya ve onu memnun etmeye gayret eder. Kocası fakir ve geçim darlığı içinde ise imkânsızlıktan dolayı şikâyet etmez, ev işlerini yaparken daralmaz.

 

Bir kadın bir ihtiyacı için Peygamberimiz’e aleyhisselâtü vesselâm geldi, ihtiyacını gördükten sonra Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm:

“Evli misin?” diye sordu. Kadın:

“Evet”, dedi. Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm:

“Kocanla aran nasıl?” diye sordu. Kadın:

“Onun hakkında kusur etmem. Ancak yapamayacağım bir şey olursa bu hariçtir,” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm:

“Kocanın karşısında durumuna dikkat et. Çünkü o senin hem Cennet’in hem de Cehennem’indir.”287

 

O halde bu yüce Peygamber tavsiyelerini duyduğu halde müslüman kadın acaba evinin ve kocasının hizmetinden bıkkınlık duyar mı? Hayır, Müslüman kadın, gönlü sevinçle dolu olduğu halde evinin sorumluluğunu yüklenir, kocasının kendi üzerindeki haklarını gözetir. Zira o ruhunun nefret ettiği, kendisine ağır gelen bir görev yapıyormuş gibi değil, sadece kendi evinde Allah’ın sevabını kazanacak bir amel işlediğini düşünür.

Hazreti Âişe validemiz kadınların kocalarına itaatini tavsiye eder ve kocalarının kendi üzerlerindeki haklarını öğrenmeleri hususunda çok önem verirdi. Hatta bu hakkı o derece büyük ve o derece önemli görürdü ki, bu hak dolayısıyla kadın bizzat yüzüyle kocasının ayaklarının tozunu silmeli şeklinde anlatırdı.

 

Hazreti Âişe bu görüşünü şu sözüyle dile getirmektedir: “Ey kadınlar topluluğu! Eğer kocalarınızın sizin üzerinizdeki haklarını gerçekten bilseydiniz, sizin her biriniz bizzat yüzüyle kocasının ayaklarının tozunu silerdi.”288 Gerçekten bu tasvir kocanın hanımı üzerindeki hakkının ne kadar önemli olduğunu ifade etmektedir. Mü’minlerin annesi bu örnekle kocanın hanımı üzerindeki hakkının değerini hanımların zihinlerinde yerleştirmek istemekte ve kocalarına karşı böbürlenen, kibirlenen bazı kadınların gönüllerinden, çoğunlukla aile hayatını yıkan veya çekilmez bir cehenneme çeviren bu geçimsiz, katı ve kırıcı duyguları çekip almak istemektedir.

 

Arapların ileri gelenlerinden biri kızını evlendirirken annesi bazı tavsiyelerde bulunmak için kızının yanına girdi: Annesi şöyle diyordu:

“Sevgili kızım! Eğer edep yönünden faziletli, soy yönünden saygılı olması sebebiyle bir kimseye nasihat edilmeyecek olsaydı, sana tavsiyede bulunmazdım. Fakat bu tavsiyem, gafillere bir hatırlatma, akıllı kimseler için de bilgi mahiyetindedir.”

“Sevgili kızım! Eğer babasının zenginliğini veya kızın babasına son derece muhtaç olması sebebiyle bir kızın kocaya ihtiyacı olmasaydı kocadan müstağni olsaydı, sen insanlar içerisinde buna ihtiyaç duymayan ilk kimse olurdun. Fakat kadınlar erkekler için yaratılmıştır. Tıpkı erkeklerin de kadınlar için yaratıldığı gibi…”

“Sevgili kızım! Sen şu anda çıkmakta olduğun havayı ve büyüdüğün yuvayı terk ediyor, hiç bilmediğin bir yuvaya, hiç alışık olmadığın bir arkadaşın yanına gidiyorsun. O sana sahip olmakla efendi oldu. Sen de ona cariye ol ki, zamanla o senin kölen olsun.”

“Şimdi benden on nasihat al. Bunlar senin için bir azık ve bir hatıra olsun:”

 

“Eşine karşı fazla konuşma. Onu güzelce dinleyip itaat ederek geçim ehli ol. Çünkü az konuşmada huzur elde edilir. Güzelce dinleyip itaat etmekle de Rabbin rızası elde edilir.”

“Onun kötü koku almasına, kötü şeyleri görmesine fırsat verme. Onun gözü sende çirkin bir şey görmesin. Ona senden sadece güzel kokular ulaşsın. Doğrusu sürme güzelliğin en güzel vasıtasıdır. Su da kaybolan kokudan daha hoştur.”

“Kocanın yemek vaktine dikkat et. O uyurken sessizliği temin et. Çünkü açlığın harareti, telaşı, kavgayı getirir. Uykunun bölünmesi de öfkeyi arttırır.”

“Kocanın dostlarını ve çevresini gözet. Malını koru. Çünkü malın korunması güzel taktire sebep olur. Kocasının dostlarını ve çevresini gözetmesi bir kadının tedbirli ve uyanık oluşunun ifadesidir.”

“Kocanın hiçbir sırrını açığa vurma. Hiçbir konuda onun emrine karşı çıkma. Çünkü sen onun sırrını açığa vurursan onun ihanet et‐mesinden emin olamazsın. Onun emrine karşı gelirsen onun göğsünü sana karşı kinle doldurursun.”

“Sevgili kızım! Bunlara ilave olarak; o sıkıntılı iken sen sevinçli görünme. O sevinçli iken sen asık suratlı olma. Zira birinci huy eksikliktir, ikinci huy adeta onu cezalandırmaktır.”

“Sen kocana karşı en saygılı bir şekilde davran ki, kocan da sana en değerli bir varlık gibi davransın. Ona karşı olabildiğin kadar olumlu ve yapıcı ol ki, o da sana çok daha uzun müddet arkadaşlık yapsın.”

“Sevgili kızım! Şunu kesin bil ki sen sevdiğin ve sevmediğin hususlarda onun memnuniyetini kendi memnuniyetine, onun arzusunu kendi arzuna tercih etmedikçe onun sevgisini kazanamazsın. Allah evliliği senin için hayırlı kılsın ve seni korusun.”

 

Şuurlu müslüman kadın iyilik ve bolluk kendisini kucaklamışsa nimete karşı devamlı Allah’a şükreder. Eğer sıkıntı ve musibet dokunmuşsa bu durum onun sabrını engellemez.

Müslüman kadın Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm cehennemliklerin çoğunun kadınlar olduğunu gördüğü için kadınlara yaptığı genel anlamdaki uyarılardan uzak kalmaz. Bu çeşit kadınlardan olmaktan Allah’a sığınır.

