Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar
12 yıl önce tarafından yazıldı, 5.398 kez okundu ve hakkında yoruma kapatıldı.

Efendimizin (s.a.v) Tabir Ettiği Rüyalar

Rüyanın tanımı ve nefs makamlarında görülen rüya örnekleri

Rüyayı Sadıka

Doğru ve görüldüğü gibi çıkan rüya. Buna “rüyâ-ı sâliha” da denir. Bunun zıddı, Kur’ân tabiriyle “edğasü ahlam-karışık düş”dür.

İnsan yaratılışı itibariyle, uyurken uyanıkmış gibi bazı olaylar yaşar. Bunlar ya gündüzleyin uyanık olduğu sırada etkisinde kaldığı hususlar olabilir veya bir hikmete dayalı olarak görülen rüyalardır. Bunlar gerek sadık rüya olsun gerek edğas olsun bu iki çeşit rüya hakkında bilgi vermektedir: “Allah Teâlâ, insanların Levh-i Mahfuz’daki durumlarını bilen bir grup meleği rüya işiyle görevlendirmiştir. Görevli melek Levh-i Mahfuz’dan aldığı durumları bir takım olaylar ve şekiller haline sokarak ilgili insanın rüyasında kalbine yerleştirir; ki o kimse için bir müjde veya uyarı ya da kınama değerinde olsun. Böylece hikmetli, yararlı veya sakındırıcı bir faaliyet gösterilmiş olur. İlgili melek bu gayret içinde iken, şeytan da insana karşı duyduğu kin ve husumetten dolayı onu uyanık iken rahat bırakmak istemediği gibi, uyku âleminde de rahat bırakmak istemez. Ona bir takım hile ve tuzaklar kurmaktan geri durmaz. Şeytan, insanın rüyasını ifsad etmek üzere ya onu gördüğü rüya hususunda yanıltmak ister veya rüyasından gâfil olmasını sağlamaya çalışır.

Rüyalar genel olarak üzere iki kısma ayrılır:

1- Peygamberlerin ve onlara uyan salih mü’minlerin gördükleri rüyalar bu tür rüyalardır. Yusuf (a.s)’ın gördüğü rüya gibi (Yusuf 12/4). Mümin olmayanlar da bu tür rüyaları görebilirler. Yusuf sûresi 43. Ayetinde bildirilen, Firavunun yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği, yedi cılız başağın da yedi olgun başağı yuttuğunu gördüğü rüyasıyla, Hz. Yusuf’un hapishanede iken iki mahpusun gördüğü rüyalar da bu tür rüyalardır (Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İbn Mâce Terceme ve Şerhi, X, 89-90).

2- Kur’ân-ı Kerim’de, “edğasü ahlam (karmakarışık düşler)” (Yusuf, 12/44) diye bildirilen rüyalardır ki; şeytanın uyuyan kimseyle oynamasından, kişinin arzu ettiği veya etmediği bir şeyi çok konuşmasından veya arzulamasından kaynaklanan rüyalardır. Bu rüyalara itibar edilmez.

Rasûlüllah (s.a.s) Efendimizin rüyaları sadık rüyalardan idi. Aynı zamanda, ona rüyasında vahiy de gelirdi. İlk vahiyler ona “Sâdık Rüyalar” şeklinde gelmiştir. Buhârî’de Hz. Aişe (r.anha)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle denmektedir:

“Rasûlüllah (s.a.s)’e vahyin ilk gelişi uykuda rüya-ı Sâliha (Sadıka) görmekle olmuştur. Rasûlüllah’ın gördüğü bütün rüyalar sabah aydınlığı gibi apaçık rüyalardı” (Tecrid-i Sarih Tercemesi, I,10). Rasûlüllah (s.a.s)’ın rüyasında her gördüğü aynen olurdu. Bu durum altı ay devam etmişti. Buhârî, İbn Hanbel, Taberanî ve Bezzaz’ın rivâyet ettikleri bir hadis-i şerifte Rasûlüllah (s.a.s):

“Salih (sâdık) rüya (mü’minin rüyası) peygamberliğin kırk altı cüzünden bir parçadır” buyurmuştur (Maamafih, “elli cüzden”, “yetmiş cüzden”, “kırk cüzden” diye gelen rivayetler de vardır (es-Suyûtî, Kıtful-Ezhâril-Mütenasira fil-Ahbaril-Mütevatira, Beyrut 1985, s. 174). Peygamberlik süresinin yirmi üç yıl devam etmiş bulunmasına göre, vahyin rüya-ı sâdıka olarak gönderildiği altı ay, peygamberlik süresinin kırk altı cüz’ünden bir parça olur.

Rasûlüllah (s.a.s)’e rüyâyı sâdıka olarak vahiy gelmesi ilk altı aydan sonra da kesilmemiştir. Bunun için Ashab-ı Kirâm, Rasûlüllah (s.a.s)’i uykusundan uyandırmaktan çekinirlerdi. Nitekim Buhârî’nin İmrân b. Husayn (r.a)’den rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte Rasûlü Ekrem, ashabı ile bir gazadan dönerken bir vadide uyuyakalmışlar ve sabah namazını geçirmişlerdi. Kuşluk vakti Ashab uyanmış, Rasûlüllah (s.a.s) uyanmamıştı. İmran b. Husayn der ki: “Rasûlüllah uyuduğu vakit kendiliğinden uyanmadıkça uyandırmazdık. Zira biz uykusu esnasında kendisine (vahiy mi nazil olur, başka bir hal mi arız olur) ne olacağını bilmezdik” (Tecrid-i Sarih Tercemesi, II, 256)

Hadis, tefsir ve siyer kitaplarında Rasûlüllah (s.a.s)’in sâdık rüyalarından bir çokları nakledilmektedir. Bunlar maddî hayatta aynen meydana gelmiştir.

Müslim’in Enes b. Malik’den rivayetine göre Rasûlüllah (s.a.s) şöyle anlatmıştır:

“Bir gece ben uyuyan kimsenin gördüğü şekilde (yani rüyâda) kendimizi Ukbe b. Nâfi’in evinde imişiz gördüm. “Bize İbn Tâb hurmasından hurma getirdiler: Ben bunu, yükselmenin dünyada bizim için, ahirette akıbetin de bizim için olduğuna ve dinimizin tamamlandığına yordum” (Müslim, Rüya, 18).

Yine Müslim’in Ebû Musâ el-Eş’arî’den rivayetine göre de Rasûlüllah (s.a.s) şöyle anlatmıştır:

“Rüyada kendimi Mekke’den hurmalı bir yere hicret ediyorum gördüm. Bu yerin Yemame veya el-Hecer olacağını zannettim. Ama baktım Yesrib şehri imiş. Bu rüyamda kılıç salladığımı da gördüm. Kılıcın başı koptu. Bir de baktım bu, Uhud savaşı gününde mü’minlerin başına gelen musibettir. Sonra onu tekrar salladım ve en güzel şekline döndü. Bir de baktım bu, Allah’ın getirdiği fetih ve mü’minlerin bir yere toplanmasıdır. Bu rüyada bir takım inekler gördüm, Allah’ın yaptıklarının mutlak hayır olduğuna inandım. Baktım ki bunlar, Uhud gününde mü’minlerden bir cemaattir. Ve hayır ise Allah’ın sonradan getirdiği hayırdır ve Allah’ın bize sonradan Bedir gününde getirdiği sıdkın sevabıdır” (Müslim, Rüya, 20).

Rasûlüllah (s.a.s)’in vefatıyla vahiy, dolayısıyla vahiy olan sâdık rüyalar da kesilmiştir. Ama her mü’mine nasip olabilmesi mümkün olan sâdık rüyalar baki kalmıştır. Bu sâdık rüyalar ilham kabilindendir ve her mü’min bu çeşit rüyaları görebilir. Bunun için Rasûlüllah (s.a.s)

-Nübüvvetten ümmete yalnız mübeşşirat kalmıştır, buyurdu.

-Mübeşşirât nedir, ya Rasûlüllah? diye sorulduğunda;

-Sâlih rüyalardır, buyurdu (Tecrid-i Sarih Tercemesi, 4/34).

“Kıyamet yaklaşınca (ahir zamanda) mü’minin rüyası yalan çıkmaz” (İbn Mâce, Rüya; 9).

Sadık rüyalar yukarıdaki hadiste bildirildiği gibi sevindirici (mübeşşirat) olduğu gibi, ikaz edici de olabilir.

Abdullah b. Ömer (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir: “Rasûlüllah (s.a.s) sağlığında, Ashabdan birisi bir düş gördüğü zaman Resulullaha onu hikaye ederdi. Ben de bir düş görmek ve onu Rasûlüllaha arzetmek isterdim. O sırada ben çok gençtim. Ve Rasûlüllah (s.a.s) zamanının âdeti üzere mescidde uyurdum. Bir kere ben de rüyamda gördüm ki; iki melek beni yakalayıp benimle Cehenneme gittiler. Cehennem kuyu duvarı gibi (taşla) örülmüştü. Onun iki boynuz (gibi iki tarafı) vardı. Burada (Kureyş’ten) kendilerini iyice tanıdığım kimseler vardı. Bunun üzerine ben “Cehennemden Allah’a sığınırım” demeğe başladım. Bu sırada başka bir melek katıldı ve bana “korkma!” dedi. Ben bu rüyamı kardeşim Hafsa’ya anlattım. Hafsa da Rasûlüllah (s.a.s)’e arzetti. Rasûlüllah (s.a.s):

“Abdullah ne iyi adamdır! Fakat gecenin bir kısmında (kalkıp da) namaz kılmayı âdet edinseydi” buyurmuş. Bundan sonra ben gecenin az bir kısmı müstesna olmak üzere uyumadım” (Tecrîd-i Sarih Tercemesi, IV, 28-30).

