Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar
12 yıl önce tarafından yazıldı, 232 kez okundu ve hakkında yoruma kapatıldı.

Kuranda Kadınların Dövülmesi Meselesi

Kuranda Kavvam ve Nüşüz Kavramları

Kavvâm:

“Kaaim”in mübâlağası olup den alınmıştır. Bir kadının işine bakan ve korunmasına önem veren ve işlerini idare edene “Kayyimü’l-mer’eti” ve daha kuvvetli olarak “Kavvâmü’l-mer’eti” denilir. Bu deyim, erkeğin kadına hâkimiyyetini ve fakat rastgele değil “Milletin efendisi, onlara hizmet edendir.” mânâsı üzere hizmetçilikle karışık bir hakimiyetini ifâde eder. Bundan dolayı bir taraftan erkeğin üstünlüğünü anlatırken diğer taraftan da kadının değer ve üstünlüğünü bildirir. Ve bu ayırım içinde eşitlik iddiasını kaldırarak karşılıklı olarak farklı bir eşitlik metoduyla öyle bir birlik sağlar ki, bu durum sultan ile ümmet arasındaki karşılıklı haklara benzeyecek ve bu şekilde âile terbiyesi, toplum terbiyesi ve siyasi terbiyenin bir başlangıcı olacaktır. Bunun için Kadı Beydâvî, tefsirinde der ki, “Valiler, halkı idare ettikleri gibi onlar da kadınları öyle idare ederler.” Şimdi bu esas da biri Allah tarafından verilen, diğeri çalışmakla kazanılan iki sebebe bağlanarak buyuruluyor ki: Çünkü erkekler ve kadınların bir kısmını diğerine yaratılış açısından üstün kılmıştır. zamirinin delalet ettiği mânâ ile bundan erkeklerin kadınlara üstünlüğü ve tercihleri anlaşılmakla beraber âyetin öyle güzel bir açıklaması vardır ki, bu üstünlük ve değeri, “Allah o erkekleri kadınlara üstün kılmıştır.” diye mutlak surette erkeklere tahsis etmemiş, kapalı olarak bazısının diğer bazısına üstünlüğünü ifâde etmiştir. Bu ise, erkeğin kadında bulunmayan, yaratılıştan var olan bir takım üstünlüklere sahip olduğu gibi, aynı zamanda kadının da erkekte bulunmayan yaratılıştan var olan bazı üstün vasıflara sahip olduğunu ve bundan dolayı her ikisinin birbirine değişik yönlerden muhtaç olduklarını ve bu şekilde erkekle kadının yaratılıştan farklı ve karşılıklı olarak birbirlerinden üstünlükleri olduğu gibi, her erkeğin ve aynı şekilde her kadının da seviyelerinin bir olmadığını ve bundan dolayı her erkeğin, her kadın ile tek olarak mukayese edilemeyeceğini ve bununla birlikte bütün bunlar toptan karşılaştırılınca kadınların erkeklere ihtiyacının, erkeklerin kadınlara ihtiyacından daha fazla olduğunu ifâde eder. Ve açıklandığı üzere esas üstünlük ölçüsü olan kazanma ve mal edinme açısından erkek, faaliyet gösterme yeteneğine sahip; kadın ise itaat duygusu ve kabiliyet yönünden ince ruhlu ve çekici bir yaratılışa sahip olup bunun için erkeklerin kuvveti ile korunmaya ve muhafaza edilmeye daha fazla muhtaçtır. Ve bundan dolayı sonuç olarak genel bir şekilde üstünlük ve faziletin erkek tarafında bulunduğunu, amirlik ve idarecilik yetkisinin, hakkıyla erkek olan erkeklere verilmesi ve kadınların onlara itaat etmesi, hem bir hak ve hem de kadınların menfaatlerinin gereği olduğunu pek beliğ özlü bir ifâde ile anlatır. Ve işte erkeklerin peygamberlik, imamet (imamlık, devlet başkanlığı, valilik, şeâir-i İslâm, yani İslâm’ın önemli prensiplerini gerçekleştirmek), kısas cezâlarında şahitlik etmek, cihadın kendilerine vâcip olması, cumanın vâcip olması, ezan, hutbe, itikaf, asabelik (mirasın tamamını alan kimse), hata ile ve kasame öldürmelerinde kan bedelini yüklenmesi, ricat boşanmasında bağımsız hareket etmesi gibi bir takım özellikler, haklar ve vazifeler ile üstün olmaları da bu örneklerden bazılarıdır. “kadınlar üzerine hakimler.” olarak âilede başkanlık hakkına sahip olmalarının bir sebebi, bu yaratılıştan olan üstünlük; biri de erkeklerin mallarından bir kısmını mehir ve nafakaya harcamaları meselesidir.

