Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Ramazan girdiğinde cennet kapıları bir rivayette rahmet kapıları açılır, cehennem kapılan kapatılır ve şeytanlar zincirlere vurulur.[513]
Bil ki: Bu fazilet, hiç kuşku yoktur ki müslümanlara nisbetle-dir. Zira kâfirler Ramazan’da daha şiddetli bir körlük, daha aşırı bir sapıklık içerisinde olurlar. Çünkü, Allah’ın nişanelerine karşı hürmetsizlikleri ay boyunca devam eder.
Müslümanlar oruç tutup, geceleri ihya edip, içlerinde kemâl sahibi olanlar nur denizlerine daldığında, duaları her bir taraftan kendilerini kuşattığında, nurları kendilerinden daha aşağı derecede olan diğer mü’minlere yansıdığında, onların üzerine inen bereketler, bütün İslâm toplumunu sardığında, her biri kendi kabiliye-tince kurtarıcı amellere koyulup, helak edici günahlardan sakındığında, kendileri için cennet kapılarının açılması, cehennem kapılarının da kapanması manası gerçekleşmiş olur. Çünkü cennet ve cehennem, aslında rahmet ve İânet demektir. Sonra yeryüzü halkının, bir sıfat hakında ittifak etmeleri, Allah’ın cömertlik hazinesinden kendisine uygun düşecek şeyi celbeder; nitekim istiskâ ve hac bahsinde buna değinmiştik.
Bu ayda, şeytanların zincirlere vurulması, meleklerin yeryüzüne yayılması manası da gerçekleşmiş olur. Çünkü şeytan, ancak kendisinden etkilenebilecek kimseler üzerinde etkin olur. Nefsin, şeytandan etkilenebilmesi de, hayvanı yönünün azgınlaşması haünde olur. Oysa ki onun bu gücü oruç sayesinde kırılmıştır. Melek ise, ancak kendisine yaklaşma kabiliyeti bulunan kimselere yaklaşır. Kişinin bu kabiliyeti de, melekî yönünün galebe çalması yoluyla olur; oruç sayesinde bu da gerçekleşmiştir.
Sonra Ramazan, büyük bir ihtimalle her hikmetli işin karara bağlandığı mübarek bir geceyi (Kadir gecesini) içinde bulundurur. Bu durumda misâl ve melekût âlemine ait nurların panldaması ve yeryüzüne yayılması; bunların zıddı olan zulmetlerin de dağılması hiç kuşkusuz söz konusu olacaktır. [514]
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Ramdkan orucunu tutarsa, geçmiş günahları affolunur.[515]
Çünkü bu ay, melekî gücün galip, hayvanı gücün de mağlup olacağı bir zamandır. Bu ay boyunca tutulan oruç, rıza ve rahmet deryasına dalmayı mümkün kılabilecek yeterli bir miktardır. Hiç kuşkusuz bu, nefsi bir renkten başka bir renge sokacak bir durumdur.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Kim, kadir gecesini inanarak ve sevabını Allah’tan umarak ihya ederse, geçmiş günahları affolunur[516]
Çünkü tâatin, ruhaniyetin yayılması, misal âleminin hükümranlığının ortalığı kaplaması anında meydana gelmesi, başka zamanlarda olmadık biçimde nefsin üzerinde derin etki yapar. [517]
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Ademoğlunun her iyi ameli on katından yedi yüz katına kadar sevaplandırılır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Bundan oruç müstesnadır; çünkü o benim içindir, onun mükâfatını da ancak
ben veririm; kulum şehvetini, yemeğini benim için terkediyor. [518]
iyiliğin, kat kat sevaplandırılmasının sırrı şudur: İnsan ölüp de, hayvanı gücün etkisi ortadan kalktığı ve ona uygun düşen lezzetlere arka çevirdiği zaman, melekî yönü ortaya çıkar ve tabiatıyla onun nurları parlar. Mücâzâtın sırrı da işte budur. Eğer amel iyi ise, melekî yönün ortaya çıkması ve kendisine uygun düşmesi sebebiyle onun azı, o zaman çok olur.