Mü’minin göreceği sâdık rüyaların başında, Rasûlüllah (s.a.s)’i rüyasında görmesi gelir. Çünkü, onun rüyada görülmesi kesinlikle sâdıktır. Buhârî, Müslim, Tirmizi, İbn Mâce, İbn Hanbel ve Taberanî’nin rivâyet ettikleri bir hadiste Rasûlü Ekrem (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

“Rüyasında beni gören, gerçekten beni görmüştür. Çünkü, Şeytan hiç bir şekilde bana benzer bir surete giremez” (es-Suyuti, Kıtful-Ezharil-Mütenasira, s. 171).

Sâdık rüyayı doğru sözlü kişiler görür ve bu kişilerin rüyası Cenab-ı Hakktan bir müjdedir (Müslim, Rüya, 6).

Sâdık rüyalar genellikle seher vakitlerinde görülür (Tirmizi, Rüya, 3; Dârimî, Rüya, 9).

Kısaca bu rüyalar genelde üç gurupta ele alınır.

1- Yoruma ve tabire ihtiyaç göstermeyecek kadar açık seçik rüyalar, Hz. İbrahim’in rüyası gibi…

2- Kısmen yoruma, ihtiyaç gösteren rüyalar. Hz. Yusuf’un rüyası gibi…

3- Tamamen tabir ve yoruma ihtiyaç gösteren rüyalar. Mısır hükümdarının gördüğü rüya gibi…

İkincisi: Edğâsü Ahlam adı verilen karmakarışık ve hiç bir anlam taşımayan rüyalardır. Bu tür rüyalar da bir kaç kısma ayrılır

a- Şeytanın uyuyan kişiyle oynaması ve onu üzmesine sebep olan rüyalar. Mesela kişi rüyasında başının koparıldığını ve kendisinin başının peşinden gittiğini görür. Ya da korkunç ve tehlikeli bir duruma düştüğünü ve hiç bir kimsenin kendisini kurtarmaya gelmediğini görür.

b- Meleklerin haram bir şeyi uyuyan için helal kıldığına veya haram bir iş teklif ettiklerine dair olan ve aklen muhal ve imkansız olan buna benzer işlerle ilgili rüyalar.

c- Kişinin uyanık iken üzerinde konuştuğu veya olmasını temenni ettiği bir şeyi uyanık iken itiyad haline getirdiği bir şeyi rüyasında görmesi.

Bu durumda rüyanın üç çeşit olduğu görülmektedir.

a- Allah tarafından bir müjde olabilen bir rüya. Buna rahmanî rüya denir. b- Kişinin uyanık iken önem verip kalben meşgul olduğu bir şeyle ilgili olarak gördüğü rüya. c- Şeytan tarafından korkutulan kişinin gördüğü rüya. Buna şeytanî rüya adı verilir.

Kötü bir rüya gören bir müslümanın yapacağı işler:

Gördüğü rüyanın şerrinden ve şeytanın şerrinden üç kez Allah’a sığınır. Şöyle der: “Allah’ım, bu rüyanın şerrinden ve rahmetinden uzak kalmış olan şeytanın şerrinden sana sığınırım.” Rüyanın hayra dönüşmesi için dua eder. Bu tür rüyayı hiç bir kimseye anlatmaz.

Müslüman gördüğü iyi bir rüyadan ötürü uyanınca Allah’a hamdeder. Bu rüyadan dolayı sevinir, bunu bir müjde kabul eder.

Görülen rüyaları esas alarak hayata nizam ve intizam vermeye kalkışmak yanlıştır. Zira rüyaların doğruluğunu ölçmek ve tesbit etmek mümkün değildir.

Rüya ile yalnız o rüyayı gören amel edebilir. Fakat amel etmesi şart değildir. Zira rüyada kaza geçirdiğini gören bir kimse bir vasıtaya bindikten sonra kaza geçirip ölmüş olsa, intihar etmiş sayılmaz.

Bundan dolayı Fıkıhta, Kelam ilminde ve mahkemede rüya, delil kabul edilmez. Rüya haktır ama doğru rüya gören ve rüyayı doğru şekilde yorumlayan kişiler azdır. Rüyaları doğru bir şekilde olaylar yorumlar. Bazı rüyalar da yorumu ile birlikte görülür. Bazı kimseler gördüğü rüyayı yorumlayamaz ama sadık rüya olduğunu anlarlar.

Rüya tabir etmek Allah vergisidir. Herkes rüya tabir edemez. Akıl ve mantık bu iş için yeterli değildir. Rüya merhametli ve öğüt verebilecek durumda olanlara anlatılmalı, güzelce yorumlayamayacak kişilere söylenmemelidir. Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadislerinde de “Rüya gören onu hiç kimseye söylemediği sürece o, bir kuşun ayağına bağlıdır (zuhur etmez); söylerse zuhur eder. Böyle olunca rüyanızı yalnız akıllı, sizi seven veya size öğüt verecek durumda olan kimselere söyleyin” buyurmuştur (Tirmizi).

İmam Malike “Herkes rüya tabir eder mi?” Diye sorulmuş “Nübüvvetle oynanır mı?” demiştir. Yine İmam Malik Rüyayı iyi tabir edenler yorumlasınlar. Eğer iyi görürse söylesin; iyi görmezse iyi söylesin veya sussun” demiştir.

“İyi görmese de onu iyi olarak mı tabir etsin?” sorusuna, “Hayır” demiş; sonra “Rüya nübüvvetin bir parçasıdır. Nübüvvetle oynanmaz” diye cevap vermiştir (Kurtubî, Tefsir, IX, 122-127; Elmalılı, Hak Dini Kuran Dili, IV, 2863-2869; Kuşeyri Sarih Tercümesi, XII, 271).

Nefsi Emmare Sahibinin Rüyası

Burada  fazla teferruata girmeden rüyaların nefs makamlarına göre bazı  manalarını  yazacağız. Rüya bilindiği üzere Nübüvvetin kırkta biridir ve Yusuf (a.s)’a verilen bir manevi ilimdir.

Malûm olsun ki, ârifler demişlerdir ki: alemde insan ahlâkı, türlü hayvanların şekil ve suretlerinin benzer ve misalleri, insan nefsinde de vardır ki, hayvanî kötü ahlâklardır. Meselâ kibir sureti, kaplana benzerdir. Tasallut sureti, aslana benzerdir. Haset sureti, kurda benzerdir. Nitekim hazreti Yakub aleyhisselam evladının hazreti Yusuf aleyhisselama olan hasetlerinden, ayrılık olayından önce, rüyasında, yedi

kurt suretinde Yusuf aleyhisselamın üzerine hamle ile hücum eder görmüştü.

Onun için çocukları ona: Onu bizimle gönder, dediklerinde, onlara: Onu

kurt yemesinden korkarım. demesiyle bahane buyurmuştu.

Şu halde, gönülde gazap sureti, köpektir:

hile sureti, tilkidir;

gaflet sureti, tavşandır;

ferce yönelik şehvet sureti, eşektir;

arkadan yaklaşma sureti domuzdur;

midevî şehvetin sureti, koyundur;

oburluk şehvetini sureti, inektir;

tamah sureti, karıncadır,

cimrilik sureti, faredir;

kin sureti, beyaz devedir;

vecdin sureti, kırmızı devedir;

düşmanlık sureti, yılandır;

ezanın sureti,akreptir;

vesvese sureti, sarı arıdır

Mesela rüyasında domuz görmek haram işlerle meşgul olmaya, fil görmek kibir sıfatına,köpek görmek gazap ve şer sıfatına,yılan eza ve cefaya lisan ile azaba,fare su-izana,bit ve pire mekruh olan şeyleri yapmaya,katır emre itaat etmediğine ne kadar eti yenmeyen hayvan varsa bunları görmek emmarenin sıfatlarına delalettir. Ölü görmek nefsin cahilliğine ve gafletine,meyvesiz ağaç,bulanık sular,alevsiz ateş ve duman cehennem azabına,Çöplük ve necis yerler görmek şehvet sıfatına işaret eder.    La yalamül gaybe illallah

Nefsi Levvame Sahibinin Rüyası

Rüya da koyun,sığır,keçi ve emsali görmek helal ve menfaattir.Balık helal nesne kazanmak temiz rızık.Tavuk,güvercin vs. eti yemek helalı kazanmak için hırstır.At,beygir azgın olmazsa sadakat azgın olursa levvamenin galebesidir.Bal arısı güzel ahlak kazanmak.Kurbağa görmek ruhun nefisten nefretidir.Meyveli ağaçlar,yeşil çayırlar,olmuş meyveler ameli salih işlemeye işarettir.Yağlar,ballar ve süt ruha bir miktar kuvvettir.

Bazen yıkık bazen sağlam yerler görmek ruhu ile nefsine itaate eşit olduğuna işarettir.Hububattan helal şeyleri görmek nafile say ile yorumlanmıştır.La Yalamül gaybe illallah.