 

Bu husus Buhârî ve Müslim’in İbni Abbas’tan rivâyet ettikleri Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm şu hadislerinde yer almaktadır:

“Ey kadınlar topluluğu! Sadaka verin. Çünkü siz kadınlar Cehennem ehlinin çoğunluğu olacaksınız.” Bir kadın:

“Niye biz Cehennem ehlinin çoğunluğu oluyoruz?” diye sordu. Peygamberimiz de aleyhisselâtü vesselâm şöyle cevap verdiler:

“Çünkü siz çok lanette bulunursunuz ve kocaya karşı nankörlük edersiniz.”289

 

Yine Buhârî’nin bir başka rivâyetinde:

“Onlar kocaya karşı nankörlük ederler. İyiliğe karşı nankörlük ederler. Eğer kadınlardan birine ömür boyunca iyilikte bulunsan sonra senden hoşlanmadığı bir şey görse hemen ben senden hiçbir hayır görmedim ki der.” 290

 

İmam Ahmed’in rivâyeti şu şekildedir: Bir zat“Yâ Rasûlallah! Kadınlar bizim annelerimiz, kız kardeşlerimiz ve eşlerimiz değil mi?” diye sordu. Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurdu:

“Evet,” dedi. “Fakat kadınlar ikram edilince şükretmezler, başlarına bir sıkıntı, bela gelince de sabretmezler.”291

 

Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm çok önemli şer’i bir sebep olmaksızın kocasından boşanma talebinde bulunan kadınları Cennet kokusundan mahrum olmakla tehdit etmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Hangi kadın sebepsiz kocasından boşanmak isterse o kadına Cennet kokusu haramdır.”292

 

 

 

Kocasını İnfak Etmeğe Teşvik Eder

 

Müslüman kadın kocasını Allah celle celâlühu yolunda infak, sadaka verme ve iyilikte bulunmaya teşvik eder.

Çünkü şuurlu ve takva sahibi Müslüman kadın daima eşi için iyilik, hayır ve başarı arzu eder. Bilir ki kocasının işlediği hayırlardan kendisi çocukları ve diğer aile fertleri de hisseyâb olur. Aile reisinin salih amellerin peşinde koşması, müslüman hanımının da derecesini arttırır.

 

 

 

Gözü Kocasından Başkasına Kaymaz

 

 

Takva sahibi olan Müslüman kadın: “Mü’mine hanımlara söyle. Gözlerini haramdan sakınsınlar” âyetiyle amel ederek mahremi olmayan erkeklere bakmaz. Onun gözü kocasından başkasına, harama kaymaz.

Müslüman kadın gözünü kocası dışındaki erkeklerden sakındı‐rırsa bu takdirde “Bakışları sadece kocalarına ait olan cennetlik ha‐nımlar”dan olur. Kadının bu özelliği erkeğin sevdiği bir özelliktir. Zira bu, hissiyatın temiz ve iffetli olduğuna, bakışların günahlardan uzak ve güvenilir olduğuna delâlet eder. Hatta bu vasıf temiz, iffetli, namuslu müslüman hanımların en güzel şiarlarından biridir.

Bu sebeple Kur’anı Kerîm, cennet hanımlarını ve onların erkekler tarafından sevilen vasıflarını anlatırken bu hususa önemle işaret etmektedir:

 “Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller var ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.”293

 

Müslüman kadın hoşgörülüdür, bağışlayıcıdır. Kocasında kusur araştırmaz.

 

 

 

Aile ve Misafire İkram Etmek

 

Müslüman kocanın gönlüne sevinç veren büyük işlerden biri de hanımının, annesine, babasına, akrabalarına ve misafirlerine ikramda bulunmasıdır. Hanımın; beyinin ailesini kendi ailesi gibi bilmesi kocasını çok sevindirir.

Böyle haraket etmek takva ve iyilik üzere yardımlaşma ve iyi geçinmedendir. Müslüman kadın bu konuya özen gösterir. Kendi kendine, kocasına, ailesine, akrabalarına ve misafirlerine fitne olmaktan kaçınır. Bunun aksine hareket etmek huzur ve mutluluğu yokeder. Ailede düzen ve nizam bozulur. Aile parçalanıp yok olur.

 

Ebu Hureyre anlatıyor: Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurdu: “Burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün. Kim baba ve anasından birini veya ikisini, kendi yanında yaşadığında ihmal ederse cennete giremez.” dedi. 294

 

Hanım, kocasının anababasına kötülük yaptığında onları küçümsediğinde kocasının onu güzel öğüt ve hikmetle terbiye etmesi gerekir. Kırgınlıkları tamir etme yönünde gayret sarfetmesi gerekir, işleri sakinleştirmesi gerekir.

Eğer kadın haksız yere eziyete devam ederse kocasının hayatını kedere boğar huzursuz ederse kocasının anne ve babasına iyilik etmeye devam etmesi gerekir.

Eğer hanım, kötülüğünde haddi aşarsa, annebaba artık onu hoşgörmezler…

Ebu Derda dedi ki: Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm’in söylediğini işittim: “Anne ve Baba cennetin kapılarının ortancısıdır. İstersen o kapıyı bırakırsın istersen muhafaza edersin.”295

 

Hazreti Ali anlatıyor: Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurdu:

“Şu on beş kötü haslet işlendiği zaman

1 Ganimete hıyanet edilince

2 Emanet ganimet sayılınca

3 Zekat cereme kabul edilince

4 Erkek karısına itaat edince

5 Evlat ana babaya isyan edince

6 Kişi, kötü arkadaşına itaat edince

7 Babaya cefa edilince

8 Toplantılarda yüksek sesle konuşulunca

9 En rezil kimse iş başına geçince

10 Şerrinden korkulan kimseye ikram edilince

11 Her yerde içki içilince

12 Erkekler ipek giyinince

13 Şarkıcı kadınlar çoğalınca

14 Çalgı aletleri yayılınca

15 Sonra gelenler, önceki âlimlere lanet edip onları kötülediği zaman ümmetim belaya düçar olur.

Sonunda: Rasûlullah şöyle ilave etti: “İşte o vakit kırmızı bir koku (rüzgar) beklesin; ve yer göçer, şekil değişir. İçinde ne varsa atar.” 296

 

Ey müslüman hanımefendi, kocanın ailesi ve akrabasıyla iyi geçinmen, hem şahsın, hem eşin hemde çocukların için hayır getirir.

Sen kendi kocana ve kendi akrabana ikram edilmesinden hoşlanmıyor musun? Elbette hoşlanıyorsun. O zaman kocanın aile efradına da aynı duyarlılıkta olmalısın. Çünkü “Sizden biriniz, kendisi için sevdiğini, kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”297

 

Müslüman hanımların kocalarıyla karşılıklı yardımlaşmaları gerekir. Sünnet olan günlerde oruç tutmalı, hac ve umre gibi mübarek topraklara sefere çıkmaya, birbirlerini teşvik etmeliler. Sadaka vermeye teşvik etmeli kendisi de sadaka vermelidir. Diğer taatler de böyledir…

 

 

Misafirlere karşı başlıca görevlerimiz şunlardır:

 

Güler yüz ve tatlı sözle karşılamak.

İyi bir şekilde ağırlamak ve bir şeyler ikram etmek,

Asık suratlı olmamak,

Yanında çocukları ve hizmet edenleri azarlamamak,

Gideceği zaman onu güler yüzle uğurlamak.

 

 

 

Evi Güzel Tertib Etmek

 

 

Müslüman hanımın görevlerinden biri de kocasını ve kendi hayatını mutlu etmek için evini güzelce düzenlemektir. Ev onun memleketi, kendisi de oranın emiridir. İslâm o memleketin düzenlenmesini idaresinin iyi yapılmasını teşvik etmiştir. Çünkü kul Allahu Teâlâ’nın huzurunda bu hususta hesaba çekilecektir.

