Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar
9 yıl önce tarafından yazıldı, 329 kez okundu ve hakkında hiç yorum yapılmadı.

Mürşid-İrşad ve Mürid:
Mürşid: İrşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zat. İyi bir müslüman olmaları için, insanları terbiye eden, âlim ve veli.
Tasavvuf yolunda nihayete varan büyükler (yolun sonuna kavuşanlar) iki türlüdür: Birincisi Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve selem) izinde tam anlamıyla giderek kemale erdikten sonra insanları irşâd için (doğru yola çekmek için) halkın derecesine indirilmiş olan mürşidlerdir. İkincisi, yükseldikleri derecelerde bırakılıp, insanların yetişmesi ile vazifeli olmayan evliyadır. (İmam-ı Rabbanî)
Rabbimizin Fecir suresi son ayetlerinde ifade ettiği “Kullarımın arasına gir” imamı Rabbaninin birincide anlattığı irşad yetkisine sahip olanlara bir işarettir.
Birde genel olarak emri bil maruf nehyi anil münker çerçevesinde dini tebliğle vazifeli âlimler vardır. Onlarda doğruya çağırdıkları ilettikleri için halkı irşad etmiş mürşid konumundadırlar. Hem Âlim, hem kemalata ermiş veli, hemde nebilerin irşadına temas eden Ayetlerde:
Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.
Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.” Ben şübhesiz müslimanlardanım deyip salâh ile çalışarak Allaha da’vet eden kimseden daha güzel sözlü de kim olabilir? Buyurur.
Bu ayetleri tahlil etmek gerekirse Nebilerden sonra Allaha (c.c) davet eden derecelerin en büyüğü şüphesiz ki Âlimlerdir. Âlimler de üç guruptur.
a) Allah’ı (iyi) bilenler.
b) Allah’ın sıfatlarını bilenler.
c) Allah’ın ahkâmını bilenler. Allah’ı (iyi) bilenler, Hak Teâlâ’nın, haklarında, “Hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilirse, ona çok hayır verilmiştir” buyurmuş olduğu hukemâ’dır Hakikat erbabıdır. Allah’ın sıfatlarını bilenler ise, kelâmcılardır. Allah’ın ahkâmını bilenler ise, fakihlerdir.
Saadet mertebeleri, tam ve tam üstü olmak üzere ikidir. Tam mertebe, zatında kâmil olmayı sağlayan üstün sıfatları iktisab etmektir. Binaenaleyh insan bu dereceye erişince, artık bundan sonra nakıs olanları kemale eriştirme işiyle uğraşır. İşte “tam üstü” olan budur.
Bunu anladığın zaman biz deriz ki: “Gerçekten, “Rabbimiz Allah’dır” deyip, sonra da dosdoğru olanlar…” ifadesi, birinci mertebeye işaret olup, bu, nefis cevherinin (ruhun) mükemmelliğini ifade eden hallerin elde edilmesi demektir. Binaenaleyh, kişi bu mertebeyi elde ettiğinde, ikinci mertebeye geçiş gerçekleşir. Bu da, noksan olan kimseleri kemale erdirme işiyle meşgul olmaktır. Bu da, halkı, hak dine davet etmekle olur. İşte bu, “(insanları) Allah’a davet edenden. . . Daha güzel sözlü kimdir?” ifadesiyle anlatılmak istenen şeydir.
Ayette Meleklerin, mü’minlerin dostları olmaları şu manayadır: Şeytanların, birtakım vesveseler vermek ve batıl şeyleri hayal ettirmek suretiyle, ruhlar (insanlar) üzerinde tesiri olduğu gibi, ilham vermek, yakınî mükaşefeler ve gerçek makamlar vasıtasıyla da meleklerin insan ruhu üzerinde tesirleri vardır.
Velhasıl meleklerin, temiz ve arınmış ruhların, yâr ve yardımcıları oluşları pek çok yönden olup, mükaşefe ve müşahede sahipleri için malumdur. Çünkü bu kimseler şöyle derler: Bu dostluk dünyada mevcud olduğuna göre, ahirette de devam edecektir. Çünkü bu ilgi ve münasebetler, zatî ve ayrılmaz şeyler olup, sona ermezler. Bu ilgiler, kişinin ölümünden sonra daha kuvvetli olarak devam ederler. Çünkü insanın ruh cevheri melekler cinsindendir. Dolayısıyla bu ruh, güneşe oranla bir şule, denize oranla bir katre gibidir. Maddî bağlar ve bağlılıklar ise, ruh ile melekler arasına girmiş şeylerdir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s)”Eğer şeytanlar insanoğlunun kalbini sarıp kuşatmasaydı, onlar gökler âlemini seyrederlerdi’ buyurmuştur. Binaenaleyh maddî bağlar ve bağlılıklar, bedenî tedbirler ortadan kalktığında, aradaki engeller ortadan kalkar, eser müessire, katre denize, şule de güneşe ulaşmış olur. İşte ayetteki ‘Biz dünya hayatında da âhiret hayatında da sizin dostlarınızız” ifadesi ile anlatılmak istenen budur.