Nefsi Mülheme Sahibinin Rüyası

Şeytan görmek şeytana uyma sıfatıdır.Avamı ve cahili görme onların hallerine meyil sıfatıdır.Kadın görmek tedbirde noksanlık ve dünya ya meyildir.

İnsanları çıplak görmek amelsizliğe.Eşkıya görmek nefsin tuğyanına,ehli sünnetten olmayanları görmek farz namazlarda gevşekliğe işarettir.

Siyah görmek ayıbı yüze vurmak ve süratle maksada ulaşmaya işarettir.Hizmetçi görmek taate.Hırsız görme ibadetleri saklamağa.Cambaz ve hokkabaz görmek harama gitme sıfatıdır.

Avcı görmek insafsızlığa işaret.Beyaz renk mülhemenin galebesine işarettir.Sevgili görme ruhun sefasına.Kız çocuk görme dünya ya meyil,erkek çocuk ise Salih amele işarettir.

Abdest ve gusül günahlardan temizlenmeye işarettir.La yalamul gaybe illallah

Nefsi Mutmainne Sahibinin Rüyası

Kuranı kerim görmek ve okumak muvaffakiyete işarettir.Peygamberleri görmek dinde kuvvet ve bunlara uyma sıfatıdır.Evliya görmek korktuğundan emin olma ve umduğuna nail olma sıfatıdır.Doktor görmek nefsinin isyanını ameli salih  ile ilaçlamaktır.

Yeşil renk görmek mutmainne alametidir.Mevsimsiz yeşil ham meyveyi ağaçtan koparmak ihlassızlığı giderir ve ihlasa meyli gösterir.La yalamul gaybe illallah.

.

Nefsi Radiyye Sahibinin Rüyası

Melekleri,İslam askerlerini,hurileri,cenneti,cennet elbiselerini ve Kevser şarabını görmek aklın kemaline marifeti ilahiye ye Allah’a yakınlığa ilhak sıfatıdır.Buna benzer rüyalar da insanın işidir.La yalamul gaybe illallah.

Nefsi Mardiyye Sahibinin Rüyası

Yedi kat gökler,güneş,ay,yıldızlar,yıldırımlar,ateşler yanan mumlar ve kandiller hepsi nefsi mardiyye alametidir.

La yalamul gaybe illallah.

Bu saymış olduğumuz tabirler rüya tabir ilmine vakıf olmuş kamillerin işidir. Bursalı Mehmet Muhittin Efendi der ki:Rüyalar kitaplar da yazılan tabirlerle hallolmaz o bir gizli ilimdir.Ancak o ilim sahiplerinin tabirleri muteberdir buyuruyor.Cenabı hak cümlemizi mutmainne den nefsi radiyye ve Mardiyye’ye ulaşma devletini ihsan buyursun.Amin

Marifetname İ.Hakkı hz.ve Nefsin terbiyesi M.Z.K

Efendimizin (s.a.v) Tabir ettiği Rüyalardan örnekler

Ay Görmek

Said b. Müseyyeb’den Aişe rüyamda odama üç ayın düştüğünü gördüm. Bunu Ebubekir’e sorunca Ebube *kir:”Ey Aişe eğer rüyan doğruysa yeryüzünün en hayırlı üç kişisi senin odanda defnedilecek” dedi. Rasulullah vefat edip Aişe’nin odasına defnedilince:”Ey Aişe bu evine düştüğünü gördüğün ayların en hayırlısıdir ve ilkidir” dedi (İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye,)

Başın Koparılması

Ebu Miclez’den bir adam Rasulullah’ın yanma geldi ve  “Ya Rasulallah rüyamda başımın koparıldığını ve ona baktığımı gördüm” dedi. Rasulullah buna güldü ve sonra da: “Hangi gözünle o koparılan başına bakıyordun?” di­ye sordu. Pek fazla kalmadan Rasulullah vefat etti. Böyle­ce koparılan başı Rasulullah’ın vefatına yordular. Ona ba­kışını da onun sünnetine tabi olmayan yordular. (İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye)

Koyun Görmek

Ebu Tüfeyl’den Rasulullah şöyle buyurdu: “Rüyamda siyah koyunları ve peşinde de toprak rengi koyunların geldiğini gördüm siyah koyunları araplara, toprak rengi koyunları da arap olmayanlara yor­dum (İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye)

Süt Görmek

24-……. İbn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)’tan işittim:

—  “Uykuda iken bana bir kadeh süt getirildi. Ondan o kadar içtim ki, kanıklık eserlerinin tâ tırnaklarımdan sızdığını hâlâ duyu­yorum. İçtikten sonra artığımı (Umer ibnu’l-Hattâb’a) verdim” bu­yuruyordu.

Sahâbîler:

—  Yâ Rasûlallah! Bunu ne ile te’vîl ettin? diye sordular.

—  “İlim ile” cevâbını verdi 1 (Buhari Kitabuttabir 24)

Gömlek Görmek

İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ebû Usâme ibn Sehl tahdîs etti ki, kendisi Ebû Saîd el-Hudrî(R)’den şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah (S):

—  “Ben uyuduğum esnada insanlar bana arz olunuyorlardı. Üst­lerinde gömlekler vardı. Bu gömleklerin kimi memelere ulaşıyor, ki­mi daha kısa idi. Bu sırada Umer ibnu ‘l-Hattâb benim yanıma uğradı. Onun üstünde (eteklerini yerde) sürüklediği bir gömlek vardı” buyurdu.

Sahâbîler:

—  Yâ Rasûlallah, bunu ne ile te’vîl (yânî ta’bîr) ettin? diye sordular.

Rasûlullah: ‘— “Dîn ile” cevâbını verdi (Buhari Kitabuttabir 26)

Ru’yâda Yeşillikler Ve Yeşil Bahçe Görmek

28-…….Muhammed ibn Şîrîn dedi ki: Kays ibnu Abbâd şöyle dedi: Ben bir halkada bulundum ki, orada Sa’d ibn Mâlik ile İbnu Umer de vardı. Derken Abdullah ibn Selâm uğradı. Oradakiler:

—  Bu cennet ehlinden olan bir adamdır! dediler. Ben de ona:

—  Buradakiler senin hakkında şunu, şunu söylediler, dedim. Abdullah ibn Selâm:

— Subhânallah! Onlara, hakkında kendileri için bir ilim mev-cûd olmayan bir sözü söylemeleri uygun olmaz. Ben sâdece şöyle bir ru’yâ görmüştüm: Sanki yemyeşil bir bahçenin içine konulmuş bir sırık vardı. Bu sırık orada dikilmişti. Bu sırığın başında da bir kulp vardı. Bu sırığın aşağısında da bir mınsaf vardı – “Mınsaf”, “Vasîf” (yânî “Hizmetçi”) demektir-. Bana: Bu sırığa çık! denildi. Ben çık­tım ve hattâ tepedeki kulpu elime aldım. Nihayet bu ru’yâmı Rasû-lullah’a arzettim. Rasûlullah (S): “Abdullah, bu en sağlam kulpu tut­muş olarak vefat eder” buyurdu (Buhari Kitabuttabir 28)

Erkeğin Ru’yâda Bir Kadını Açması

29-…….Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:

“(Yâ Âişe!) Sen iki kerre ru’yâmda bana gösterildin. Bir adam ipek­ten bir parça üzerinde senin suretini taşıyordu. O adam:

—  Bu (suretin sahibi) senin müstakbel zevcendir, diyordu. Şimdi ben o sureti açıyorum ki (yânî yüzünden anlıyorum ki),

o suret, sen idin. Cibril’in o sözü üzerine ben:

— Eğer şu ru’yâm Allah tarafından gösterilmiş ise, Allah bunu infaz edip gerçekleştirir, dedim” (Buhari Kitabuttabir 29)

Rüyâda Elde Anahtarlar Görülmesi

31-……. İbn Şihâb’dan (o, şöyle demiştir): Bana Saîd ibnu’l- Müseyyeb haber verdi ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Ra-sûluIIah(S)’tan işittim, şöyle buyuruyordu: “Ben cevâmi’u’l-kelim ile gönderildim. Ben (bir aylık mesafedeki düşman gönüllerine) korku salmak suretiyle yardım olundum. Bir de ben uyuduğum sırada, ba­na yer’in hazînelerinin anahtarları getirildi de benim elime konuldu”.

Muhammed (ibnu’z-Zuhrî) şöyle demiştir: Ve bize şöyle baliğ oldu ki, “Cevâmi’u’l-kelim” şudur: Allah Taâlâ, Peygamber’den önceki kitâblarda bir iş hakkında, iki iş hakkında veya bunun benzeri hak­kında yazılmakta olan birçok şeyleri onun içine toplar birleştirir (Buhari Kitabuttabir 31)

Rüyâda Sağlam Kulpa Ve Halkaya Yapışmak

32-…….(Buradaki iki senedde) Abdullah ibn Selâm (R) şöyle demiştir: Ben kendimi ru’yâmda sanki bir bahçe içinde gördüm. Bah­çenin ortasında bir direk vardı. Bu direğin en yüksek yerinde de bir tutunacak kulp, bir çember vardı. Bana:

—  Haydi bu direğe çık! denildi. Ben:

—  Gücüm yetmez! dedim.