İbni Ömer mesuliyet hadisesinde şöyle anlatıyor: Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurdu: “Kadın ise kocasının evinin sorumlusu (gözeteni) ve ehlinin de sorumlusudur.” 298

 

Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm Kureyş kadınlarını, evlatlarına yumuşak davrandıklarından, (şefkatle davrandıklarından) ve kocalarının mallarını koruduklarından dolayı övmüştür.

Kadın kız olsun erkek olsun çocuklarından mesuldür. Onları korumalı, temizliklerine, elbiselerinin güzel olmasına dikkat etmelidir. Hastalandıklarında yanlarında bulunmalıdır. Onlara zarar verecek şeyleri uzaklaştırmaya çalışmalı. Zararlı şeyleri almalarını menetmelidir. Ahlâklarının güzel olmasına önem vermeli. Onlara İslâm adabını telkin etmeli. Büyük olsun küçük olsun bütün insanlara, güzel ahlâkla muamele etmelerini tesviye de bulunmalıdır

 

Onlara Kur’an kıssalarını peygamberlerin hayatını ve salihlerin hikâyelerini öğütlemeli. Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm’ın gazvelerini anlatmalıdır.

 

 

 

Çocukları En Güzel Şekilde Terbiye Etmek

 

 

Çocuk, anne ve babaya Allah’ın bir emanetidir. Onu iyi bir şekilde yetiştirip topluma faydalı bir fert olarak hazırlamak, anne babanın başta gelen görevlerindendir. Çocuk, küçük yaştan itibaren iyi terbiye edilirse hem ailesine, hem de milletine yararlı ve hayırlı bir insan olur. İyi yetiştirilmediği ve gereği gibi terbiye edilmediği takdirde ne kendisine, ne de kimseye yararı dokunmadığı gibi zararlı bir unsur haline gelebilir.

Bu sebeple anne ve baba çocuk terbiyesinden hem Allah’a hem de millete karşı sorumludur.

Çocuk doğunca ona güzel bir ad koymak, çocukların bedenen ve ruhen sağlıklı bir şekilde yetişmelerine dikkat etmek gerekir. Çünkü çocukların ileride maddî ve manevî bakımdan gelişip yükselmeleri, hayatta başarıya ulaşmaları iyi ve yeterli beslenmelerine ve sağlıklı büyümelerine bağlıdır. Çocuğun, doğduktan sonra belirli bir süre anne sütüyle beslenmesinde anneye önemli görev düşmektedir. Tıbben de kanıtlanmış bir gerçektir ki, bebek için en iyi gıda anne sütüdür. Onun yerini hiçbir şey tutamaz. Çocuğu emzirmek çocuk için yaralı olduğu gibi, anne içinde birtakım faydaları vardır.

Dinimiz, çocuğun anne sütü ile beslenmesine önem vermiştir, Ramazanda oruç tutmak, eğer süt emen çocuğa veya emziren anneye zarar verirse anne daha sonra tutmak üzere, oruç tutmayı erteleyebilir. Çocuklara dinî görevlerini öğretmek de anne ve babanın vazifesidir.

 

“Çocuklarınıza yedi yaşına geldiklerinde namaz kılmasını emredin.”299

 

Anne ve baba, çocuklarının yiyecek, giyecek gibi bedenî ihtiyaçlarını düşündüğü gibi ruhî ve manevî ihtiyaçlarını da düşünmek zorundadır. Peygamberimiz buyuruyor ki:

“Hiç bir baba, çocuğuna güzel terbiye eden daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz.” 300

 

Çocuklar yemeye, içmeye ve giymeye muhtaç oldukları gibi sevilmeye de muhtaçtırlar. Çocukları severken ve onlara hediye verirken aralarında ayırım yapmamaya, adaletli olmaya dikkat edilmelidir. Çocuğu okutmak, geçimini sağlayacağı bir iş ve meslek sahibi yapmak, annebabaya düşen görevlerdendir.

Çocuklara ahlâk, edep ve terbiye öğretilirken anne baba bu konuda da davranışları ile çocuklarına iyi örnek olmalıdır. Aksi halde beklenen sonuç elde edilemez. Çocukların kimlerle oturup kalktığını, arkadaş ettiğini de anne baba kontrol etmeli, çocuğun ahlâkî davranışları üzerinde olumsuz etki yapacak, onu fena alışkanlıklar edinecek kişilerden ve kötü çevrelerden korumalıdır.

Özetle; çocuklarına ailesine, milletine ve vatanına yararlı ve hayırlı birer evlât olarak yetiştirmek anne babanın en önemli görevidir.

Müslüman anne çocuklarına karşı taşıdığı büyük sorumluluğu bilir. Şunu hiçbir zaman aklından çıkarmamalıdır: Çocuklar anneleriyle birlikte olduğu ve onlarla vakit geçirdiği zaman daha sağlıklı olur. Buluğ öncesinde bütün durumlarını ve hareketlerini iyi bildiği için çocukların eğitiminde, kişiliklerinin oluşumunda annenin tesiri babanın tesirinden daha büyüktür.

 

Cenâbı Hak, evladı iyalin mesuliyeti konusunda Kur’anıKerîm’de şöyle buyurmaktadır:

 “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allahın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” 301

 

Peygamberimiz de aleyhisselâtü vesselâm bu mesuliyeti şu hadisiyle ifade etmiştir: “Hepiniz çobansınız. Hepiniz emriniz altında bulunanlardan sorumlusunuz. Devlet reisi çobandır ve emri altında bulunanlardan sorumludur. Adam evinin çobanıdır ve emri altında bulunanlardan sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve emri altında bulunanlardan sorumludur. Hizmetçi efendisinin malının çobanıdır ve emri altında bulunanlardan sorumludur.”302

 

Bu mesuliyet İslâm’ın bu dünya hayatında her insanın boynuna geçirdiği, hiç kimsenin kurtulamadığı bir manevi borçtur. Bu mesuliyet gereği anne ve baba  özellikle anne – çocuklarını gâyet hassas bir İslâmî eğitimle eğitmeli, yüce bir ahlâk üzerinde yetiştirmelidir.

Anne ve babanın evladına karşı en önemli mesuliyetlerinin başında doğduğunda ona güzel bir isim vermek, fazîlet ve ahlâkı hamide ile onu büyütmek ve nihayet vakti geldiğinde dünya ve ahirette saadetine vesile olacak biriyle evlendirmek gelir.

Çocukların eğitimi, doğumlarından itibaren başlar. Ailenin, çocuklarının eğitimi üzerindeki ağırlığı gençlik dönemine kadar devam eder. O çağda çocukların şahsiyeti karar bulur. Bebeklikten itibaren çocuklarla anneler daha çok vakit geçirdikleri için çocukların benimseyecekleri ahlak konusunda anneler, babalardan daha müteessirdir.

Ebeveynler, çocuklarına dinî bilgi ve amellerle beraber, onlara cemiyet içerisinde seçkin birer ferd olabilmeleri için, adalet, şecaat, tevazu ve cömertlik gibi asil tutum ve davranışları da uygulamalı olarak öğretmelidirler.