Ayette Meleklerin konuştukları kişiler de şüphesiz ki velilerdir Mukaşefe erbabıdır. Hz. Meryemle ilgili ayet bunu gayet güzel açıklar meleklerin Meryem annemizlede konuştukları ayette anlatılır Hz. Meryem malumunuz bir nebi değil veli zattır.
Hani melekler, “Ey Meryem! Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı. ” “Ey Meryem! Rabbine divan dur. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et” demişlerdi.
Ayetlerde diğer bir husus ise Müslümanlardanım diyenler Hakka gerçek mana da teslim olmuş kişilerdir. Biz bu ifadeleri kuranda İbrahim (a.s) kıssasında görürüz.
Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, biz İbrahim’i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o ahirette de iyilerdendir. Rabbi ona “Teslim ol” dediğinde, “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” demişti.
“İbrahim ne bir yahudî, ne bir hristiyandır. Fakat o Allah’ı tanıyan (Hanif) dost doğru bir müslümandı. Müşriklerden de değildi”
De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Musa’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.
Allah’ın hanifleri (müvahhidleri), ona eş tutmayanlar olarak (kaçının çekinin) kim Allah’a eş koşarsa o yüksekten düşüp de (parçalanmış ve) kendini kuş kapmış, yahut rüzgar onu uzak bir yere atmış (nesne) gibidir”
Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.
Ayetlerden çok net anlaşılmaktadır ki İbrahim (a.s) Hanifti yani Şirkin her türlüsünden uzaktı gerçek bir müvahhiddi Allahı tekleyendi. Ayetlerde Efendimizin (s.a.v.) ümmetine de bu tavsiye edilmiştir ve Al-i İmran 68 ayetinde de Efendimiz (s.a.v.) ve ona uyan müminler anlatılmıştır. Şirkin her türlüsünden temizlenmek ise nefsin bütün kötü hasletlerinden kurtulmaktır onu temizlemektir. Gerçek muvahhidlik haniflik ve teslimeyet ancak bununla mümkündür. Haset, kibir, şehvet, gazap, kin, nefret, dünya sevgisi vs. hasletlerinden kurtulmamış bunları “Nefsini Temizleyen Kurtulmuştur” ayetin ihbarıyla temizlememiş “heva ve nefsini ilah edinen” ayetin ihbarıyla hala nefsini ilah edinmiş bir kimsenin diliyle muvahhid olduğunu söylemesi ne kadar yersizdir. Nefsini temizleyen kurtulmuştur ayetin müjdesiyle hanifliğe giden teslimiyete giden yol açıkça bildirilmiştir. Şimdi Veliler, Salihler bu makama geldiğine, ihlâsı kazandıklarına, muhlis olduklarına göre yukarda “müslimanlardanım deyip salâh ile çalışarak Allaha da’vet eden kimseden daha güzel sözlü de kim olabilir” ayetinde gerçek manada hakikat erbabı veli zatlar kast edildiği anlaşılır. Bunlar Efendimizin (s.a.v.) varisleridirler. Hadiste buyurulur:
“Âlimler nebi ve Resullerin mirasçılarıdır. Muhakkak ki Nebi ve Rasuller insanlara altını ve dirhemi (parayı) miras olarak bırakmazlar. Onların mirası sadece ilimdir. Kim onların bıraktığı ilmi elde ederse, çok büyük bir nasib elde etmiş demektir”
Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden anlaşılıyor ki gerçek hakka davet yapanlar Veli zatlardır. Atalarımız yol bilenle gidilir demişler.
Mürşidsiz, İmamsız, Rehbersiz yola çıkan yolda kalır. Bu yüzden Rabbimiz Kulluğu yakalamış, Nefsin, şeytanın fitne ve desiselerinden kurtulmuş bu binbir tuzaklarla örülü yolu iyi bilen Nebi, Salih, Sadık ve müttakilere bizi yönlendirerek der ki:
Ey o bütün iyman edenler! Allahtan korkun ve sadıklarla beraber olun.