Bunun üzerine yanıma bir hizmetçi geldi ve arkamdan elbisemi kaldırdı. Ben direğe çıktım ve oradaki kulpa sımsıkı yapıştım. Neti­cede o kulpa sımsıkı yapışır hâlde iken uyandım. Akabinde bu ru’-yâmı Peygamber(S)’e arzedip anlattım. Peygamber:

—  “Gördüğün bu bahçe, İslâm bahçesidir (yani İslâm Dîni’dir). O direk de İslâm direği olan Tevhîd’dir. O kulp da çok sağlam olan îmân kulpudur. Sen ölünceye kadar İslâm Dîni’ne yapışarak yaşaya­caksın” buyurdu (Buhari)

Ru’yâda Kalın İpek Kumaş Görmek Ve Yine Ru’yâda Cennete Girmeyi Görmek

33-…….ibn Umer (R) şöyle demiştir: Ben ru’yâda şöyle gör­düm: Sanki elimde ipekten bir kumaş parçası vardı, bununla cennette hangi mekâna doğru işaret edersem, o beni muhakkak oraya doğru uçuruyordu. Ben bu ru’yâmı Hafsa’ya anlattım. Hafsa da bunu Pey-gamber(S)’e arzetti. Bunun üzerine Peygamber:

— “Şübhesiz senin bu kardeşin ne iyi bir adamdır -yâhud: Şüb-hesiz Abdullah ne iyi bir adamdır-!” buyurmuştur (Buhari)

Ru’yâda Kayd (Yânı Bağlama) Görmek

34-…….Bize Muhammed ibn Şîrîn tahdîs etti ki, kendisi Ebû Hureyre(R)’den şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:

— “Zaman yaklaşınca mü’minin ru ‘yası yalan çıkmaz. Çünkü mü’minin ru’yâsı, nübüvvetin kırkaltt cüz’ünden bircüz’dür. Nübüv­vetten cüz’ olan şey ise yalan olmaz” [1][53].

Ve Muhammed ibn Şîrîn şöyle dedi: Ben de bunu söylerim (yânı bu ümmet ve onların sâhhınm ve tacirinin ru yaları sâdiKa omr aa ru’yâları doğru olan olur).

Geçen senedle İbn Şîrîn dedi ki: (Ebû Hureyre tarafından) şöyle deniyordu: Ru’yâ üç sınıftır: Nefsin konuşması, şeytânın korkutma­sı ve Allah tarafından olan müjde. Kim ru’yâsında hoşlanmayacağı birşey görürse, bunu hiç kimseye anlatmasın ve kalkıp namaz kılsın!

Yine İbn Şîrîn dedi ki: Ebû Hureyre ru’yâda ğull (lâle ve kelep­çe) görmekten hoşlanmazdı da kayıddan (yânî bağdan ve bağlanma­dan) hoşlanırdı. Ve “Kayd, dînde sebattır” denilirdi (Buhari)

Rüyâda Akan Pınar Görülmesi

35-…….Bize Ma’mer ibn Râşid, ez-Zuhrî’den; o da Zeyd ibn Sâbit’in oğlu Hârice’den; o da Ensâr kadınlarından biri olup Rasû-lullah (S) ile bey’at eden Ümmü’1-Alâ’dan tahdîs etti. Ümmü’1-AIâ (R) şöyle demiştir: Muhâcirler’in (Mekke’den Medîne’ye geldikle­rinde) ikaamet edecekleri yerleri tesbît etmek üzere Ensâr, kendi ara­larında kur’a çektikleri zaman Usmân ibn Maz’ûn’un ikaameti bizim aileye düşmüştü. Usmân bizim evimizde bir müddet ikaametten son­ra hastalandı. Bizler onun hastalığında işlerini görüp hastabakıcılığı-nı yaptık, nihayet vefat etti. Sonra onu kendi elbisesi içinde kefenledik. Akabinde Rasûlullah bizim yanımıza (cenazeye) geldi. Ben:

— Yâ Ebâ’s-Sâib! Allah’ın rahmeti senin üzerine olsun! Benim senin hakkındaki şehâdetim şudur: Muhakkak Allah sana ikram et­miştir! dedim.

Bunun üzerine Rasûlullah bana:

—  “(Allah’ın bu ölüye ikram ettiğini) sana bildiren nedir?” di­ye sordu.

Ben de:

—  Vallahi bilmem! dedim. Rasûlullah:

—  “Amma Usmân ‘a gelince; muhakkak ki ona yakın gelmiştir (yânî o ölmüştür). Ben de onun için Allah’tan hayır ve saadet uma­rım. Vallahi yine ben, Allah ‘in Rasûlü iken,-bana ve size (Allah tara­fından) ne muamele edileceğini bilemem” buyurdu.

Ümmü’1-Alâ: Vallahi ben bundan sonra kimseyi tezkiye etmeye cesaret edemedim, dedi.

Yine Ümmü’1-Alâ dedi ki: Ben ru’yâmda Usmân ibn Maz’ûn’­un akan bir pınarı olduğunu gördüm. Akabinde Rasûlullah’a gelip bu ru’yâmı kendisine zikrettim. Rasûlullah:

—  “Bu senin gördüğün pınar, kendisinden sonra onun için ak­maya devam eden amelidir” buyurdu (Buhari)

Rüyâda İnsanlar Suya Kanıncaya Kadar Kuyudan Su Çekip Çıkarma

Bu, kuyudan su çekme hadîsini Ebû Hureyre (R) Peygamber(S)’den rivayet etti

36-…….Bize Nâfi’ tahdîs etti ki, ona da İbn Umer (R) tahdîs edip şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: “Ben bir kuyu üze­rinde bulunup ondan (kova ile) su çıkarmakta olduğum sırada bir­den yanıma Ebû Bekr ile Umer geldi. Akabinde Ebû Bekr kovayı aldı da biryâhud iki dolu kova su çekti. Fakat onun su çekişinde bir za’f ve güçlük vardı. Allah Ebû Bekr’i mağfiret etsin. Sonra kovayı Ebû Bekr’in elinden Umer ibnu’l-Hattâb aldı. Ve o alınca bu kova Umer’in elinde büyük bir kovaya dönüştü. Ben, insanlar içinde Umer’in gör­düğü işi işleyebilecek kuvvette kuvvetti ve kâmil bir kişi göremedim. En sonu insanlar o meydanı develerin sulak ve eylekyeri edindiler (Buhari)

Rüyâda İstirahat Etmek

39-…….Bize Abdurrazzâk, Ma’mer’den tahdîs etti ki, “Hemmâm da Ebû Hureyre(R)’den şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: “Ben uyurken kendimi bir havuz başında, insanları sular hâlde gördüm. Derken benim yanıma Ebû Bekr geldi ve beni rahat-landırmak için elimden kovayı alıp iki kova su çekti. Onun çekişinde bir nevi’ za’f vardı. Allah onu mağfiret eylesin! Müteakiben Hattâb oğlu geldi ve ondan kovayı aldı. Artık o, kuyudan su çıkarmağa de­vam etti. Nihayet insanlar (suya kanıp) arkalarına döndüler, havuz ise hâlâ su kaynayıp akar hâlde idi (Buhari)

Rüyâda Köşk Görmek

40-…….İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu’I-Müseyyeb huzurunda bulunduğumuz sırada, O bize şöyle buyurdu: “Ben bir kerre uyurken kendimi cennette gördüm. O sırada bir kadın gördüm ki, o bir köşkün yanında abdest almakta idi. (Yanımdaki meleklere);

—  Bu köşk kimindir? diye sordum. Onlar:

— Bu Umer ibnu’l-Hattâb içindir, dediler.

(Oraya girmek istedim, fakat) Umer’in kıskançlığım hatırladım da hemen yüzümü arkama çevirdim”.

Ebû Hureyre: Umer ibnu’l-Hattâb (sevincinden) ağladı da, sonra:

— Babam anam Sana feda olsun yâ Rasûlallah; ben Sana karşı mı kıskançlık edeceğim! Dedi (Buhari)

Rüyâda Ka’be’yi Tavaf Etmek

43-…….Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: “Ben uyuduğum sırada kendimi ru’yâmda Ka’be’yi tavaf ediyor buldum. O sırada esmer, salıverilmiş düz saçlı bir kişi gördüm. İki kişi arasında idi, başı su döküyordu. Ben (orada bulu­nanlara):

—  Bu kimdir? diye sordum. Onlar:

—  Meryem oğlu’dur, dediler.

Ona yönelmek üzere ilerlediğim sırada bir de kırmızı yüzlü, uzun boylu, başı kıvırcık saçlı, sağ gözü sakat, börtlek; sanki salkımında-ki benzerlerinden dışarı çıkmış iri bir üzüm tanesi! Ben (oradakile-re):

—  Bu kimdir? diye sordum. Onlar:

— Bu, Deccâl’dir, dediler.

Ona benzemek bakımından insanların en yakın olanı tbnu Katan ‘-dır.”

İbnu Katan, Huzâa kabilesinin bir kolu olan Mustalık oğulları boyundan bir adamdı (Buhari)

Rüyâda Emînlik Olması Ve Korkunun Gitmesini Görmek

45-…….İbn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) zamanın­da, Rasûlullah’ın sahâbîlerinden birtakım insanlar ru’yâ görürlerdi de, bu ru’yâlarını Rasûlullah(S)’a anlatırlardı. Rasûlullah da o ru’-yâlar hakkında Allah’ın dilediği ta’bîrleri söylerdi. Ben ise o sırada yaşı küçük bir oğlan idim. Evlenmeden önce benim evim mescid idi (ben orada barmırdım). Kendi kendime: Eğer sende bir hayır varsa, elbette bu adamların görmekte oldukları gibi ru’yâ görürsün! de­dim. Nihayet bir gece yattım da:

— Allah’ım! Eğer bende bir hayır bilmekte isen, bana bir ru’yâ göster! diye duâ ettim.