Çocuk bir ayna gibidir, ailesinin, anne ve babasının kendisine verdiği veya kazandırdığı davranışları aksettirir. Ailenin çocuklar için güvenli bir liman oluşu, ebeveynin maharetine ve himmetine de bağlıdır. Baba ailenin etemmi, anne ise mütemmimidir. Çocukların kazanacağı güzel ahlâk ve davranışlarda annenin ve babanın etkisi ve tesiri çok fazladır.

Şuurlu müslüman anne kalbinden fışkıran, evladının hayatını sevinç ve mutlulukla kuşatan, gönüllerini güvenle ve gönül huzuru ile dolduran sevgi, şefkat ve merhametini her münasebetle çocuklarına hissettirmelidirler.

Takva sahibi müslüman anne çocuklarına karşı merhametlidir. Zira merhamet duygusu Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm sözleri ve davranışlarıyla teşvik ettiği asil bir İslâmî özelliktir. Onun en bariz ahlâkî yönü özellikle çocuklara karşı merhametli oluşudur.

Nitekim Hazreti Enes bir rivâyette şöyle diyordu: “Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm her ne zaman çocukların yanına uğrarsa onlara yumuşak davranır ve çocuklara selâm verirdi.”303

 

Rasûlullah efendimiz merhamet ile ilgili şöyle buyurmuştur: “Küçüklerimize karşı merhametli olmayan, büyüklerimizin hakkını takdir etmeyen bizden değildir.”304

 

Akra bin Habis:

“Benim on tane çocuğum var. Onlardan birini bile öpmüş değilim,” dedi. Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm:

“Merhamet etmeyene merhamet edilmez,” buyurdu.305

 

O büyük eğitimci Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm gönüllere şekil verirken bu gönüllerde rahmet kaynaklarını coşturuyor, onların gönüllerini sevgi ve şefkate açıyordu.

Bir gün ona bir bedevî gelmiş ve:

“Siz çocuklarınızı öper misiniz? Biz çocuklarımızı öpmeyiz,” deyince Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm ona:

“Allah senin kalbinden merhameti çekip almışsa ben senin için ne yapabilirim ki?” buyurmuştur. 306

 

Mü’minlerin annesi Hazreti Âişe anlatıyor: “Hazreti Fatıma Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm huzuruna girdiğinde Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm kızı için ayağa kalkar, hoş geldin der, onu öper ve onu yanına oturturdu. Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm onun yanına girdiğinde o da ayağa kalkar, Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm elinden tutar, hoş geldiniz der, Peygamberimiz’i aleyhisselâtü vesselâm öper ve onu yanına oturturdu. Nitekim Peygamberimiz’’in aleyhisselâtü vesselâm ölüm hastalığında da Fatıma onun huzuruna girince Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm ona hoş geldin demiş ve öpmüştü.”307

 

 

Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm Kureyş kadınlarını daima takdirle anardı. Çünkü onlar kadınlar arasında çocuklarına karşı en şefkatli davranan kadınlardı. Çocuklarının terbiyeleriyle ve yetişmeleriyle çok ilgilenirlerdi ve kocalarının hakkını gözetmekle birlikte, çocuklarının işlerini yerine getirme ve çocukları uğrunda fedakârlık yapma hususunda çok titiz idiler.

Nitekim Buharî ve Müslim’in Ebu Hureyre’den rivâyet ettikleri bir hadis’i şerifte Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyuruyorlar:

“Kureyş hanımları deveye binen kadınların (Arap kadınlarının) en hayırlısıdırlar. Çocuklara karşı çok şefkatli, kocalarının haklarına karşı çok saygılıdırlar.”308

 

 

 

Kız ve Erkek Çocukları Arasında Eşit Davranır

 

 

Hikmetle hareket eden şuurlu Müslüman kadın, çocukları arasında eşit ve adaletli davranır.

Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm:

“Allah’tan korkun, çocuklarınız arasında adaletle davranın.” buyurmuştur. 309

Bu itibarla takva sahibi olgun müslüman kadın bütün çocukları arasında adildir. Harcamada, bağışta veya muamelede çocuklarından birini diğerine tercih etmez, birini diğerinden farklı görmez. Böylece hepsinin kalbi annelerine bağlanır, dilleri annelerine dua ile kıpırdar, gönülleri anne sevgisi, anne saygısı ve annenin büyüklüğü ile dolar.

Müslüman kadın gâyet iyi bilir ki çocuklar Allah tarafından verilen bir ikramı ilâhîdir. Allah’ın kız ve erkek çocuk şeklindeki ikramgeri çevrilmez bir nimettir. Bu takdiri değiştirecek veya reddedecek hiçbir güç de yoktur.

 “Göklerin ve yerin mülkü Allahındır. Dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut onları, hem erkek hem de kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir.310

 

Buharî ve Müslim, Hazreti Âişe’den naklediyorlar: “Bana yanında iki kızıyla birlikte bir kadın geldi, benden bir şeyler istedi. Ancak yanımda tek bir hurmadan başka hiçbir şey yoktu. Ben de hurmayı o kadına verdim. Hurmayı aldı iki kızı arasında paylaştırdı. Kendisi bundan hiçbir şey yemedi. Sonra kalktı ve iki kızıyla birlikte çıkıp gitti. Bu sırada Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm geldi. Ona o kadının durumunu anlattım. Buyurdular ki: “Kime imtihan olarak kız evladı verilir de onlara güzel bir şekilde davranırsa o kızlar onunla cehennem ateşi arasında perde olur.”311

 

Müslim’in Hazreti Âişe’den yaptığı diğer bir rivâyet şöyledir: “Bana taşıdığı iki kız çocuğuyla birlikte yoksul bir kadın geldi. Onlara üç hurma ikram ettim. Anneleri kızlarından her birine birer hurma verdi. Üçüncü hurmayı yemek için ağzına götürürken çocukları onu da istediler. Kadın yemek istediği bu hurmayı iki kızı arasında paylaştırdı. Onun bu hali hoşuma gitmişti. Kadının yaptığını Rasûlullah’a aleyhisselâtü vesselâm anlattım. Buyurdular ki:

“Allah bundan dolayı o kadına cennete girmeyi vacip kılmıştır. Ya da bu sebeple onu cehennemden azad etmiş, kurtarmıştır.” 312

 

Ebu Hureyre’den rivâyet edildiğine göre Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurmuştur: “Kimin üç kız evladı olurda onların geçimine, sıkıntıları ve sevinçlerine tahammül ederse Allah o kimseyi kız evladına merhameti sebebiyle cennete koyar.” Biri:

“Yâ Rasûlallah!… Ya iki kız olursa?” dedi. Efendimiz:

“İki kız olursa da böyledir,” buyurdu. Bir başkası:

“Yâ Rasûlallah!… Ya bir kız olursa?” dedi. Efendimiz:

“Bir kız olursa da böyledir,” buyurdu.313

 

Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm rahmeti bütün kızları kuşatacak kadar geniştir. bu rahmeti nebeviye kız çocukları yanında kız kardeşleri de kuşatıyordu. Ebu Said El Hudrî’den rivâyet ettiği hadisi şerifte peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

“Bir kimsenin üç kızı yahut üç kız kardeşi varsa ve bunlara karşı iyilikle davranıyorsa cennete girer.”314

 

 

Çocuklarına Beddua Etmez

 

 

Şuurlu müslüman kadın, duaların kabul edildiği saate denk gelir korkusuyla, çocuklara bedduayı yasaklayan Rasûlullah’ın aleyhisselâtü vesselâm emrine uyarak çocuklarına beddua etmez. Bu emir Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm şu ifadesinin yer aldığı uzunca bir hadis olan Cabir hadisinde anlatılmaktadır.