Çalışılarak elde edilen bu sebep de öncekine bağlıdır. Ve kadınların mirastan paylarının yarım olması özellikle bu sebeple ilgilidir. Ve bunda kadınların faydası, mirasta erkeklere eşit olmalarından çok fazladır. Şu halde hanımının hakkını vermeyen, kadının malına göz diken ve âile için harcama vazifesini yapmayan ve âilesinin ırz ve nâmusunu korumayan erkekler erkeklerden sayılmazlar. Şüphesiz ki, bu vazifelerini yapan erkeklerin de kadınlar üzerinde hâkimiyyet sahibi olmaları ve onlardan itaat ve bağlılık beklemeleri meşrû bir haklarıdır. Bundan dolayı sâliha olan kadınlar da Allah’a itaat ederler. Kocalarının huzurunda hazır olarak bekleyip haklarına riâyet ederler. Kocalarının gıyabında can, mal, nâmus, itibar (onur) ve âile sırları gibi korunması lazım gelen hususları Allah’ın korumasına dayanarak korurlar. Çünkü Allah bunun korunmasını emretmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den rivâyet edilmiştir ki: “Kadınların hayırlısı o kadındır ki, baktığın zaman seni sevindirir, emredersen itaat eder, gıyabında bulunduğun zaman da seni malında ve nefsinde korur.” buyurmuş ve bu âyeti okumuştur. Bu âyetin de yukarda açıklanan Hz. Ümmü Seleme’nin sözü üzerine indirildiği söylenmiş ise de bunun asıl iniş sebebi şu şekilde rivâyet olunur: “Ensar’ın ileri gelenlerinden Sâd b. Rebia’ya karşı hanımı Habibe binti Zeyd b. Züheyr ve bir rivâyete göre Habibe binti Muhammed b. Seleme isyan etmiş, o da bir tokat vurmuş, bunun üzerine babası kızını almış, Hz. Peygambere gidip şikâyet etmiş. Hz. Peygamber de “Mutlaka ondan kısasını (öcünü) alırız.” buyurmuştu. Bunun üzerine bu âyet indirildi. Peygamber (s.a.v.) de: “Biz bir şeyi yapmak istedik, Allah’da diğer bir şeyi irade etti ve şüphe yok ki, iyilik Allah’ın irade ettiği şeydedir.” dedi. Bu sebeple salih kadınları açıkladıktan sonra kocalarına karşı gelen kadınlar hakkında buyuruluyor ki: Ey hakim olan ve hanımlarının haklarını veren kocalar! Kafa tutup, itaatsizlik etmelerinden korktuğunuz, korkacak bir belirti hissettiğiniz kadınlara gelince:

Nüşûz:

Aslında lügatte yükseklik ve tümseklik mânâsından alınarak kadının kocasına kafa tutup baş kaldıracak bir durum almasıdır ki, sözde kendisini yüksek sayıp itaatini ortadan kaldırmış olur. Bunu açıklamak için büyük müfessirlerden şu açıklamalar yapılmıştır: Kadının nüşûzu kocasına isyan etmesi (İbn Abbas), koku sürünmemesi, kocasını birleşmekten men etmesi, önceleri kocasına yaptığı muameleyi değiştirmesi (Ata), kocasından hoşlanmaması (Ebû Mansur), kocasının şer’î mesken olarak belirlediği konutta beraber oturmaktan kaçınıp onun istemediği bir yerde oturmasıdır (denilir) ki, bu mânâlar az çok birbirlerine yakındırlar.

