Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar

ER-REZZÂK (اَلرَّزَّاقُ)308-Gadmeyail-Cehiryail: Bol bol rızık veren, rızıklandıran, azıkları yaratıcı, bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren, her bir yaratığın rızıklarını ayrı ayrı, tam bir ölçü, intizam, rahmet ve hikmetle aksatmaksızın vakti vaktinde veren, yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden. Rızık, Allah Teâlâ’nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan herşeye rızık denir. Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi şeylerdir. […]

Haydarı Kerrar Son Eserleri

EL-VEHHÂB (اَلْوَهَّابُ)14-Ğafzeyail-Hatyail: Hibe eden, karşılıksız veren, karşılık beklemeden bol bol veren, sayı ve hesaba sığmaz çeşit çeşit nimetleri, türlü türlü rahmet hediyelerini her varlığa lâyık olduğu şekilde, her an ve karşılıksız olarak ihsan eden, çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran. Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, “herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak” manasınadır. Vehhâb ise, “Her zaman, her yerde ve her şeyi çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen” demektir. Zühre saatinde meşgul olsa veya  Her saatte […]

EL-GAFFÂR (اَلْغَفَّارُ)1281-Ğafrayail-Ceriyail: Çok bağışlayan, kusurları/günahları örten, mağfireti pek bol olan, daima affeden, tekrarlanan günahları bağışlayan, sonsuz rahmet, fazl ve keremiyle kullarının günahlarını çokça bağışlayıp silen. Gafr, örtmek ve sıyânet etmek (korumak) mânâsınadır. Allah mü’minlerin günahlarını örter. Dilediği kullarını da günahlardan sıyânet eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden biridir. Zühre saatinde meşgul olsa büyüklerin ve zalimlerin hışmından emin olur. Düşmanlarına galebe eder.Matlubunun gözünün senden başkasını görmemesi içinde Zühre saatinde meşgul olunur. Cuma namazından sonra yüz defa “Ya Gaffar” ism-i şerifini okuyanlar affa […]

EL-BEDÎ’ (اَلْبَدِيعُ)86-Hafyail-Şekceyail: Örneksiz ve maddesiz yaratan, kâinatı yoktan, taklitsiz, modelsiz ve benzersiz bir surette yaratan, onu bin bir isminin sonsuz güzellikleriyle süsleyen, örneksiz, misalsiz, acîb ve hayret verici âlemler îcad eden, çok güzel yaratan, eşi ve örneği olmayan, sanatkârane yaratan, zâtında, sıfatında, fiillerinde, emsâli görülmemiş olan. Bedî’, mübdî mânasınadır. Mübdî, ibdâ eden, yani örneği bulunmayan bir şeyi îcad eden demektir. Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya velilik vererek üstün kılmışsa, bu üstünlükle o kul, kendi zamanındaki diğer insanlara nisbetle bedî’ (eşsiz, misilsiz) olmuştur.müşteride […]

EL-CÂMİ’ (اَلْجَامِعُ)114-Telhayail: Bir araya getiren, toplayan, birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıd olan zıt şeyleri bir araya getirebilen, toplayıp düzenleyen, kıyamet günü hesaba çekmek için mahlûkatı toplayan, zât, sıfat, isim ve fiillerinde her türlü kemâli toplayan; en büyük mahlukâtındaki hikmet ve sanat numunelerini en küçüğüne de yerleştiren, eser ve fiillerinde zıtları bir arada kullanarak büyüklüğünü gösteren; haşirde bütün mahlukâtı yüce divanında toplayan, istediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan. Cem, dağınık şeyleri bir araya toplama demektir. Allah Teâlâ, vücudlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış zerrelerini […]

EL-MUKSİT (اَلْمُقْسِطُ)209-Raytayail: Adaletle hükmeden, adaletli, her fiil ve icraatında hak ve adaleti gözeten, adaletten ayrıl¬mayan, bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan, mazluma acıyıp zalimin elinden kurtaran. Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sahibidir. Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir. Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz. İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir. Müşteri saatinde zikrine devam eden borçlu borcundan kurtulur. Hapis esir hürriyetine kavuşur. Her gün 100 defa “Yâ Muksit” ism-i şerifini okumaya […]

ET-TEVVÂB (اَلتَّوَّابُ)409-Halyail: Tövbeleri kabul edip, günahları bağışlayan, kullarını tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden, isyanından dönen kullarının tövbelerini her zaman kabul eden; sevdiği kulunun günahla bağlantısını kesen ve tövbeye muvaffak kılan. Bu ism-i şerîf, tevbe’nin mübalâğa sîgasıdır. Tevbenin asıl mânâsı dönmektir. Kulun isyan yolundan dönmesi demektir.müşteri saatinde zikrine devam edenin her ne haceti varsa dergahı izzette kabul görür. Duha Namazından sonra 300 defa “Yâ Tevvâb” ism-i şerifini okumaya devam edenlerin tevbeleri kabul olunur.Haksız yere zulme uğrayanı zulümden, zalimin elinden kurtarmak için 10 defa […]

ES-SAMED (اَلصَّمَدُ)134-Gamedyail-: Her şey kendisine muhtaç olduğu halde kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, muhtaç olmayan, hâcetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci, ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan. Allah Teâlâ, her dileğin biricik merciidir. Yerde, gökte bütün hâcet sâhipleri yüzlerini O’na döndürmekte, gönüllerini O’na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O’na arzetmektedirler. Buna lâyık olan da yalnız O’dur.Müşteride zikrine devam edenlerin kalpleri nurlanır ve asla darlık görmezler. Yâ Samed” ism-i şerifini hergün 100 defa okuyanın isteklerine Allahu Teala kafi […]

EL-KAYYÛM (اَلْقَيُّومُ)156-Tukyail-Cehtıyail: Kendi kendine var, varlığı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan, bizatihi varlıkta kalabilen fakat bütün eşya onun iradesi ve yaratmasıyla varlıklarını sürdüren ve bütün varlıkları hassas bir denge ve ölçü ile ayakta tutan ve önemli vazifelerde çalıştıran, gökleri, yeri, her şeyi ayakta tutan; her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı idare eden. Kayyûm, kâim’in mübalâğasıdır. “Her şey üzerinde kâim” demektir. Bunun mânası “Bir şeyin kıyâmı, yani, bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren” demektir. Allah Teâlâ, her şeyin mukadder […]

EL-MUBDİ’ (اَلْمُبْدِئُ)56-Nekveyail-Kehyail: İlkin yaratan, her şeyi yokluktan çıkaran, kudret ve iradesiyle varlıklara ilk yaratılışlarında yoktan, hiçten vücut veren, onlara gerekli olan şeyleri de hiçten icat edip ellerine veren, mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan. Mübdi, bir mânada îcad demektir. Muîd ism-i şerîfi de îcad mânasına gelir. İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise iâde; değilse, yani benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibdâ denir. Müşteride zikrine devam edenler istediklerini rüyasında görürler ve istediklerine görünürler.Bünyesi düşük yapmaya müsait olan […]