Akıllı bir müslümana düşen bu ayetin tavsiyesine uymaktır. Uymasa bile inkâra kalkıpta mürşid yoktur demesin. Birazcık Kuran ilmi ve tefekkür kabiliyeti olan elbet bunu söylemez.
İrşad: Doğru yolu gösterme, uyarma, irfan sahibi birinin bir kimseye tarikatı ve Allah yolunu göstermesi gibi anlamlara gelir. İrşadı yapan kimseye mürşid denir.
Allah’ın, hadiste bildirilen sayısı doksandokuz olan güzel isimlerinden birisi de “er-Reşîd” ismidir. (bk. Hûd, 11/87). Reşîd, mürşid anlamındadır. Mürşit, doğru ve hak yolu gösteren demektir. Şu halde irşâdda; rehberlik, doğru yolu gösterme, hak ve hakikate davet söz konusudur. İrşâdda muhatab olan, yani irşâd edilecek kimseler hem gayrimüslimler ve hem de müslümanlardır. Müslüman olmayanları irşâd; onları iman ve İslâm’a davet etmek demektir. Müslümanları irşâd ise; onlara imanın gereği olan salih amel ve güzel ahlâkı telkin etmektir. İrşadı yapacak kimseler ise Peygamberlerden sonra, salih müminler ve din bilginleridir. İrşâd, dini bir emir olup müslümanlar üzerine farz-ı kifayedir.
Bu hususta kuran da: “Sizden, insanları hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun” buyurulur.
İmamı Rabbani Hazretleri bu hususta der ki:
Din âlimleri, herkesi kitablarda yazılı olan emirleri yapmağa çağırıyor. Allahü teâlânın sevdiği kulları olan evliya da, önce dinîn emirlerini yapmaya çağırıyor, sonra Allahü teâlânın ismini zikretmeği gösteriyor. Her zaman aralıksız olarak zikr-i ilâhî ile (Allahü teâlâyı anmak hâli üzere) olmağı istiyorlar. Böylece vücudu zikr kaplayıp, kalbde Allahü teâlâdan başka birşey bulundurulmaz. Her şey öyle unutulur ki, insan kendini ne kadar zorlasa Allahü teâlâdan başka bir şey hatırlayamaz. İşte irşâd etmek bu iki daveti yapmaktır.
Gavs Abdulhakim (k.s) de gerçek irşadın vaaz ile olmayacağını ikisi arasında ki farkı anlatan sohbetinde der ki:
“Eğer irşad etmek vaaz ve nisahatla olsaydı, çok güzel vaaz eden, nasihatta bulunan hocaların, mollaların etrafında cemaatlerin bulunması, onları irşad etmesi icapederdi. Hâlbuki hiç de öyle değil” demek ki, bu iş zahiri değil. Bu iş, yani kulluğa davet vaaz ve nasihatla değildir. Ancak ve ancak sâdâtınmanevi tasarrufu tesir ve irşada sebeptir. Yine Gavs (K. S.A) bir sohbetlerinde şöyle buyurdular: “Bir şeyhe sormuşlar: (İşiniz nedir, sanatınıznedir, siz neyle meşgul oluyorsunuz?” diye. Demiş ki: (Bizim işimiz çözmek ve bağlamaktır.) (Nasıl çözmek ve bağlamak Kurban?) diye sorduklarında şöylecevap vermiş: “Bize gelenlerin kalplerini dünyadan çözer, âhirete bağlarız.”
Nitekim hadislerde:
Peygamber ve şehit olmayan fakat kıyamet günü Allah Teala katında ki derece ve itibarlarından dolayı nurdan minberler üzerinde oturan peygamber ve şehitlerin kendilerine gıpta ile baktıkları kimseleri size haber vereyim mi? Ashap: Onlar kimdir Ya Rasulallah diye sordular Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: Onlar kulları Allah Teala ya Allah Teala yı da kullara sevdiren ve yeryüzünde devamlı hayır ve nasihat la dolaşan kimselerdir. Hz. Enes (r.a) şöyle der: Biz Allah’ı kullarına sevdirirler bunu anladık fakat kullarını Allah’a nasıl sevdirirler? Diye sorduk. Rasulallah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Onlara Allah’ın muhabbetini çekecek şeyi emrederler. Onun hoş görmediği günah şeylerden sakındırırlar. İnsanlar onlara itaat edince Allah’ta onları sevmiş olur.