 

“Kendinize beddua etmeyin. Çocuklarınıza beddua etmeyin. Mallarınıza beddua etmeyin. Olabilir ki bu beddua bir şeylerin istenip de Allah’ın bunu kabul ettiği bir saate denk gelebilir.”315

 

Çünkü çocuklara beddua etmek hiç de güzel bir adet ve davranış değildir. Hangi anne kızgınlık anında beddua etmişse kızgınlığının sükûnete erdiği ve normal hale döndüğü zaman bu yaptığına pişman olmuştur.

 

 

 

Çocuklarına Güzel Ahlâkı Aşılar

 

 

Şuurlu Müslüman kadın başkalarını sevmek, yakın akrabayı ziyaret ve ikramda bulunmak, zayıflara yardım etmek büyüğe saygı göstermek, küçüğe merhametli olmak, hayırlı davranışlara yönelmek, söz ve davranışlarda dürüst olmak, verilen sözü tutmak, gibi hasletleri çocuklarının gönüllerine aşılamaya gayret eder.

 

 

 

Din Kardeşlerini Güler Yüzle Karşılar

 

Samimi ve dinine sadık olan müslüman hanım güler yüzlüdür, aydınlık bir çehreye sahiptir, bakışları tebessüm doludur.

Mü’mine kardeşleriyle, karşılaştığı zaman onları mütebessim ve güler yüzle karşılar. Nitekim Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm şu hadisiyle bunu murad etmektedir:

“Din kardeşini güler yüzle karşılamak bile olsa hiçbir iyiliği küçümseme.”

Çünkü güler yüzlülük İslâm’ın teşvik ettiği, insan için dünyada insanların sevgisini kazandıran değerli bir zinet olarak kabul ettiği, sahibine sevap kazandıran Salih amellerden olan güzel bir vasıftır. Zira hoşgörülü güler bir yüz genellikte kalbin safiyetine delalet eder. Dış görünüşteki bu safiyet İslâm’ın müslüman kadın ve erkeklerden takınmalarını istediği, kendileri için, daimî bir ahlâk olarak kabul etmelerini arzu ettiği güzel davranışlardandır.

Bu sebeple Efendimiz’in aleyhisselâtü vesselâm tavsiyelerinden biri: “Din kardeşinin yüzüne karşı tebessüm etmen senin için bir sadakadır.” hadisi şerifi dir.333

 

 

 

Din Kardeşlerine Nasihat Eder

 

 

Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm buyuruyorlar ki:

“Din Nasihattir.” Sahabe:

 

“Kimin için?” dedi. Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm buyurdu ki:

“Allah için, kitabı için, Rasûlü için, müslümanların idarecileri için ve ümmet için.”334

 

Bu ilâhî nasihatı işiten müslüman hanım, arkadaşlarına nasihatte bulunan, onları uyaran, onlar için sadece hayır ve iyilik arzu eden din kardeşlerinin aynası durumunda olacaktır.

Nitekim Hazreti Ebu Hureyre’den rivâyetle Rasûlullah aleyhisselâm şöyle diyor:

“Mü’min kardeşinin aynasıdır. Mü’min mü’minin kardeşidir. Onun varlığını korur. Onun ardından da gözetir.”335

 

Arkadaşlarına ve Dostlarına Karşı Yumuşaktır

İslâm’ın esasları gönlüne yerleşen müslüman kadın hiçbir zaman kendini arkadaşlarından üstün görmez.

Onlara karşı asık suratlı olmaz. Onlara kırıcı söz söylemez. Bilâkis onlarla daima yumuşak sözlü, nazik, geçim ehli, hoş sohbet ve tatlı dillidir.

Onun için Allah Teâlâ’nın mü’min erkek ve kadınların vasfı hakkındaki şu âyetini okuması yeter:

 

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven mü’minlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allahın, dilediğine verdiği lütfudur. Allahın lütfu ve ilmi geniştir.”336

 

Cenâbı Hak onun bu vasfı hakkında ne güzel söylemiştir.

 “O vakit Allahtan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allaha dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.”337

 

 

 

Hiç Kimsenin Gıybetini Yapmaz

 

Şuurlu ve uyanık müslüman hanım gıybet ve dedikodu yapılan meclislerde gıybet ve dedikoduya dalmaz. Bilakis öyle bir yerde herkes hakkında ve özellikle kendi arkadaş ve dostları hakkında dilini tutar. Kendisinin görevinin o meclisi vahim dedikodu çukuruna düşürmekten korumak olduğunu bilir. Çünkü gıybet Kur’anı Kerîm’in kesin ifadesiyle haramdır:

 

 

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allahtan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.”338

 

 

Takva sahibi müslüman kadın gıybete düşürecek konuşmalara girmekten daima dilini korur. Sahibini Cehennem’e sokan şeyin dil olduğu şeklinde öğrenmiş olduğu ilâhi ikazı gâyet iyi idrak eder. Bu husus Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm Muaz bin Cebel’i uyardığı şu hadiste beyan edilmiştir. Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm kendi dilini tutarak:

“Bunu koru,” demişti. Muaz:

“Ey Allah’ın Nebisi!.. Biz konuştuğumuz şeyden sorumlu tutulacak mıyız?” diye sordu. Efendimiz aleyhisselâtü vesselâm:

“Annesi kaybolasıca! İnsanları yüz üstü yahut burnu üstü süründüren dilleriyle ektikleri değil midir? 339

 

 

 

Kötü Şaka ve Münakaşa Yapmaktan Kaçınır

 

Müslüman kadının vasıflarından biri de dengeli hareket etmek, hikmetle davranmak, kardeşleri ve arkadaşlarıyla olan münasebetlerinde dikkatli olmaktır. Müslüman kadın çekişmeci, tartışmacı, usandırıcı ve nefret ettirici davranışlarla insanları üzmez. Kötü şakalarla onlara ağır gelecek davranışlarda bulunmaz. Onlara verdiği sözden caymaz.

 

Bütün bu konularda: “Kardeşinle tartışma, onunla aşırı şaka yapma. Ona söz verip de sözünden dönme.”340 buyuran Peygamberimiz‘in aleyhisselâtü vesselâm bu sözünü kendine rehber edinir.

Çünkü aşırı çekişme ve tartışmalar gönülleri yaralar, kin ve nefrete sebep olur. Rahatsız edici, yaralayıcı aşırı şaka din kardeşleri arasındaki temiz ilişkileri bulandırır. Sözde durmamak, kardeşlik ve dostluk bağlarını zayıflatır. Birbirleri arasındaki karşılıklı saygıyı azaltır. Müslüman hanım, insanın kişiliğini zedeleyen, sosyal hayata aykırı bu türden davranışlara düşmekten uzaktır.

 

 

 

Cömerttir, İkram Severdir

 

 

Dininin emirlerini bilen müslüman hanım ikram severdir, cömerttir. Kardeşlerine ve arkadaşlarına karşı eli açıktır, ikramı boldur. Kardeşlerini ve arkadaşlarını davet ettiğinde, karşılaşmalarında, ikramında ve ziyafetinde mütebessimdir.