Ben böyle uyumakta iken birden benim yanıma iki melek geldi. Onlardan herbirinin elinde demirden yapılmış ucu çevgenli birer so­pa vardı. Onlar beni cehenneme yöneltip götürüyorlardı. Ben onla­rın ikisi arasında olduğum hâlde:

— ‘ ‘Yâ Allah! Ben cehennemden Sana sığınırım!” diye duâ edi­yordum.

Sonra bana şöyle gösterildi: Beni, elinde demirden yapılmış çev­genli bir sopası bulunan bir melek karşıladı ve o bana:

— Asla korkmayasın! Sen ne güzel adamsın, eğer namaz kılma­yı çoğaltır olsan! dedi.

Akabinde bunlar beni götürdüler ve nihayet beni cehennemin ke­narı üzerinde durdurdular. Bir de baktım ki, cehennem kuyu duvarı gibi örülmüştü. Onun, örülü kuyunun yanları gibi birçok çıkıntılı yan­ları vardı. Her iki çıkıntı arasında elinde demirden yapılmış ucu çev-

genli bir sopası bulunan bir melek vardı. Ben cehennemin içinde, başlan aşağı taraflarında olmak üzere zincirlerle asılmış birtakım in­sanlar gördüm. Ve yine ben onun içinde Kureyş’ten birçok insanları tamdım. Akabinde melekler beni sağ taraftan götürdüler.

Ben (uyandıktan sonra) bu ru’yâmı kızkardeşim Hafsa’ya an­lattım. Hafsa da bunu Rasûlullah’a arzetti. Rasülullah (S):

— “Şubhesiz Abdullah iyi bir adamdır. (Keski gece namazı kıl­mayı âdet edinse!)” buyurmuştur.

Râvî Nâfi’: İbn Umer bundan sonra gece namazım çok yapmak­tan vazgeçmedi, demiştir (Buhari)

Rüyâda (Uçucu Olmayan) Bir şey Uçtuğu Zaman?

48-…….Ubeydullah ibnu Abdillah şöyle demiştir: Ben Abdul­lah ibn Abbâs(R)’tan RasûluIlah(S)’ın zikretmiş olduğu ru’yâsım sor­dum. İbn Abbâs şöyle dedi: Bana Rasûlullah’ın şöyle buyurduğu zikrolundu: “Ben uyurken ru’yâmda ellerime altından iki bilezik ko­nulduğunu gördüm. (Bunlar kadın zîneti olduğu için) bunlardan kork­tum ve bunları çirkin gördüm. Bunun üzerine bana izin verildi de ben bunları üfledim. Bunların ikisi de uçtu. Ben bu iki bileziği benden sonra çıkacak olan iki yalancı (peygamber) ile te’vîl ettim”.

Ubeydullah ibn Abdillah: Onlardan biri Feyrûz ed-Deylemî’nin

Yemen’de öldürdüğü el-Esved el-Ansfdir, diğeri de Museylime’dir, de­miştir (Buhari)

İnsan Ruyâda Boğazlanacak Sığırlar Gördüğü Zaman?

49-……. Bize Ebû Usâme, Bureyd’den; o da dedesi Ebû Burde’den; o da Ebû Mûsâ el-Eş’arî’den zannediyorum ki, o da Peygam-ber’den tahdîs etti. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Ben ru’yâda kendimi Mekke’den hurmalıkları olan bir arazîye hicret ediyorum gör­düm. Düşüncem, o hurmalık arazînin el-Yemâme yâhud da Hecer olduğuna gitti. Bir de gördüm ki, o, Câhiliyet’te Yesrîb denilen Me-dîne’dir. Ben orada birtakım sığırlar gördüm. Allah en hayırlıdır (Al­lah’ın onlar için yapacağı en hayırlıdır). Sonra gördüm ki, o sığırlar, Uhud günü şehîd edilen mü’minlerdir. O hayır da Allah’ın onunla getirmiş olduğu hayır ve Bedir gününden sonra Allah’ın bizlere onunla vermiş olduğu sıdkın sevabıdır (Buhari)

Ruyâda Siyah Kadın Görmek

52-…….Bana Salim ibn Abdillah, babası Abdullah ibn Umer(R)’den Peygamber(S)’in Medine hakkındaki ru’yasını şöyle tahdîs etti: ‘ ‘Ben ru ‘yâmda başı dağınık siyah bir kadın gördüm ki, o Medi­ne’den çıktı da nihayet Mehye’a’da konakladı. Ben bu m ‘yâmı Me-dîne vebasının Cuhfe’den ibaret olan Mehye’a’ya taşınmasıyle te’vîl ettim “. (Buhari)

İnsan Ruyâda Kılıç Sallayıp Hareket Ettirdiği Zaman?

54-…….Bize Ebû Usâme, Zeyd ibn Abdillah’tan; o da dedesi Ebû Burde’den; o da Ebû Mûsâ el-Eş’arî(R)’den; -zannederim- o da Peygamber(S)’den tahdîs etti. O, şöyle buyurmuştur: “Ben ru’yâm­da kendimi, bir kılıç salladığımı ve kılıcımın ortasının kırılıp bir ge­dik açıldığını gördüm. Bunun te’vîli Uhud günü mü’minlerden isabet alanlar imiş. Sonra bir kerre daha kılıç salladım. Kılıç bu sefer oldu­ğundan daha güzel hâle döndü. Bunun te’vîli de Allah ‘in onunla ge­tirdiği fetih ve mü’minlerin birleşmeleridir (Buhari)

YÜCE RABBİ RÜYADA GÖRMEK HAKKINDA

2155. Bize Muhammed ibnu’l-Mübarek haber verip (dedi ki), bana Ebu’l-Velid rivayet edip (dedi ki), bana babam, Câbir’den, (O da) Halid ibnu’l-Leclâc’dan -ki O’ndan Mekhûl, kendisine rivayet etmesini istemiş imiş-, (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Abdurrahman b. Âiş’i, şöyle derken işittim: Rasulullah’ı (Sallallaku Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işittim: “Rabb’imi (rüyada) en güzel surette gördüm. O şöyle buyurdu: “Yüce (melekjler topluluğu ne hakkında tartışıyor?” Ben de; “ya Rabb’i, sen daha iyi bilirsin” dedim.” (Hz. Peygamber, sözüne devamla) şöyle buyurdu: “O zaman avucunun içini omuzlarımın arasına koydu da ben soğukluğunu memelerimin arasında hissettim. Bunun sonucu göklerde ve yerde olan şeyleri bilmiş oldum.” (Hz. Peygamber sonra); “Bunun gibi biz İbrahim’e, kesin olarak bilenlerden olması için göklerin ve yerin engin büyüklüğünü de gösteririz1′ (mealindeki ayeti) okudu.

2156. Bize Nuaym b. Hammâd, Abdulmecid b. Abdi rrahman’dan, (O) Kutbe’den, (O) Yusuf t an, (O da) İbn Sîrîn’den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: “Rabb’ini rüyada gören kimse, Cennete girmiş demektir!” (Darimi)

Hurma Yemek

2168. Bize Muhammed ibnu’1-Alâ1 haber verip (dedi ki), bize Yahya b. Abdirrahman rivayet edip (dedi ki), bize Ubeyde ibnu’l-Esved, Mucalid’den, (O) Âmir’den, (O) Câbir’den, (O da) Hz. Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki; O, günlerden bir gün şöyle buyurdu: “Ben gerçekten rüyada gördüm ki, bir adam bana bir ölçek kuru hurma getirdi, ben de onları yedim de içlerinde bir çekirdek buldum. Bu (çekirdiği) çiğneyince beni incitti. Sonra (adam) bana başka bir ölçek daha verdi. O zaman ben; “Muhakkak ki senin verdiğin şeyin içinde beni inciten bir çekirdek buldum!” dedim, ardından (verdiği hurmaları yine) yedim!” Bunun üzerine Ebu Bekr şöyle dedi: “Gözün sükûnet bulsun, ya Rasulullah! Bu gönderdiğin askeri birliğe (işaret ediyor). Onlar iki defa ganimet elde etmiş, her ikisinde de, senin zimmetini (güvenceni, kefilliğini…) tanıyan, kabul eden bir adam bulmuşlardır!”

(Ubeyde demiş ki), o zaman Mucalid’e; “senin zimmetini tanıyor” ne demektir?” dedim de O; “la ilahe illallah diyor; demektir” cevabını verdi. (Darimi)

Diğer hadis

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in şöyle söylediğini işittim:

“Ben bu gece, rü’yamda, kendimi Ukbe İbnu Râfi’in evinde imişim gördüm. Orada bana İbnu Tâb denen cinsten taze hurma getirildi. Ben bu rüyayı şöyle te’vil ettim: “Yükselme dünyada bizimdir, âhirette de hayırlı âkibet bizimdir, dinimiz de tamamlanmıştır.” [Müslim, Rü’ya 18, (2270); Ebu Dâvud, Edeb 96, (5026).]

Açıklama

Bu rivayette Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in güzel isimlerle tefe’ülü rüyaya da tatbik ettiğini görmekteyiz. Tefe’ül, uğur çıkarmak, hayra yormaktır. Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm) teşâümü, yani  şundan bundan uğursuzluk çıkarmayı reddederken, uğur çıkarmayı reddetmemiştir.