Böyle bir durum karşısında önce bunlara vaaz ve nasihat ediniz. İkinci olarak onların yataklarından ayrılın. Üçüncü olarak onları hafifçe ve kusur bırakmayacak bir şekilde biraz dövünüz.

Bunun üzerine size itaat ederlerse artık onlara saldırmak için aleyhlerine başka bir yol aramayınız, ve meydana gelmiş kusurlarını olmamış gibi sayınız. “Çünkü günahtan tevbe eden günahı olmayan gibidir.” Mutlaka şunu kesinlikle bilmeliyiz ki Allah Teâlâ pek yüksek ve pek büyüktür. Bundan dolayı Allah’tan korkunuz da kadınlara karşı size vermiş olduğu kuvveti kötüye kullanmayınız. Allah’ın size karşı gücü, sizin kadınlara karşı gücünüzden çok fazladır. Ve sizin Allah’a karşı günahlarınız, kadınların size karşı işledikleri suçlarından daha çok ve daha küstahçasına olduğu halde, Allah sizin tevbelerinizi kabul ve günahlarınızı affederken size itaat eden hanımlarınızın meydana gelen kusurlarını nasıl affetmezsiniz ve nasıl olur da onlara saldırmak için bahane arar durursunuz? Diğer bir mânâsı şöyledir: Allah zulümden ve haksızlıktan yüce bir ululuk sahibidir. Bundan dolayı onun şanının yüceliği ve ululuğu karşısında zulümden, haksızlıktan, sadakatsizlikten, terbiyesizlikten vazifelerinizi kötüye kullanmaktan son derece sakınmalısınız.

Kadın itaat etmezse ne olacak? O zaman iş yargılamaya (duruşmaya) düşer. Bundan dolayı ey müslümanlar topluluğu ve özellikle ey hakimler! Koca ile karı arasında bir geçimsizlikten endişe ederseniz. Şâyet bunlar arasında bir geçimsizliğin meydana gelmesinden korkar, yani evlilik devam ettiği halde aralarının açıldığını anlarsanız biri kocanın akrabâsından, biri de karının akrabasından olmak üzere iki hakem gönderiniz. Çünkü akrabaları onların iç yüzlerini daha iyi bilirler ve faydalarını daha fazla arzu ederler. Bununla beraber akrabalardan olmaları müstehaptır. Yoksa yabancılardan da hakem tayin etmenin câiz olabileceği açıklanmıştır. Hakemi seçme hakkı, ilk önce koca ve karıya aittir. Ve bunun her iki taraftan akrabalarının istişaresiyle yapılmasının müstehap olacağı da ve kayıtlarının işaretlerinden anlaşılıyor. O halde akrabaları bulunmadığı veya yabancılardan olmaları kendilerince uygun bulunduğu takdirde şüphesiz câiz olması gerekir.

Bu hakemlerin yetki dereceleri ne olacaktır? Barıştırma veya birbirinden ayırmanın her ikisini de yapabilirler mi? Bu konuda müctehidler ihtilâfa düşmüşlerdir. Bir kısmı eşleri birbirinden ayırabilirler ve bu durumda bir talâk-ı bain ile kadın boşanmış olur demişler ki, bu görüş Hz. Ali’den rivâyet edilmiştir. Bir kısmı da bunlara eşleri barıştırmak emredilmiştir, onları birbirinden ayıramazlar demiştir. Bu da Hasan’dan rivâyet edilmiştir. Ve bu İmam-ı Âzam’ın görüşüdür. Gerçi eşleri birbirinden ayırma yetkisi açıkça ifâde edildiği, koca da bunu kabul edip ve onlara bıraktığı takdirde bu konuda ihtilaf yoktur. Ancak koca, ayırma yetkisini vermediği takdirde mahkeme kendiliğinden zorla iki hakemi mutlak yetki ile seçebilir mi seçemez mi? Sözün kısası iki hakem karı-kocanın vekilleri yerinde midir? Yoksa mahkemenin hükmetmeye izin verdiği vekilleri makamında mıdırlar? Ve mahkemenin bizzat eşleri ayırma yetkisi var mıdır, yok mudur? İşte ihtilaf bu hususlardadır. Şüphe yok ki, âyetin gelişi, eşleri barıştırma üzerindedir. Onları birbirinden ayırmaktan bahsetmek uygun görülmeyip bu konuda açıklama yapılmamıştır. Ve bunun için bir ictihad konusu olmuştur.