“Sizin en hayırlınız yemek yediren ve selama karşılık veren kimsedir.” 341

 

İslâm kadın ve erkeklerden cömert ve ikram sever kimselerin Cennet’e huzurla gireceği müjdesini vermiştir.

“Selâmı yay. Yemek yedir. Yakın akrabayı ziyaret et. İnsanlar uyurken geceleri kalk (namaz kıl), huzurla Cennet’e gir.”342

 

Ayrıca bu cömert kimselere Cennet’te farklı, özel mekânlar tahsis edilmiştir.

“Cennet’te öyle odalar (köşkler) vardır ki, içinden dışarısı, dışarıdan içerisi görünmektedir (billur saraylardır). Allah bu saraylarıyemek yediren, yumuşak konuşan, nafile oruç tutmaya devam eden ve insanlar uyurken geceleyin namaz kılan kimseler için hazırlamıştır.”

 

 

 

Din Kardeşleri İçin Arkalarından Dua Eder

 

İmanı gönlüne yerleşmiş olan sadık ve samimi müslüman hanım, kendisi için arzu ettiği şeyi kardeşi için de arzu eder. Bu sebeple kardeşi için onun arkasından, onun gıyabında samimi kardeşlik hisleriyle dolu, içten seven bir kimsenin kalbinden doğan ifadelerle dua da bulunur.

Müslüman hanım ve bu duanın taşıdığı samimi niyaz, duygu sıcaklığı ve gaye yüceliği sebebiyle bu gibi duaların daha çabuk kabule layık olacağını gâyet iyi bilir. Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm şu hadisi bu manayı vurgulamaktadır:

“En süratli olarak kabul edilen dua bir gaibin yine yanında olmayan bir kişi için yaptığı duasıdır.”343

 

Mü’mine hanım işte bu şekilde, yaşadığı müddetçe hem sözleri hem de davranışlarıyla ışık saçan bir kandil, doğru yolu gösteren bir klavuz ve toplumu ayakta tutan bir temel gibidir.

 

Nurunu Kur’an’dan, feyzini de Peygamber sünnetinden alan müslüman hanım, takdire şayan sosyal bir şahsiyet sahibidir.

 

 

 

Hayâ Sahibidir

 

 

Gâyet açıktır ki hayâ (utanma duygusu) kadının fıtratında var olan bir özelliktir. Haya sürekli olarak insanı çirkin şeyleri terk etmeye, hak sahiplerinin hakkında ihmalkâr olmaktan uzaklaşmaya sevk eden şerefli bir ahlâktır.

Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm haya noktasında en yüksek örnek idi. Ebu Said elHudrî, Efendimiz’i aleyhisselâtü vesselâmı şöyle vasfediyordu:

“Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm örtüsü içindeki bakire bir kızdan daha çok haya sahibiydi. O hoşlanmadığı bir şey gördüğünde biz bu durumu hemen onun yüz hatlarından anladık.”344

 

Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm pek çok hadisi şeriflerinde hayânın gerek sahibine gerekse içinde yaşadığı topluma büyük hayırlara vesile olacağını açıklayarak haya duygusunun önemine işaret buyurmuştur.

Hazreti İmran bin Hüseyin’den rivâyet edildiğine göre Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurmuştur:” Hayâ sadece hayır getirir.”345 Müslim’in rivâyeti ise şöyledir: “Hayânın tamamı hayırdır.”

Hazreti Ebu Hureyre’den rivâyet edildiğine göre Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm şöyle buyurdular

“İman yetmiş küsur şubedir. En faziletlisi Lâilâhe illallah demektir. En alt tabakası ise yoldan geçenlere eza verici şeyi yoldan alıp atmaktır. Hayâ da imandan bir şubedir.”346

 

Takva sahibi dinine sadık müslüman kadın hayalıdır, terbiyelidir, yumuşaktır, ince duyguludur, ondan insanları rahatsız edecek, insanların saygınlığını zedeleyecek hiçbir söz ve davranış görülmez.

Merhum Mehmed Âkif de bu meyanda:

Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır

Meğerki mevladan çekinme hissi kalplerde yer tutsun

O yer tutmazsa hiç manası yoktur ar ve namusun

demektedir.

 

Zira onun tabiatına yerleşmiş ve aynı zamanda İslâm’ın haya kavramıyla güçlenmiş olan utanma duygusu, onu dine aykırı her çeşit davranıştan alıkoyar ve onu insanlarla olan muamelelerindeki her çeşit sapmadan korur. Bu sadece onlardan utandığı ve sakındığı için değil, Allah Teâlâ’dan hayâ ettiği ve imanının zulümle karışmasından sakındığı içindir. Çünkü haya iman şubelerinden bir şubedir.

 

 

 

İffetli ve Onurludur

 

Dinin irşadlarıyla yetişen müslüman hanımın özelliklerinden biri de iffetli ve kanaatkâr olmasıdır.

Müslüman hanım bir sıkıntıya düşünce, yoksullukla karşı karşıya kalınca sabra bağlanır, iffet ve onur duygusuna sarılır. Çekmekte olduğu yoksulluğu meşru yollarla ortadan kaldırmak için gayretli olur. Hiçbir zaman dilencilik ve el açma seviyesine düşmeyi düşünmez

 

Çünkü İslâm, sadık müslüman hanımın kendini bu dereceye düşürmesine razı olmaz, onun iffetli olmasını, hiç kimseye muhtaç olmamasını ve sabretmesini ister. Sabır, kanaât ve iffet gibi vasıtaları sebebiyle Allah, sadık hanımları namerde muhtaç etmez.

“Kim iffetli olmaya gayret ederse Allah onu iffetli kılar. Kim ihtiyacını gizlerse Allah celle celâlühu onu başkalarına muhtaç olmaktan korur. Kim sabretmeye çalışırsa Allah celle celâlühu onu sabırlı kılar. Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha bereketli bir nimet verilmemiştir.”

 

 

 

Başkalarının Şerefini Çiğnemez, Kusur Araştırmaz

 

Takva sahibi müslüman hanım, dilini insanların kusurlarını araştırmakta, onların ırz ve şereflerine dalmaktan korur. Bozguncu kadın ve erkekleri, müslümanların ırzlarını, namuslarını diline dolayan kadın ve erkekleri dünya ve ahirette şiddetli azapla tehdit eden Kur’anı Kerîm ve Sünneti Seniyye’nin tavsiyeleriyle amel ederek İslâm toplumunda bu türden konuşmalarını yaygınlaşmasını hoş karşılamaz.

 “İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.347

 

Zira insanların ırz ve namuslarını hakkında ileri geri konuşanlar ve toplumda fuhuş haberlerini yayanlar bizzat fuhuş işleyenlerle eşit durumdadırlar. Nitekim Hazreti Ali şöyle diyor:

“Fuhuş söz söyleyen ve onu yayan kimse günahta eşittir.”348

 

Dinin emirlerini kavrayan müslüman hanım şu gerçeği gâyet iyi idrak eder: Bazı laubali ve ihmalkâr kadınlardaki beşerî zaafların tedavisi onların kusurlarını ve ayıplarını araştırmakla ve onları halkın diline düşürüp teşhir etmekle yapılmaz. Onlara ancak güzel öğütler vermek, Allah’a itaati sevdirmek, gönüllerini Allah’a isyandan nefret ettirmek, bunu yaparken de herhangi bir kişinin ismi verilmeden, yüzüne vurma ve karşılıklı atışma olmadan hareket etmek suretiyle mümkündür.