Bu rivayete göre, Hz. Peygamber rüyada kendisini Ukbe İbnu Râfi’in evinde görmüş. Ukbe’yi aynı kökten gelen ukbâ, âkibet kelimeleriyle te’vil etmiştir.

Râfi, yüksek, yükselen gibi mânâlar ifade eder. Bundan rif’at (yükseliş)’e geçerek bu isimleri: “Dünyada yükseliş bize,  ahirette hayırlı âkibet bize” şeklinde te’vil etmiştir. Esasen bu mânalarda ayetler mevcuttur:

والْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ  “Akibet muttakilere aittir” (A’raf 128), keza:  وَاَنْتُم ا‘عْلَوْنَ إنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ “İnanıyorsanız mutlaka galipsiniz” (Âl-i İmran 139) gibi..

Keza, ikram edilen hurmanın ismi İbnu Tâb’dır. Burada tâb, tayyib yani güzel, mükemmel mânâsına gelir. Medineli bir şahsın adı ise de bir hurma çeşidi de o adla şöhret bulmuştur. Resûlullah, bu ismi de dinin  kemâle ermesiyle te’vil buyurmuştur. Dinin kemâli, kâide ve hükümlerinin kesinleşip istikrarını bulması, medenî hayatta ihtiyaç duyulmakta olan hususta gerekli prensiplerin, kaidelerin konmasıdır. Nitekim en son nâzil olan âyetlerin birinde meâlen: “Bugün size dininizi tamamladık” (Mâide 3) buyurulmuştur.

Bu rivayetlerden hareket eden Müslüman tâbirciler, rüyada iyi isim görmeyi hep iyiye yorma prensibini vaz’ etmişlerdir. Hadiste ifâde edilen hükümlerin, Kur’ân ayetleriyle tesbit edildiği nazar-ı dikkate alınınca, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bu hadisi irad etmede asıl gayelerinden birinin, rüya tâbirinde bu prensibi vaz’etmek olduğu söyenebilir. Ayrıca, çocuklara ve diğer eşyaya verilecek isimlerin güzel olması hususundaki tavsiyelerine bir takviye gâyesi de gözükmektedir (Kütübü Sitte)

964)- Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sık sık: “Sizden bir rüya gören yok mu?” diye sorardı. Görenler de, O’na Allah’ın dilediği kadar anlatırlardı. Bir sabah bize yine sordu:

“- Sizden bir rüya gören yok mu?”

Kendisine:

“- Bizden kimse bir şey görmedi!” dediler. Bunun üzerine:

“- Ama ben gördüm” dedi ve anlattı: “Bu gece bana iki kişi geldi. Beni alıp haydi yürü! dediler. Yürüdüm. Yatan bir adamın yanına geldik. Yanında biri, elinde bir kaya olduğu halde başucunda duruyordu. Bazan bu kayayı başına indirip onunla başını yarıyordu, taş da sağa sola yuvarlanıp gidiyordu. Adam taşı takip ediyor ve tekrar alıyordu. Ama, başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu. İyileştikten sonra tekrar indiriyor, önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu. Beni getirenlere:

– Sübhânallah! nedir bu? dedim. Dinlemeyip:

– Yürü! Yürü!

dediler. Yürüdük, sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik. Bunun da yanında, elinde demir kancalar bulunan biri  duruyordu. Adamın bir yüzüne gelip, çengeli takıp yüzünün yarısını ensesine kadar soyuyordu. Burnu, gözü enseye kadar soyuluyordu. Sonra öbür tarafına geçip, aynı şekilde diğer yüzünün derisini de ensesine kadar soyuyordu. Bu da, yüz derileri iyileşip eskisi gibi sıhhate kavuşuncaya kadar bekliyor, sonra tekrar önce yaptıklarını yapmaya başlıyordu. Ben burada da:

– Sübhanallah, nedir bu? dedim. Cevap vermeyip:

– Yürü! Yürü!

dediler. Beraberce yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik. İçinden birtakım gürültüler, sesler geliyordu. Gördük ki, içinde bir kısım çıplak kadınlar ve erkekler var. Aşağı taraflarından bir alev yükselip onları yalıyordu. Bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı. Ben yine dayanamayıp:

– Bunlar kimdir?

diye sordum. Bana cevap vermeyip:

– Yürü! Yürü!

dediler. Beraberce yürüdük. Kan gibi kırmızı bir nehir kenarına geldik. Nehirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da yanında bir çok taş bulunan bir adam duruyordu. Adam bir müddet yüzüp kıyıya doğru yanaşınca yanında taşlar bulunan kıyıdaki adam geliyor, öbürü ağzını açıyor  bu da ona bir taş atıp kovalıyordu. Adam bir müddet yüzdükten sonra geri dönüp adama doğru yine  yaklaşıyordu.  Her dönüşünde ağzını açıyor, kıyıdaki de ona bir taş atıyordu. Ben yine dayanamayıp:

– Bu nedir?

diye sordum. Cevap vermeyip yine:

– Yürü! Yürü!

dediler. Beraberce yürüdük. Çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına geldik. Böylesi çirkin kimseyi görmemişsindir. Bunun yanında bir ateş vardı. Adam ateşi tutuşturup etrafında dönüyordu. Ben yine:

– Bu nedir?

diye sordum. Cevap vermeyip:

– Yürü! Yürü!

dediler. Beraberce yürüdük. İri iri ağaçları olan bir bahçeye geldik. İçerisinde  her çeşit bahar çiçekleri vardı. Bu bahçenin içinde çok uzun boylu bir adam vardı. Semaya yükselen başını neredeyse göremiyordum. Etrafında çok sayıda çocuklar vardı. Ben yine:

– Bunlar kimdir?

dedim. Cevap vermeyip:

– Yürü! Yürü!

dediler. Beraberce yürüdük. Ulu bir ağacın yanına geldik. Ne bundan daha büyük, ne de daha güzel bir ağaç hiç görmedim. Arkadaşlarım:

– Ağaca çık!

dediler. Beraberce çıkmaya başladık. Altun ve gümüş tuğlalarla yapılmış bir şehre doğru yükselmeye başladık. Derken şehrin kapısına geldik. Kapıyı çalıp açmalarını istedik. Açtılar ve beraberce girdik. Bizi bir kısım insanlar karşıladı. Bunlar yaratılışça bir yarısı çok güzel, diğer yarısı da çok çirkin kimselerdir. Sanki böylesine güzellik, böylesine çirkinlik görmemişsindir. Arkadaşlarım onlara:

– Gidin şu nehire banın!

dediler. Meğerse orada açıkta bir nehir varmış. Suyu sanki sâfi süttü, bembeyaz… Gidip içine banıp çıktılar. Çirkinlikleri tamamen gitmiş olarak geri geldiler. İki tarafları da en güzel şekli almıştı.

Beni dolaştıran arkadaşlarım açıkladılar:

– Bu gördüğün, Adn cennetidir. Şu da senin makamındır.

Gözümü çevirip baktım. Bu bir saraydı, tıpkı beyaz bir bulut gibi.

– Beni gezdirin, içine bir gireyim! dedim.

– Şimdilik hayır! Amma mutlaka gireceksin.

dediler. Ben:

– Geceden beri acaip şeyler gördüm, neydi bunlar?

diye sordum.

– Sana anlatacağız.

dediler ve anlattılar:

– Taşla başı yarılan, o ilk gördüğün adam, Kur’ân’ı atıp reddeden, farz namazlarda uyuyup kılmayan kimsedir. Ensesine kadar yüzünün derileri, burnu, gözü soyulan adam, evinden çıkıp yalanlar uydurup, etrafa yalan saçan kimsedir. Fırın gibi bir binanın içinde gördüğün kadınlı erkekli çıplak kimseler, zina yapan erkek ve kadınlardır. Kan nehrinde yüzüp ağzına taş  atılan adam fâiz yiyen adamdır. Ateşin yanında durup onu yakan ve etrafında dönen pis manzaralı adam, cehennemin, ateşin bekçisidir. Bahçede gördüğün uzun boylu adam İbrahim (aleyhissalâtu vesselâm)’di. Onun etrafındaki çocuklar ise, fıtrat üzere (büluğa ermeden) ölen çocuklardır.”

Cemaatten biri hemen atılarak:

“- Ey Allah’ın Resûlü! Müşrik çocukları da mı?” diye sordu.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

“- Evet, dedi, müşrik çocukları da.”  ve anlatmaya devam etti:

“- Yarısı güzel yarısı çirkin yaratılışlı olan adamlara gelince, bunlar iyi amellerle kötü amelleri birbirine karıştırıp her ikisini de yapan kimselerdir. Allah onları affetmiştir.” [Buharî, Ta’bir 48, Ezân (Sıfatu’s-Salât) 156, Teheccüt 12, Cenâiz 93, Büyü 2. Cihâd 4, Bed’ü’l-Halk 6, Enbiya 8, Tefsir, Berâet 15, Edeb 69; Müslim 23, (2275); Tirmizî, Rü’ya 10, (2295).]

Bazı Hükümler

Ulemâ, bu hadisten birçok hükümler çıkarmıştır. Mühim olan birkaçı:

1- İsrâ (Mi’raç) hadisesi bazan uyanık, bazan da uykuda olmak üzere  birçok kereler vukua gelmiştir.