Bu iki hakem gerçekten iyi niyetle arabuluculuk kast ederler, aralarını düzeltmek isterlerse Allah iki tarafın arasını bulur ve onları barıştırır. Koca ve karının kalplerine sevgi ve dostluk hislerini kor. Bunu nasıl yapar? Muhakkak Allah her şeyi hakkıyla bilendir, her şeyden haberdardır. Nasıl yapacağını bilir ve şüphe yok ki, alîm (çok bilen) ve habîr (her şeyden haberdar olan) Allah’ın burada eşleri birbirinden ayırma yönünden bahsetmemesi de gâyet anlamlıdır. Demek ki Allah’ın rızâsı geçimsizlikte değil, arabuluculuktadır. Esas istenen iyi geçinmedir. Görülüyor ki bu hükümler, kadınların itaatsizliği üzerinde yürümüştür. Acaba erkekler tarafından itaatsizlik olmaz mı? Kadın ne olursa olsun itaat etmeye mecbur mudur, gibi bir soru akla gelebilir. Evet erkekler tarafından da itaatsizlik olabilir.

İleride “Bir kadın eğer kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, karı kocanın aralarında anlaşarak sulh yapmalarında bir sakınca yoktur.” (4/Nisâ, 128) âyetinde bununla ilgili hükümler gelecek, ayrılmak konusu da orada zikredilecektir. Fakat burada söz konusu olan, erkeklerin hakimiyeti ve onun gereğince bütün vazifelerinin yapılması ve bundan dolayı erkek tarafından hiçbir kusur ve suç bulunmadığı varsayımı üzerine olduğundan, bu şartlar altında erkeğin geçimsizliğini düşünmek aslında geçmediği gibi, açıklama gâyesi de âile hayatının yalnız düzelme ve terbiyesine bağlı bulunduğundan dolayı, burada kadınların itaatsizliğinden dolaylı olarak bahsedilmiş ve erkeklerin geçimsizliği konusu daha sonra başlı başına açıklanması için sonraya bırakılmıştır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili)

Mevdûdi diyor ki: “Allah’ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu-yöneticilerdir.’ İyi kadınlar gönülden (Allah’a) itaat edenler, -Allah, (onları ve haklarını) nasıl koruduysa- görünmeyeni koruyanlardır. Başkaldırıp-diretmelerinden korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) dövün. Size itaat ederlerse, aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür.

(Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin âilesinden bir hakem, kadının da âilesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında başarı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.” (4/Nisâ, 34-35)

“Allah’ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde ‘sorumlu-yöneticilerdir.” Arapça “kavvâm” veya “kayyum” kelimesi, bir kimsenin, bir kuruluşun veya bir kurumun işlerini yürüten, ona bekçilik eden kimse için kullanılır. O halde erkekler, kadınların işlerinin düzenleyicisi, yöneticisi, koruyucusu, hâkimi ve reisidirler.

“Sâliha/İyi kadınlar gönülden (Allah’a) itaat edenler…” Erkekler kadınlardan, kadınlara verilmeyen veya az verilen bazı doğal nitelik ve güçlere sahip oldukları için üstündürler. Yoksa bu onların şeref ve fazilet bakımından üstün oldukları anlamına gelmez. Erkek sahip olduğu doğal nitelikler nedeniyle, âilenin kavvam’ı yani reisidir. Kadın da doğal niteliklerindeki bazı eksiklikler nedeniyle, kendi güvence ve güvenliği için ona tâbi olmak zorundadır.