Kamil müminin ferasetinden sakının çünkü onlar Allah’ın nuru ile bakarlar. Buyurlur.
Ebu Said’den (r.a) Rasalullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Müminin ferasetinden sakının çünkü o baktığında Allahın nuruyla bakar.
Hadiste ifade edilen Feraset kalbin saf olması durumu olup devamlı Allahı (c.c) zikretmek ve Takva ile elde edilir. Böyle bir mümin çoğu zaman olayların hakikatını idrak eder ki buna da feraset denilir. Feraset keşfin bir şubesidir. Hadis açıkça buna dalalet eder.
Kuranı kerimde de müminin bu vasfı şu ayette anlatılır.
Esteizzu billâh: İnne fi zalike le ayatil lil mutevessimîn
Şüphesiz bunda düşünüp görebilen(işaretlerden mana çıkarabilen) kimseler için ibretler vardır.
Âlimlerin ayetteki “mütevessimin” ile ilgili farklı tefsirleri vardır: Bunun, “Feraset sahibi olanlar”, yahut “tahkiki bir bakışla bakanlar”, yahut “tefekkür edip, inceden inceye düşünenler“, yahut “ibret alanlar“, veyahut “basiret sahibi olanlar” manasına olduğu söylenmiştir. Zeccac ise: “Bu kelimenin Arapça’daki hakiki manası, “bakış ve incelemelerinde son derece ciddi ve sebatlı olup, eşyanın (herşeyin) alametini, vasfını ve özelliğini bilen kimselerdir” der. “Mütevessim” kelimesi, eşyanın hakikatına delalet eden, hususiyeti araştıran kimse anlamındadır. Nitekim “Onun hakikatini öğrendim ve gerçek hususiyetini anladım” manasında, dersin.
Ayette:
Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? Buyrulur.
Mürid: Dileyen, isteyen, arzulayan, irâde ve istek sâhibi olan kimse. Ra vav dal harflerinden türemiş bir kelimedir. Murad kelimesiyle aynıdır iki manası vardır birincisi Hakkın cezbe kuvvetiyle kendisine çektiği, içinde ki halleri kendisine müşahade ettirdiği kimsedir. İkincisi Tasavvufi hayata giren ve Mürşidinin eğitiminin bereketiyle birtakım merhalelerden geçerek kavuşmayı arzu ettiği varlığa (Allaha (c.c)) ulaşmak için çaba sarf eden kimsedir. Demek ki gerçek Murad Allahtır.
Bu hususta İmamı Rabbani hazretleride der ki: Talebe, mürşidini ne kadar çok severse, onun kalbinden feyz alması da o kadar çok olur. Mürşid vesiledir, vasıtadır. Maksad, Allahü teâlâdır.
Bu manada Efendimizde (s.a.v.) Hadiste: Allah Tealanın yeryüzünde yaşayanlar içinde (feyiz ve nur) kapları vardır. Rabbinizin kapları, Salih kulların kalpleridir. Bu kalplerin ona en sevgili olanları da en yumuşak ve en ince olanlarıdır. Buyurur.

hkerrar-Allaha Giden Yol Nefsin Tanımı ve Mertebeleri

Al-i İmran, 104
Fussilet, 30,33
Bakara, 269
Müsned, 2/363.
Fahruddin Er-Razi, Tefsir-i Kebir, Bakara, 269
Al-i İmran, 42,43
Bakara, 130,131
Al-i İmran, 67,84
Hacc, 31
Al-i İmran, 68
Şems, 9
Furkan, 43
Fussilet, 33
Buhari, İlm: 10; Ebu Davud; İlm: 1; İbn Mace, Mukaddime, 17
Tevbe, 119
Al-i İmran, 104
Gavs, Abdulhakim, Sohbetler, 2 nci, Sohbet
Beyhaki, Şu’abü’l-İman, 1/367
Tirmizi, Tefsir, 16;Taberani El-Kebir, had. no. 7496
Tirmizi, 3127
Hicr, 75
Fahruddin Er-Razi, a. g. e
En’am, 122
Altıntaş, Hayrani, Tasavvuf Tarihi
Ebu Nuaym, Hilye, 6/97; Suyuti Camiü’s-Sağir, had. no. 2375;Elbani, Sahiha had. no. 1691

Etiketler:

Güvenlik Sorusu ** Zaman sınırı bitmiştir. CAPTCHA yeniden yükleyin.