2- Âsilerden bir kısmı berzahta (kabir) hayatında azab çekmektedirler.

3- İlmi önce mücmel olarak verip, sonra tefsir etmek evlâdır, böylece zihin, derli  toplu olarak yakalama imkânına kavuşur.

4- Farz namazlarda uyumaya ve ezberledikten sonra Kur’ân’ı terke karşı tahzir (sakındırma) var.

5- Zina, riba, yalan gibi belli başlı günahlara karşı  tahzir ve uyarı var.

6- Şehidlerin fazileti, cennette en yüce makamı tuttukları belirtilmiştir.

7- Hz. İbrahim’in makamı, şehidlerinkinden de yüksektir.

8- Günah ve sevapları eşit olanları Allah affedecektir. Ya Rab! Bizi de bu affedilenler arasına kat!

9- Sormak, (anlatmak) tâbir ettirmek gibi davranışlarla rüya meselesine ihtimam göstermek gerekir.

10- Rüyanın sabah namazından sonra tâbir edilmesi efdaldir.

11- Farzdan sonra, namaza bağlı  nafile (ratibe) yoksa selam verince imamın cemaate dönmesi müstehabtır. Hitap, vaaz, ifta gibi maksadlar hâsıl olunca kıbleye dönmeyi terkedip, cemaate yönelmek mekruh değildir

Terazide Tartılmak

Ebu Bekre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün:

“- Sizden bir rüya gören var mı?” diye sual buyurdular. Cemaatten bir adam:

“- Evet ben (şöyle bir rüya gördüm): Sanki gökten inmiş bir terazi vardı. Siz ve Ebu Bekir tartıldınız. Sen, Ebu Bekir’den ağır geldin. Ebu Bekir’le Ömer de tartıldılar. Ebu Bekir ağır geldi. Sonra Ömer’le Osman tartıldılar. Ömer ağır bastı. Sonra terazi kaldırıldı” dedi.

(Adam sözünü bitirince) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın mübarek yüzlerinde memnuniyetsizlik gördük.” [Ebu Dâvud, Sünnet 9, (4634), Tirmizî, Rüya 10, (2288

Açıklama

1- Bu rivayette Hz. Ali ile Hz. Osman (radıyallahu anhümâ) arasında efdaliyet hususunda bazılarınca  ileri sürülen ihtilafın bir sebebi görülmüştür.

2- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in memnuniyetsizlik izhar etmesini, şârihler  terâzinin  kaldırılmış olma haberinden, işlerin Hz. Ömer’in hilâfetinden sonra kötüleşerek fitne çıkacağı yorumuna ulaşması ile izah ederler. Mamafih: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’ in, Ashab’tan sadece cüz’î bir  kısmının hayırlı kılınmalarına ve efdaliyetin üç kişiye inhisar  ettirilmiş olmasına vâkıf olmaktan üzüldüğünü” söyleyenler de olmuştur. Üzüntünün sebebini bunda görenlere göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ashabından birçoğunun bu şekilde müstesna bir fazilete  erdiklerini ümid etmiş idi. Bu rüya ile Cenab-ı Hakk, tafdilin  bunlarda  son bulduğunu bildirmiş oldu, bu da Resûlullah’ı üzdü.

3- Mizan’dan muradın, Hz. Osman zamanına kadar devam eden ictimâî hayattaki intizam ve İslâm’ın parlaması olabileceği de söylenmiştir. Bir de muvâzene herhangi bir  münâsebetle birbirine yakın olan farklı şeyler arasında mevzubahis olur. Fark büyürse, muvâzene  bozulur, intizam kalmaz ve terazilemeye gerek kalmaz, terazi de kaldırılır. Öyle ise Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) terazinin kaldırılmasını bu şekilde te’vil ettiği için üzülmüş olmalıdır

Yağ, Bal, ip Görmek

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelerek şu rüyayı anlattı:

“Bu gece rüyamda buluta benzer bir şey gördüm, ondan yağ ve bal yağıyordu. İnsanlar da ellerini açıp bu yağmurdan almaya çalışıyorlardı. Azıcık alan da vardı, çokça alabilen de. Derken arzdan semaya kadar uzanan bir ip gördüm. Siz o ipe yapışıp çıktınız. Sizden sonra birisi ona tutunup  o da çıktı. Sonra bir diğeri yükseldi, sonra bir diğeri daha ipe tutundu, ama ip koptu. Ancak onun için ipi eklediler, o da yükseldi.”

Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) atılarak:

“- Ey Allah’ın Resûlü, Annem babam sana kurban olsun, müsâade buyursanız ben yorayım!”

dedi. Resûlullah da:

“- Pekala, yor!” dedi. Hz. Ebu Bekir şunları söyledi:

“- O bulutumsu gölgelik, İslâm bulutudur. Ondan yağan bal ve yağ Kur’ândır. Kur’ân’ın (bal gibi) halâveti ve (yağ gibi) yumuşaklığıdır. İnsanların bundan avuç avuç almaları Kur’ân’dan kiminin çok, kiminin az miktarda istifadeleridir. Arzdan semaya inen ip ise, senin getirdiğin hakikattir. Sen buna yapışmışsın, Allah o sebeple seni yüceltecektir. Senden sonra bir adam daha ona yapışacak ve onunla yücelecek, ondan sonra biri daha  ona yapışıp o da yücelecek. Ondan sonra biri daha yapışır, fakat ip kopar, ancak onun için ip ulanır o da yapışıp yükselir. Ey Allah’ın Rasûlü, annem babam sana fedâ olsun, doğru  te’vil edip etmediğimi haber ver!”

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verdi:

“- Bazı te’vilinde  isabet ettin, bazı te’vilinde de hata ettin.”

“- Öyleyse, Allah’a kasem olsun,  hatalarımı söyleyeceksin!”

“- Hayır, dedi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yemin verme!” [Buharî, Ta’bir 11, 47; Müslim, Rü’ya 17, (2269); Tirmizî, Rü’ya 10, (2294); Ebu Dâvud, Sünnet 9, (4632); İbnu Mâce, Rü’ya 10, (3918).]

Açıklama

1- Rivayet, Hz. Ebu Bekir’in te’vili ile yeterli açıklığa kavuşturulmuştur. Fazla izaha gerek yoktur. Ancak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in “Yemin etme!” deyip kesmesi  merakımızı celbetmektedir.

Dâvudî bunu  şöyle anlamıştır: “Yemini tekrar verme, hata ettiğin noktaları söylemiyeceğim.” Ancak bunu, “İpin kopmasını, Hz. Osman’ın şehadeti ve onu takip eden harpleri ve fitneleri bildiği için bunların zikrini,  duyulup şuyû bulmasını istememiş, bu sebeple sükût etmiştir” diye te’vil eden de olmuştur.

2- Hz. Ebu Bekir’in  hata ettiği te’vil ne idi? Bu husus farklı yorumlara sebep olmuştur. Bazıları şöyle:

a) Rüyayı te’vil hakkı Hz.Peygamer’e ait idi. Hz. Ebu Bekir, te’vil için acele edip izin istemekle hata etmiştir. Buna itiraz edilmiş, hatanın bizzat yapılan te’vilde aranması gerektiği belirtilmiştir. Hatta “yemin etme” sözünün “Düşünürsen hatanı anlarsın” mânâsına geldiği belirtilmiştir.

b) Hatanın yağla balı ayrı ayrı şeylerle te’vil etmeyip sadece Kur’ân’la te’vil etmesinden, “Kur’ân’ın halâveti ve yumuşaklığıdır” denmesinden ileri geldiği belirtilmiştir. Bu, çoğunluka mâkul karşılanmış bir açıklamadır. “Yağ ve bal iki ayrı şeye te’vil edilebilirdi:

1) Kur’ân ve sünnet.

2) İlim ve amel.

3) Fehm (anlayış) ve hıfz (ezberleme)” demişlerdir.

c) Hz. Ebu Bekir’in hatası, mezkur kimseleri belirleme ve  ismen söyleme işini  terketmesinde olabilir, denmiştir.

d) “Hem isabet hem de, hata ettin”  demesinden maksat şu da olabilir: Tâbir esas itibariyle zanna  dayanır, kesin ilim ifade etmez. Öyle ise isabet etmek de, hata etmek de her zaman ihtimal dâhilindedir.” denmiştir.

e) Bazıları: “Hz. Ebu Bekir’in Resûlullah’tan  tâbir için izin taleb etmesi hata ise Hz. Ebu Bekir’in te’vilindeki hatayı aramak daha büyük hatadır. Dinin iktizası bu konuda ileri gitmemektir” denmiştir.

3- Rivayetten anlaşılacağı üzere, ipten tutunup çıkanlar, Hz. Peygamber’den sonra, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’dır. Hz. Osman zamanında ip kopmuştur. Hz. Osman (radıyallahu anh)’da ipin kopup tekrar bağlanması, onun öldürülmesi, hilâfetin başkasının eline geçmesidir

Ölmüş birinin Beyaz giyinmesi

Yine Hz. Aişe anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e Varaka İbnu Nevfel hakkında soruldu. Hz. Hatice (radıyallahu anhâ):

“- O seni tasdik etti ve sen peygamberliğini izhar etmeden önce vefat etti” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verdi:

“- O bana rüyada gösterildi. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. Şayet cehennemlik olsaydı, beyaz renkli olmayan bir elbise içerisinde olması gerekirdi.” [Tirmizî, Rü’ya 10, (2289).]