“-Allah, (onları ve haklarını) nasıl koruduysa- görünmeyeni koruyanlardır.” Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bir hadisi bu konudaki en iyi tefsirdir: “En iyi kadın, gördüğünüzde sizi hoşnut eden, emirlerinizi dinleyen, evde olmadığınız zaman sizin malınızı ve kendi nâmusunu koruyan kadındır.” Bu bağlamda bir uyarı yapmak yerinde olacaktır. Allah’a itaat, kocaya itaatten daha önemlidir ve ondan önce gelir. Bu nedenle koca, karısına Allah’ın emirlerine aykırı bir şey yapmasını emrettiğinde, kadının ona itaat etmemesi gerekir. Bu durumda kocaya itaat etmek, büyük bir günah olur. Eğer kadın Allah’ın emrettiği bir ibâdet yapıyor ve kocası onu engelliyorsa, kadın yine karşı koymalıdır. Karşı koymaz ise, günah işlemiş olur. Şâyet kadını, nafile namazdan ve oruçtan kocası men ediyorsa, kadın kocasına uymak zorundadır. Uymadığı takdirde ibâdeti makbul olmaz.

“Başkaldırıp diretmelerinden korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) dövün.” Eğer kadın isyankârsa, kocasına itaat etmiyor veya onun haklarını korumuyorsa, bunun da aynı anda yapılması gerektiği anlamına gelmez. Bunların üçüne de izin verilmiş olmasına rağmen, işin mahiyet ve niteliğine göre belli bir oranda uygulanması gerekir. Ufak bir uyarı yeterli ise, daha ileri bir adım atmaya gerek yoktur. Dövmeye gelince, Peygamberimiz (s.a.s.) buna isteksizce izin vermiştir. İzin verdiği halde bile, bundan hoşlanmamıştır. Fakat gerçek şu ki, bazı kadınlar dövülmeksizin hatalarını tamir etme yoluna gitmezler. Böyle bir durumda bile, Hz. Peygamber (s.a.s.) kadınının yüzüne vahşice vurmayı ve vücutta yara izi bırakacak bir şeyle vurmayı kesinlikle yasaklamıştır.

“(Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin âilesinden bir hakem, kadının da âilesinden bir hakem gönderin. İki taraf…” “İki taraf”, hem karı-kocaya hem de aracılara işaret eder. Eğer taraflar istiyorsa ve aracılar samimi ve adil davranabilirlerse, her tartışmada anlaşma ve barış sağlanabilir.

(Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin âilesinden bir hakem, kadının da âilesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında başarı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.” (4/Nisâ, 34-35): Bu âyette, karı ile koca arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için bir plan öne sürülüyor. Mahkemeye başvurmadan veya son adımı atmadan önce bir barıştırma girişiminde bulunulmalıdır. Bu görevi yürütmek için de karı kocadan her birinin âilesinden birer hakem seçilmelidir. Bu iki hakem anlaşmazlığın neden veya nedenlerini araştırmalı ve bunlara çözüm aramalıdır. Elbette karı ve kocanın gerçek durumunu bildikleri için akrabalar bu işte daha ehildirler.

Allah, hakemleri kimin seçeceği konusunu belirsiz bırakmıştır. Yani eğer karı koca anlaşmazlıklarını çözüme bağlamak istiyorlarsa, kendi akrabalarından birer hakem seçebilirler. Veya iki tarafın âile reisleri, bu işi çözümlemek üzere iki hakemi görevlendirebilir. Yahut da iş mahkemeye varmışsa mahkeme henüz bir girişimde bulunmadan önce iki hakem tâyin edebilir.

Hakemlerin güç ve yetkisi ile ilgili olarak alimler arasında görüş ayrılığı vardır. Hanefî ve Şafiî ekollerine göre hakemlerin işi sonuca bağlama yetkisi yoktur, sadece eşler tarafından kabul edilip edilmeyeceği belli olmayan barıştırma girişimlerinde bulunma yetkileri vardır. Eğer eşler hakemleri, meseleyi boşanma (hul’u) veya başka bir sonuca bağlamaları için bizzat tayin etmişlerse, onların kararlarına elbette uymak zorundadırlar. Hasan Basrî, Katâde ve diğer bazı fakîhler, hakemlerin barıştırmada zorlayıcı olabileceği fakat boşanma işleminde eşleri zorlayıcı olmayacakları görüşündedirler. İbn Abbas, Sa’id İbn Cübeyr, İbrahim Nehâî, Şa’bi, Muhammed İbn Sîrin ve diğer bazı fakîhlere göre ise, hakemler uygun gördükleri her şeyi (barıştırma veya boşanma) zorla kabul ettirme yetkisine sahiptirler.