Orucun istisna adilmesinin sırrı ise şudur: Amellerin defterlere yazılması, her amelin, misâl alemindeki o adama has yeri itibariyle sureti tasavvur olunarak yazılır. Müvekkel melekler, oradaki suretten, beden perdesinden soyutlanması halinde kişiye ne ceza tertip edileceğini bir şekilde anlarlar. Biz bunu defalarca müşahede etmişizdir. Yine müşahede etmişizdir ki, yazıcı melekler, çoğu zaman amelin karşılığının ortaya çıkması konusunda durak-sarlar. Bu ameller, nefsin şehvetlerine karşı mücahede kabilinden olur. Zira amelin karşılığının bilinebilmesi için, onun sadır olmuş olduğu huyun miktarının bilinmesine gerek vardır. Onlar bunu zevk yoluyla tatmamışlardır; kalbe doğma (vicdan) yoluyla da bilmemektedirler. Hadiste geldiği üzere, keffâretler ve dereceler konusunda yazıcı meleklerin kendi aralarında tartışmalarının sırrı budur. Bu durumda Allah onlara ameli olduğu gibi yazmalarını ve karşılığını de kendisine bırakmalarını vahyeder. “…Kulum şehvetini, yemeğini benim için terkediyor.[519] buyruğu, orucun, insanın hayvanı yönü üzerinde bir tür azap etkisi olan keffâretler kabilinden olduğuna işarettir. Bu hadisin başka bir bâtınî anlamı daha vardır ki, ona orucun sırlarından bahsederken temas etmiştik; oraya bakınız. [520]
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Oruçlunun iki sevinci vardır; biri iftarı anındaki sevinci, diğeri de Rabbine kavuştuğu anki sevincidir. [521]
Birincisi, tabiî olup, nefsinin arzuladığı şeyi elde etmiş olmasındandır.
İkincisi ise ilâhîdir ve bu, cesed perdesinden soyutlanıp, üzerine yukarıdan yakın indiğinde, tenzih esrarının zuhuru için hazır hale gelmesi yönündendir. Nasıl ki namaz, sübûtî tecellî esrarının zuhuruna sebep oluyorsa, oruç da tenzih esrarının zuhuruna sebep olur. “Güneşin doğmasından önce ve güneşin batmasından Önce bir namaz kılmaya gücünüz yetiyorsa, bunu mutlaka yapın![522] hadisi namazla ilgili olarak bu manadadır. Konuyla ilgili daha başka sırlar vardır ki, onları açıklamaya bu kitabın hacmi müsait değildir. [523]
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. [524]
Bunun sırrı şudur: Tâatin eseri, tâate olan sevgiden dolayı sevimlidir ve misâl âleminde tâat yerine ikâme olunur (temessül). Rasûlullah (s.a.), oruç sebebiyle meleklerin ferahlık duymasını ve Allah’ın o kuldan razı olmasını bir kefeye, insanoğullarınm nefislerinin, misk kokusunu koklamaları anında duydukları ferahlık ve sevinci de öbür kefeye koymuş, böylece insanlara gaybî sırrı apaçık gözleriyle görüyormuş gibi göstermek istemiştir.[525]
Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
“Oruç bir kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu bir gün olursa, o gün kötü söz söylemesin, kötü iş işlemesin ve şamata çıkarmasın. Şayet kendisine birisi söver yahut kavga ederse, ‘Ben oruçlu bir kimseyim,’ desin… [526]
Çünkü oruç, şeytanın ve nefsin şerrinden korur, insanı onların etkilerinden uzaklaştırır, aralarına girer. Bunun içindir ki, orucun kalkanlık manasının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu da oruçlunun, dilini çirkin sözlerden koruması, şehevî fiillerden geri durmasıyla olur. Hadisteki, “kötü söz söylemesin, kötü iş işlemesin” ifadesi buna işaret eder. Saldırgan fiillerden geri durmakla olur. Hadisteki “şamata çıkarmasın” ifadesi de buna işaret eder. “Şayet kendisine birisi söverse” ifadesi, sözlere; “yahut kavga ederse” ifadesi fiillere işaret eder. “Ben oruçlu bir kimseyim, desin” ifadesinin, diliyle yahut kalbiyle olacağı söylenmiştir. Farz ve nafile ayırımı yapılarak diliyle ya da kalbiyle diyeceği de söylenmiştir. Hepsi de caizdir. [527
Müslim, Sıyâm, 2.
[514] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/155-156.
[515] Buharı, Fadlu Leyleti’1-kadr, 1.
[516] Buhârî, Savm, 6; Müslim, Müsâfîrîn, 173.
[517] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/156.
[518] Buhârî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 160
[519] Buhârî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 160.
[520] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/156-157.
[521] Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 164.
[522] Hadisin baş tarafı mü’minlerin Allah’ı görmeleriyle ilgilidir, bkz. Buhâ-rî, Mevâkît, 16.(Ç)
[523] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/157-158.
[524] Buhâri, Savm, 2, 9; Müslim, Sıyâm, 163, 164.
[525] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/158.
[526] Buhârî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 163.
[527] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/158.
Malasef Yorumlar Kapalı.