Açıklama

1- Varaka İbnu Nevfel (radıyallahu anh) Hz. Hatice (radıyallahu anhâ)’nin amcasının oğludur. Cahiliye devrinde Hıristiyan olmuş, İncil ve Tevrat’ı okumuş, ilim sahibi bir zattı. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e nübüvvet geldiği zaman yaşlanmış, gözleri kör olmuş vaziyette idi. İlk vahyin şoku ile Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) gördüklerinden korkmuş idi. Hz. Hatice (radıyallahu anhâ) Resûlullah’ı ona  götürmüş, durumu anlatıp, fikrini sormuştu. Varaka, Resûlullah’ı dinledikten sonra,  kendisinin geleceği Hz. Musa ve Hz. İsa tarafından müjdelendiğini, beklenen peygamber olduğunu, kendisine gelen meleğin de önceki peygamberlere de gelen Cebrâil olduğunu söylemiş:  “Kavmin seni Mekke’den çıkaracakları zaman keşke sağ olsam da sana yardım etsem!” temennisinde bulunmuştu. Ama bir müddet sonra vefat etti.

Peygamberimize tebliğ emri gelmediği için bu kadarcık tasdik ve te’yidi iman sayılır mı?

Bu soruya ulemâ, umumiyetle “evet” demiş ve Varaka’yı sahabi saymıştır. İbnu Hacer, onu (radıyallahu anh)  selefleri gibi sahabi  addetmiş ve el-İsâbe’nin ilgili bölümünde el-Kısmu’l-Evvel’de zikretmiştir.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Varaka’nın durumunu mevzubahis edip sorunca Hz. Hatice’ye, onu rüyasında beyaz elbise içerisinde gördüğünü söyleyerek: “Cehennemlik olsa başka bir elbise içinde görmem gerekirdi” mealinde cevap verir. Cevapta, kesin bir delille cennetlik olduğunu beyanı  yok ise de dolaylı, işârî bir delille cennetlik olduğu ifade  edilmiş olmaktadır.

2- Bu cevaptan yorumcular şu prensibe ulaşmışlardır: “Mü’min, rüyasında ölmüş kimse üzerinde beyaz elbise görürse bu onun iyi  hal üzere olduğuna, cennet ehlinden bulunduğuna delâlet eder

Başın Kesilmesi

Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir bedevî Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e gelip:

“- Rüyamda  başımın kesildiğini, kendimin de onun peşine düştüğünü gördüm” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) adamı azarlayıp:

“- Sakın ha! Şeytanın, rüyanda seninle eğlenmesini kimseye anlatma!” dedi. [Müslim, Rü’ya 12, (2268).]

Açıklama

Bu rivayetin bir başka vechinde, bu hadiseden sonra Hz. Peygamber’in halka hitab ederek: “Şeytan herhangi birinizle uykusunda oynadığı vakit onu kimseye anlatmasın” tenbihinde bulunur.

Resûlullah  hoşa  gitmeyen, üzücü rüyaları “şeytanın eğlenmesi (veya oynaması)” olarak tavsif etmiş ve bu çeşit rüyaların kimseye anlatılmamasını tavsiye etmiştir. Şu halde sadedinde olduğumuz rivayet, rüyanın “şeytanın oynaması”  çeşidine bir örnek olmaktadır.

Ancak şu da var ki, tâbirciler rüyada baş kelimesini, kişinin içinde bulunuğu nimet ve makamı kaybetmesine alâmet saymışlardır. “Şayet böyle bir rüyayı, köle görmüş ise, onun hakkında bu,  azad edileceğine, hasta ise şifa bulacağına, borçlu ise borçtan kurtulacağına, haccetmemiş  ise haccedeceğine, üzüntülü ise sevineceğine, bir korktuğu varsa  emniyete kavuşacağına delalet eder” demişledir

Akan Çeşme Görmek

Ümmü’l-Alâ el-Ensâriyye (radıyallahu anhâ) anlatıyor:”- Muharcirler geldiği zaman (kur’a çekildi), bize Osman İbnu Maz’un’un ağırlanması çıktı. (Onu evimize yerleştirdik.) Hemen hastalandı. Tedavisi ile meşgul olduk. (Şifa bulamadı), vefat etti. Osman (radıyallahu anh)’ı rüyamda gördüm, akan bir çeşmesi vardı. Düşümü Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e anlattım. Bana:

“- Bu onun amelidir, onun için akıyor” dedi. [Buharî, Tabîr 13, 37, Cenâiz 3, Şahâdât 30, Menâkıbu’l-Ensar 46.]

Açıklama

1- Ümmü’l-Alâ’nın bu rivayeti, Medine’ye hicret eden Mekkeli muhacirlerin başlangıçta içtimâî hayata nasıl  intibak ettirildiklerini göstermesi bakımından dikkat çekicidir: Medineli âileler, kur’a çekmek suretiyle kendi hissesine kim düşüyor ise onu evine götürüp yerleştirmiş ve misafir etmiştir. Kardeşleştirilen bu insanlar, birbirlerine vâris olacak derecede akde dayalı mânevî bağlarla bağlanmış idiler.

2- Mekke’nin kurak ve çöl ikliminden Medine’nin rutubetli iklimine birden intibak edemeyen Mekkeliler, ilk geldikleri sıralarda hummaya yakalanmışlar, Mekke’ye karşı özlemleri de artmış idi. Yukarıdaki rivayet Osman İbnu Maz’un (radıyallahu anh)’un bu hastalıktan kurtulamadığını belirtiyor. Usdü’l-Gâbe’de, Mekke’de ilk  veat eden muhacirin Osman İbnu Maz’un (radıyallahu anh)  olduğu belirtilir. Hicretin 22. ayında vefat etmiştir. Resûlullah, ölümüne ağlamış ve ölüsünü öpmüştür. Ayrıca kabrine taş dikip belirgin kıldığı, zaman zaman ziyâret ettiği, oğlu İbrahim öldüğü zaman: “Git, bizim sâlih selefimiz Osman İbnu Maz’ûn’a kavuş” dediği rivayetlerde gelmiştir.  Osman İbnu Maz’ûn (radıyallahu anh) ibadete çok düşkün, geceleri namaz kılan, gündüzleri oruç tutan, yüce bir sahabi idi. Hatta bir ara ebediyyen bekâr kalmaya azmetmiş ise de bunu işiten Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) müdahale ederek câiz olmadığını bildirmiştir.

3- Şârihler, Osman İbnu Maz’ûn (radıyallahu anh)’un ölümünden sonra, akan çeşme şeklinde sevabını devam ettiren amelin ne olduğunu araştırmışlardır. Kesin olmamakla birlikte bazı ihtimaller üzerinde durulmuştur:

a) Osman, Ashab’ın zenginlerinden idi, sadaka-i câriye bırakmış olabilir. Bu onun amelini çeşme gibi kılar. Ancak bilinen bir sadaka-i cariyesi olmadığını söyleyerek bu ihtimale itiraz eden çıkmış ise de İbnu Hacer, Osman (radıyallahu anh)’ın  Saib isminde sâlih bir oğlu olduğunu, Bedr’e iştirak ettiğini, Hz. Ebu Bekir’in hilâfeti sırasında vefat ettiğini, “evlâd” ın, amel  defterini açık bırakan üç sebepten biri olduğunu söyler. Bilindiği üzere diğer ikisi: İstifade edilen ilim ve sadaka-i câriye (herkesin istifade ettiği amme hizmeti (yol, köprü, çeşme, vakıf vs. bırakmak)dir.

b) “Osman’ın ameli,  murâbıtlığı olabilir” denmiştir. Yani kendisini Allah yolunda cihada hasretmiş olması. Çünkü bir hadiste Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:

كُلُّ مَيِّتٍ يُخْتَمُ عَلى عَمَلِهِ إَّ الْمُرَابِطِ فِى سَبِىلِ اللّهِ فَإنَّهُ يَنْمِى لَهُ عَمَلُهُ إلى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَيَأمَنُ مِنْ فِتْنَةِ الْقَبْرِ

“Murâbıt olan hariç, her ölenin ameli sona erer. Allah yolunda murâbıt olanın ameli ise, kıyamete kadar ona sevap getirmeye devam eder. Murâbıt, kabir azabından da emin olur.”

Bu hadisi te’yid eden bir başka hadis de şöyledir:

رِبَاطُ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ فِي سَبِيلِ اللّهِ خَيْرٌ مِنْ صِيَامِ شَهْرٍ وَقِيَامِهِ وَإنْ مَاتَ جَرَى عَلَيْهِ عَمَلُهُ الَّذِى كَانَ يَعْمَلُ وَامِنَ الفَتَّانَ

“Allah yolunda bir gün ve bir gecelik ribât bir aylık oruç ve gece ibadetinden daha hayırlıdır. Şâyet ölecek olsa yapmakta olduğu ameli, kıyamete kadar (yapmakta imiş gibi) sevap getirmeye devam eder ve fitnelerden de emin olur.”

“Osman İbnu Maz’ûn, kendini Allah yoluna adayanlardan biri olduğu için hâli, bu hadise mâsadak olmaya uygundur” denmiştir.

Ancak söylenen bütün ihtimallerin Osman (radıyallahu anh) hakkında muteber olması da vâriddir (radıyallahu anh


Etiketler:

Malasef Yorumlar Kapalı.