Halife Osman (r.a.) ve Halife Ali (r.a.) şartlar gereğince, barışma veya ayrılma kararını uygulama yetkisine sahip hakemler tayin etmişlerdir. Örneğin, Ebû Tâlib’in oğlu Akîl ile (Utbe İbn Rebia’nın kızı olan) karısı Fâtıma’nın meselesi Hz. Osman’ın (r.a.) mahkemesine getirilince, mü’minlerin emiri olan Hz. Osman (r.a.) kocasının âilesinden İbn Abbas’ı, kadının âilesinden de Muâviye’yi hakem tayin etti ve onlara şartlar gereği eşleri barıştırma veya boşandırma yetkisi verdi. Aynı şekilde Hz. Ali (r.a.) halifeliği döneminde buna benzer bir durumda hakemler tayin etti ve onlara eşleri barıştırma veya ayırma yetkisi verdi. Bu da gösterir ki, bunun gibi hakemlerin hûkmî resmî bir yetkileri yoktur. Fakat gerekli otorite onlara belli yetkiler verirse, o zaman onlar da zorlayıcı yetkilere sahip olabilirler. (Mevdûdi, Tefhîmu’l-Kur’an)

“En olgun mü’min, ahlâkı en güzel olan ve âilesine karşı en çok lütufkâr davranandır.” (Hadis rivâyeti)

“Bir zaman gelecek, kişinin helâkı, karısının, ana-babasının ve çocuklarının elinde olacaktır. Bunlar onu, fakirlikle ayıplarlar ve gücünün yetmediği şeyleri kendisinden isterler. Adam bu sebeple tehlikeli işlere girerek dini gider ve kendisi de helâk olur.” (Hadis rivâyeti)

“Sizin hayırlınız, âile fertlerine hayırlı olanınızdır.” (Hadis rivâyeti)

“İnsan ömrünün din seçmekten sonra en önemli olayı, iyi bir eş seçimidir.”

“Haramlardan sakınan müslümana göre evlilik, aşkın meyvesi değil; aşk, evliliğin meyvesidir.”

“Evlilikte başarı, yalnız aradığı kişiyi bulmakta değil, aynı zamanda aranan kişi olmaktadır.”

“Âileyi, evliliği sürdüren vücut değil, ruhtur.”

“Âile, zamanın gittikçe kuvvetlendireceği tek bağdır.”

“Bir karı-kocanın tartıştıklarını görürseniz, kadını savunun, çünkü kocanın savunulmaya ihtiyacı yoktur; o her zaman haklıdır.”

“Her yanda evi olan adamın, hiçbir yerde evi yoktur.”

“Beşiğindekini ağlatan âile gülmez.”

“Bir âileyi idâre etmek, bir devleti idâre etmekten hiç de kolay değildir.”

“Âile, kralların bile giremediği bir kaledir.”

“Evlilik huzur bulmak içindir, didişmek için değil!”

“Biraz çaba göstererek iyi geçinmek varken, huysuzluk etmek akıl kârı değildir.”

“Sen kocana câriye ol ki, o d a sana köle olsun. Sen ona yer ol ki, o da sana gök olsun.”

“Evlilerin en çok yapmaları gereken şey, iyi niyetle iletişimdir, konuşmaktır.”

“Sevgi ve saygı karşılıklıdır.”

“İyilikle halledilebilecek bir şeyde zora başvurmak yanlıştır, zulümdür.”

“Her insanın sabrının bir sınırı vardır, bunu zorlamamak gerekir.”

“Akıllı insan, evliliğini cennet edecek bir biçimde davranmaya çalışır ve evliliğini cehenneme dönüştürecek davranışlardan uzak durur.”

“Sayılmak istiyorsanız, saymayı öğrenmeniz gerekecektir. Sevilmek istiyorsanız sevmeyi öğrenmeniz gerekecektir.”

“Hep karşımdaki değişsin, diye düşünmek yanlıştır. Güzele doğru karşılıklı değişmek lâzımdır.”

“Hanımın ilk görevi güler yüzlü olmaktır.”

“Biz herkese iyilik etmiyor muyuz? Başkalarından önce kendi âilemize karşı iyi olmamız lâzım.”