Kalplerin kilidi, hakkı kulaklara iyi bir şekilde sunmak suretiyle açılır; gönüller o zaman teslim olur; bütün azalar o vakit hakka boyun eğer.

Allah celle celâlühu başkalarını tecessüs etmeyi, müslüman erkek ve kadınların kusurlarını araştırmayı men etmektedir.

 “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allahtan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.”349

 

Suçlu ve kusurlu erkek ve kadınları teşhir etmek, onların gizli ayıplarını araştırmak, onların kusurlarını ortaya dökmek ve onlar hakkında ileri geri konuşmak sadece bu kimseleri üzmekle kalmaz, aynı zamanda içinde yaşadıkları topluma da rahatsızlık verir

Abdullah bin Abbas başkalarının ırzlarına dil uzatan kadın ve erkeklere karşı Rasûli Ekrem’in şiddetli tepkisini şöyle tasvir etmektedir:

“Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm öyle bir hutbe irad etti ki bu hutbeyi perdelerin arkasındaki bekar kızlara bile duyurarak şöyle buyurdu:

“Ey diliyle iman edip de kalbine iman girmemiş olan kimseler! Sakın, mü’minlere eza vermeyin. Onların kusurlarını araştırmayın. Kim müslüman kardeşinin kusurlarını araştırırsa Allah da onun perdesini yırtar. Kim kardeşinin kusurlarını açığa çıkarırsa Allah da onu evinin ortasında bile olsa rezil eder.” 350

 

 

 

Gösterişten Uzaktır

 

 

Basiretli ve olgun müslüman hanım gösteriş, kendini beğenme ve övünmeden uzak durur. Çünkü dininin onu bundan koruyacak ve muhafaza edecek tavsiyeleri vardır.

Şöyle ki o, bu dinin özünün söz ve fiillerinde Allah celle celâlühu için ihlâslı olmak olduğunu bilir. Az bir gösteriş bile onun sevabını yok eder, amelinin bereketini kaldırır, kıyamet gününde sahibini rezil rüsvay eder.

Müslüman kadının işine ve hizmetine ne zaman bir gösteriş lekesi, üstünlük sevgisi, desinler duygusu, övgü ve şöhret karışırsa ameli boşa gider, sevabı yok olur. Bu amelin sahibi açık bir hüsrana uğrar.

Bunun delili mallarını harcayıp da peşinden minnet ve eziyet yapan; bu halleriyle muhtaç kimselerin şeref ve itibarlarını zedeleyen kimseler için Kur’an’ın açık ve kesin uyarısıdır:

 

“Ey iman edenler! Allaha ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez.”351

 

Bir kayanın üzerine dökülen su nasıl onun üzerindeki toprağı alıp götürüyorsa ihtiyaç sahiplerine yapılan iyiliğin başa kakılması da bu sadakaların sevabını öylece alıp götürür. Âyetin sonunda da bu gös‐terişi seven kimselerin Allah’ın hidâyetine layık olamayacaklarını ve onların kafirler zümresinden sayılacaklarını beyan eden korkutucu ve dehşet verici bir ifade yer almaktadır.

Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm bu meselede gâyet geniş, ayrıntılı açıklamada bulunmuş; mahşer âleminde hiçbir malın, evlâdın fayda vermediği, sadece selim bir kalple Allah’a gelen kimselerin kurtulacağı o günde gösterişçilerin karşılaşacakları içler acısı durumlarını beyan etmiştir.

Bu durum Hazreti Ebû Hureyre’nin Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâmdan naklettiği hadisi şerifte şöyle anlatılmaktadır:

“Kıyamet gününde hakkında ilk olarak hüküm verilecek kişi “şehid” olan kişidir.”352

 

Şehid getirilir. Allah nimetlerini kendisine tanıtır, o da bunları tanır. Allah Teâlâ ona:

“Bu yolda ne amel işledin?” der, Şehid:

“Senin uğrunda çarpıştım, nihâyet şehit oldum,” der. Cenâbı Hak:

“Yalan söyledin. Sen sadece: Ne cesur insan! Denilsin diye çarpıştın. Nitekim böyle de denildi,” buyurur. Sonra da emreder, yüz üstü sürüklenir, nihâyet Cehennem’e atılır.

Bir diğeri ilim öğrenmiş ve öğretmiştir, Kur’an okumuştur. Bu “alim” kişi getirilir. Allah nimetlerini ona da tanıtır. O da onları tanır. Sonra ona:

“Bu yolda ne amel işledin?”der. O alim kişi:

“İlim öğrendim ve öğrettim. Senin rızan için Kur’an okudum,” der. Cenâbı Hak:

“Yalan söyledin. Sen sadece “âlim” denilsin diye ilim öğrendin. “Ne güzel Kur’an okuyor” denilsin diye Kur’an okudun. Nitekim böyle de denildi,” buyurur. Sonra da emreder, yüz üstü sürüklenir, nihâyet Cehennem’e atılır.

Bir diğer kimse de Allah’ın varlıklı kıldığı, kendisine çeşitli nimetler verdiği “zengin” kimsedir. O da getirilir. Allah nimetlerini ona da tanıtır o da onları tanır. Sonra ona:

“Bu yolda ne amel işledin?”der. O zengin kişi:

“Senin infak edilmesini istediğin her hususta senin rızan için yardım da bulundum,” der. Cenâbı Hak:

 

“Yalan söyledin. Sen sadece “cömert” denilsin diye yaptın” buyurur.

Sonra da emreder, yüz üstü sürüklenir, nihâyet Cehennem’e atılır.353

 

 

 

Başkasının Üzüntüsüne Sevinmez

 

 

İslâm’ın hidâyetiyle tatmin olmuş, İslâm’ın müsamahakâr nurlu ahlâkıyla ahlâklanmış, dinine sadık, takva sahibi müslüman bir hanım hiçbir insanın kötü durumu karşısında sevinmez. Zira başkasının başına gelenlere sevinmek, dininin emirlerini bilen takva sahibi hanımda bulunmayan, başkasına rahatsızlık veren, kardeşinin gönlünü yaralayan düşük bir vasıftır.

Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm:

“Kardeşinin başına gelenlere karşı sevinç gösterme, olabilir ki, Allah onu rahmetine layık kılar da seni o sıkıntı ile müptela kılar.” buyurmuştur.354

 

İslâm’ın terbiyesiyle yetişen müslüman hanımın gönlünde başkasının üzüntüsüyle sevinme duygusuna yer yoktur.

 

 

 

Başkaları Hakkında Sûi zan Etmez

 

Dinine sadık müslüman hanımın güzel ahlâkından biri, insanlara suizanda bulunmamasıdır. Cenâbı Hak Kitabı mübininde.

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allahtan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” buyurmaktadır.355

 

İnsanlara zanla hükmetmek veya onların durumunu bilmeden hakkında yanlış düşünceye kapılmak veyahut ihtimaller üzerine onlar hakkında yargılamadan bulunmakRabbimizin hepimizi sakındırdığı tutumlardır.

Rasûlullah aleyhisselâtü vesselâm efendimiz de insanları gerçeklerden ve kesin bilgiden uzak olarak itham etmek ve onlar hakkında suizanda bulunmaktan sakındırmışdır. Kalbe bir sıkıntı gelirse o işin asılsız olduğuna delildir.

Takva sahibi müslüman hanım dilinden dökülecek her kelimeyi, kendisinden çıkan her hükmü tesbit etmekle görevli bir meleğin bulunduğunu daima hatırında tutar. Suizan ederek ithamda bulunma günahına düşmekten korkar ve çekinir.

Peygamberimiz buyuruyor: “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”356

 

Müslüman hanım telaffuz ettiği kelimenin sorumluluğunu gâyet iyi takdir eder. Çünkü o iyi bilir ki, kullandığı kelime onu Allah Teâlâ’nın razı olacağı makama da yükseltebilir, O’nun gazabına da dûçar edebilir.

 

Takva sahibi ve zeki müslüman hanım toplantılarda özellikle boş ve laubali kadınların toplantılarında dilden dile dolaşan dedikodu, yaygara, zan ve hayali ifadelerden uzak durur. Elinde doğruluğunu, sabit olduğunu ve kesinliğini gösterecek bir delil olmadıkça bu gibi sözlerden hiçbir şey nakletmez. İşittiği herhangi bir sözün doğruluğu kesin olarak tesbit edilmeden nakledilmesini Peygamberimiz aleyhisselâtü vesselâm şu hadisi şeriflerinde yalandan sayar:

“Kişinin her duyduğunu anlatması, yalan olarak kendisine yeter.”357

 

Kur’an’ın hidâyet dolu âyetleri mü’min kişiyi diğer insanlarla eğlenmekten, onları küçümseme ve alay etmekten uzak tutar:

“Ey mü’minler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.”358

 

Yine müslüman hanım Peygamberimiz’in aleyhisselâtü vesselâm hidâyet dolu tavsiyelerinden tevazu ve alçak gönüllülük ahlâkın alır, kibir alay etme ve insanları hor görme duygusundan uzaklaşır. Müslim’in rivâyet ettiği hadisi şerifte müslümanları hor görmenin şer olduğu belirtilir:

 

“Kişiye kötülük olarak müslüman kardeşini hor görmesi yeter.”359

 

 

İslamda Kadın-Erenköylü M.Hikmet Efendi

243 Buhârî

244 İhyaü Ulumi’d‐Din. 1/147

245 Buhârî Müslim

246 Hadis, Müslim

247 Hadis, Buhârî

248 Hadis, Buhârî

249 Hadis, Buhârî ve Müslim

250 Hadis, Müslim

251 Hadis, Müslim, mescidler bölümü.

252 Hadis, Buhârî, Müslim

253 Hadis, Buhârî

254 Hadis, Buhârî

255 Hadis, Buhârî ve Müslim

256 Hadis, Müslim

257 Hadis, Buhârî, Müslim

258 Hadis, Buhârî

259 Alak Sûresi, Âyet 1

260 el‐Aclunî, Keşfu’l‐ Hafa

261 İmam‐ı Serahsi, el‐Mebsut

262 Müminun Sûresi, Âyet 5‐6

263 Sünen‐i Ebî Dâvud

264 Hadis, Buhârî, Müslim

265 Hadis, Müslim

266 Hadis, Buhârî

267 Araf Sûresi, Âyet 201

268 Hadis, Tirmizî

269 Ali İmran Sûresi, Âyet 195

270 Araf Sûresi, Âyet 31

271 Hadis, Buhârî

272 Hadis, Müslim

273 Hadis, Müslim

274 Hadis, Ebû Davud

275 Hadis, Müslim

276 Tirmizî

277 Müslim

278 Ebû Davud rivâyet etmiştir.

279 Lokman Sûresi Âyet 34

280 Nisa Sûresi, Âyet 36

281 Lokman Sûresi, Âyet 14

282 Hadis Buhârî, Müslim

283 Buhârî, Müslim

284 İsra Sûresi, Âyet 23‐24

285 Ahmed bin Hanbel

286 Hadis, Tirmizî

287 Hadis İmam Ahmed ve Nesâî

288 Hadis, İbni Hıbban Sahih’inde, Bezzar Müsned

289 Hadis, Müslim

290 Hadis, Buhârî

291 Hadis, Ahmed bin Hanbel

292 Hadis, Ebû Davud

293 Rahman Sûresi, Âyet 56

294 Hadis, Müslim, Tirmizî

295 Hadis, Tirmizî

296 Hadis, Tirmizî

297 Hadis, Buhârî

298 Hadis, Buhârî

299 Hadis, Ebû Davud

300 Hadis, Tirmizî

301 Tahrim Sûresi, Âyet 6

302 Buhârî, Müslim

303 Hadis, Buhârî, Müslim

304 Hadis, Tirmizî

305 Hadis, Buhârî, Müslim

306 Hadis, Buhârî, Müslim

307 Hadis, Buhârî, Müslim

308 Hadis, Buhârî

309 Hadis, Buhârî, Camius Sağir

310 Şura Sûresi, Âyet 49‐50

311 Hadis, Müslim

312 Hadis, Müslim

313 Hadis, hakim.

314 Hadis, Tirmizî

315 Hadis, Müslim, Zühd

316 Hadis, Buhârî, Müslim

317 Hadis, Müslim

318 Hadis, Buhârî, Müslim

319 Hadis, Buhârî, Müslim

320 Hadis, Buhârî

321 Hadis, Buhârî, Müslim

322 Hadis, Müslim

323 Hadis, Ebû Davud

324 Hadis, Buhârî

325 Hadis, Buhârî ve Müslim

326 Hadis, Buhârî

327 Hadis, Buhârî

328 Hadis, Müslim

329 Hadis, Buhârî, Müslim

330 Hadis, Müslim

331 Hadis, Buhârî

332 Al‐i İmran Sûresi, Âyet 134

333 Hadis, Tirmizî

334 Hadis, Müslim

335 Hadis, Buhârî

336 Maide Sûresi, Âyet 54

337 Ali‐imran Sûresi, Âyet 159

338 Hucurat Sûresi, Âyet 12

339 Hadis, Tirmizî

340 Hadis, Buhârî

341 Hadis, İmam Ahmed ve Hakim

342 Hadis, İmam Ahmed, Hakim ve İbn‐i Hıbban

343 Hadis, Ebû Davud

344 Hadis, Buhârî, Müslim

345 Hadis, Buhârî, Müslim

346 Hadis, Buhârî, Müslim

347 Nur Sûresi, Âyet 19

348 Hadis, Buhârî

349 Hucurat Sûresi, Âyet 12

350 Hadis, Ebû Davud

351 Bakara Sûresi, Âyet 264

352 Hadis, Müslim

353 Hadis, Müslim

354 Hadis, Tirmizî

355 Hucurat Sûresi, Âyet 12

356 Kaf Sûresi, Âyet 18

357 Hadis, Müslim

358 Hucurat Sûresi, Âyet 11

359 Hadis, Müslim

 

Etiketler:

Malasef Yorumlar Kapalı.