“Nasıl ki biz kusursuz olamıyorsak, karşımızdakinin de kusursuz olamayacağını peşinen bilmeli ve kabullenmeliyiz.”

“Dünya cennet değildir, elbette problemler olacaktır.”

“Mutlu olmak için önce sabırlı olmak gerek.”

“Her istediğini söyleyen, istemediğini işitir.”

“Eşler birbirleriyle anlaşabilmek için gayret göstermelidir.”

“Mesele kendimizi samimi olarak tenkit edebilmektir. Karşımızdaki bizi bir konuda suçluyorsa, onun zıddını ispat etmek bize düşer.”

“Evlilikte ana kural, karşılıklı olarak kişi onuruna saygı gösterilmesinin gerekliliğidir.”

“Eşler birbirleriyle didişmek yerine, birlikte gelişmek için uğraşmalıdırlar.”

“Bir babanın çocuklarına yapabileceği en büyük iyilik, onların annesini sevmektir.”

“Saygı, sevgiyi besleyen ve geliştiren, saygısızlık da, sevgiyi öldüren bir etkendir.”

“İnsanı insana sevdiren, tatlı dil, güler yüz ve güzel davranışlardır.”

“Huzursuz bir âile, en çok çocukları yıpratır.”

“Eşini üzen, ezen, hırpalayan insan, onu mutsuz ettiği zaman kendisi mutlu olamaz, bunu unutmamalı.”

“Sinir harbi her iki taraf için de rahatsız edicidir.”

“Saygı ve sevginin olmadığı bir yuva kime, ne verebilir?”

“Yalnız kendini düşünen insandan, mümkün olduğu kadar uzağa kaç.”

“Dozunu aşmayan kıskançlık güzeldir ve sevgi ifâdesidir.”

“Aşırı kıskançlık ve diktatörlük evlilikte mutluluğu engeller.”

“Eşler arasında ortak ilgi ve alâkaların olması, onları birbirlerine yakınlaştırır.”

“İnsanlar konuşa konuşa anlaşırlar.”

“Eşler, ‘hatâ karşıdadır’ peşin hükmü yerine; ‘acaba benim hatam nedir?’ diye düşünebilselerdi problemlerin halli çok daha kolay olurdu.”

“Hayatımızın bir yönünü İslâm’a göre, bir yönünü nefsimize göre yaşamak yanlıştır.”

“Âile hayatında her müslüman erkek Rasûlullah’ı, her müslüman kadın da O’nun değerli hanımlarını örnek almalıdır.”

“Huzurlu bir yuvada yaşamak, ancak karşılıklı fedâkârlık ile mümkündür.”

“Evlilik İslâm’a hizmete engel değildir ve olmamalıdır.”

“Evlilik geçici duygular ve imkânlar üzerine değil; iman ve ahlâk güzelliği üzerine kurulmalıdır.”

“Yüzü güzelden kırk günde bıkılır, ahlâkı güzelden kırk yılda bıkılmaz.”

“Eşinizin ve çocuklarınızın sevgisini kaybetmek istemiyorsanız, onlara asla kötü söz söylemeyin, hakaret etmeyin.”

“Eşinize ve çocuklarınıza iltifat etmek, onları mutlu etmenin bir yoludur.”

“İyilik eden hem dünyada ve hem de âhirette kârlı çıkar.”

“Eşler birbirlerine olan saygılarını kaybetmemeye dikkat etmelidirler. Saygının bittiği âilede pek çok şey bitmiş demektir.”

Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 1, s. 75-77

Kavramlar Ansiklopedisi

Mehmet Âkif Aydın, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 2, s. 199-200

Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 411-414

Halid Ünal, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 1, s. 426-427

H. Koç, F. Candan, Kur’an Çerçevesinde Kadın, Haksöz, sayı 32, Kasım 93, s. 30

A.g.m. s. 26

Süleyman Uludağ, Sûfî Gözüyle Kadın, (Önsöz) s. 9-11

Yusuf el-Kardavî, naklen; Tahrîru’l-Mer’e, Kadın ve Âile Ansiklopedisi, c. 1, s. 17-19, 13

H. Döndüren, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 66-67

İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, c. 16, s. 158-166

Etiketler:

Malasef Yorumlar Kapalı.