Kategoriler
Tavsiye Siteler
Son Yazılar
Son yorumlar
2 yıl önce root1 root1 tarafından yazıldı, 61 kez okundu ve hakkında hiç yorum yapılmadı.

Kainatın ana maddesi Mai-Siyahımsı Sıvı

Yukardaki ayette büyük patlamayı anlatmakla kalmaz sadece, görüldüğü üzere her canlı şeyin sudan yaratıldığı da vurgulanır. Bu su ifadesinde iki farklı mana vardır. Birincisi: a) herkesin anladığı canlıların suya olan ihtiyacı ve irtibatıdır. b) Diğer bir ifadesi de dünyamızın başlangıçta yaratılış safhalarında suyun oluşumuna vurgudur. İkincisi: Yukarda yazdığımız yaratılan cevherin bıraktığı su diye mai-sıvı bu ayetlerde bahsedilen su diye manalandırdığımız sıvıdır.  Biz her şeyi sudan (mai) yarattık dediği cümlede geçen su diye manalandırdığımız kelime, bilimin şuan bilmediği ama ilerde bulacaklarını umduğum bir hakikati içerir. Bu mai- sıvı-su diye geçen ifade atom altı parçacıklarının kuark, pente kuarkların da en altında bulunan siyahımsı bir sıvı gibi maddeyi kasıttır. Kainatın her yerinde bu dediğimiz madde vardır. Hatta kainatı dışarıdan bir nevi balon gibi kuşatan bile bu maddedir. Kainatın siyahlığının sebebi de bu maddedir. İnşallah bilim dünyası ilerde atomları dahi oluşturanın bu madde (mai) olduğunu bulurlar. Bu maddeyi bulamadıklarından dolayıdır ki, şuan kuantum fiziğinde Heisenberg belirsizlik ilkesinde bilim dünyası tıkanmış durumdadır. Bu belirsizlik ilkesine ve kuranda geçiş şekillerine ilerde değinilecektir.  Maddenin asıl yapı taşı atom ve altı parçacıkları değil, bu dediğimiz maddedir.  Biz bu maddeyi bu ayetin inceliğinde ve kuran ayetlerinde görüyoruz. Evrenin her yerinde bulunan Bu mai- sıvının beslendiği kaynaksa “arşıda su-mai üzerindeydi” ayetinde işaret edilen arşın altında bulunan devasa bahirdir, denizdir diğer ifadeyle su alemide denilebilir. Bu mai- sıvı maddeye biz siyahımsı mana vermemizin sebebi de Enam, 1 ayetinde ifade edilen karanlığı ve aydınlığı var edip gerekli kılan…. Cümlesinden dolayıdır. Yani Rabbimiz yokken yerleri ve gökleri yarattığını söylediği bir ayetinde, her şeyin sudan- mai yaratıldığını bir ayetinde de ayrıca karanlığın yaratıldığını vurgulayarak o mai-sıvının mahiyetini dile getirmiştir. Enam 1 ayetinde başka inceliklerde vardır onları yeri geldiğinde değineceğiz. İşte İslam alimlerince Malumdur ki mümkinat, varlıklar alemi arşta biter. Baştan belirtelim ki bizim bu dediğimiz maddenin asıl yapı taşı, eski felsefecilerin söylediği esir maddesi değildir. Bilmeyenler için esir maddesinin kısaca tanımını burada vereceğim.  Aradaki fark o zaman daha iyi anlaşılacaktır. 

Esir: Grekçe ether kelimesinden Arapça’ya geçmiştir. İlk ve Ortaçağ kozmoloji ve astronomisinde âlem ay altı ve ay üstü diye ikiye ayrılmakta, ay altı âlemde oluş ve bozuluşa uğrayan fizikî varlıkların dört unsurdan; ay üstü âlemi meydana getiren, fakat oluş ve bozuluşa uğramayan yıldız ve feleklerin ise beşinci unsur olan esîrden oluştuğu kabul edilmekteydi.

Aristo’nun anlattığına göre Yunanlı olsun başka milletlerden olsun Tanrı’ya inanan herkes, bu çok değerli maddenin oluşturduğu ay üstü âlemi ruhanî varlıkların meskeni olarak kabul ediyordu (Fi’s-Semâʾ, s. 141-142). Zıt niteliklere sahip olan dört unsur gibi esirin zıddı bulunmadığı için ondan meydana gelen yıldız ve felekler oluş ve bozuluşa uğramadan sonsuza kadar varlıklarını sürdürürler. Başka bir söyleyişle ay üstü âlem mükemmellikler âlemidir. Bundan dolayı gök cisimlerinin hareketi dört unsurdan oluşan tabii varlıklarınki gibi düz değil mükemmel olan dairesel harekettir. Aristo, kozmik düzende esîr ile ateşin aynı anlama geldiğini savunan Anaxsagoras’ı eleştirir. Zira eğer öyle olsaydı gök cisimleri bu kadar mükemmel hareket edemezdi ve bunun sonucu olarak varlık düzeninde büyük eksiklikler olurdu [1]

Genellikle İslâm filozofları Aristo’nun ezelî ve ebedî olarak nitelediği esîr teorisini olduğu gibi kabule yanaşmamışlar, daha doğrusu bu konu üzerinde fazla durmamışlardır. Meselâ İbn Sînâ, dairesel hareketin ilkesi sayılan bu beşinci unsurun herhangi bir başka cisimden oluşturulmadığını, “ibda‘” suretiyle meydana getirildiğini, bu sebeple de ebedî olduğunu savunur.[2] İhvân-ı Safâ felsefesinde ise gök cisimlerinin yapısı yerküredeki tabii cisimlerden farksızdır. Şu var ki onlar dairesel olarak hareket ederler. [3]

Yüzyıllar boyunca kozmolojik ve astronomik olayların açıklanmasında temel ve basit bir madde olarak görülen esîr, XIX. yüzyılın sonlarında fizikçilerin önemle üzerinde durdukları bir konu oldu. Fizikçiler, havanın ses dalgalarını iletmesi gibi esîrin de elektromanyetik dalgaları ileteceğine inanıyorlardı. Ancak madde ve ışığın yapısı daha iyi anlaşıldıkça bu teori yetersiz kaldı; yerin esîr içindeki hareketini incelemek amacıyla Michelson – Morley tarafından 1881’de gerçekleştirilen bir deney sonucunda esîrin herhangi bir etkisinin bulunmadığı görüldü. 1905’te Einstein’in özel izâfiyet teorisini geliştirmesinden sonra ise esîr kavramı tamamen terkedildi.[4]

Görüleceği üzere filozofların esir dediği hava denizi diyebileceğimiz maddeyle ayette kastedilen ve bizim belirttiğimiz mai- sıvı farklı şeylerdir. Bir de bu ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır ki eski filozofların ve onlardan etkilenen bizim İslam bilginlerinin de savunduğu maddenin ezeli yeti (ilk cevher) ve buna bağlı teorileri çökmüştür. Madde, atom şuursuz bir varlıktır ve bir faili mutlaka muhtaçtır ki, bu yukarda verdiğimiz ayette açıkça ifade edildiği gibi Allah Azze ve Celledir.

Ma’ bilindiği üzere kuranda sadece su için kullanılmaz. Genelde üç türlü kullanılmıştır ki, insanın ma(nutfe) den yaratılışı da bu kelimeyle ifade edilmiştir. Nasıl ki nutfe insanın yapı taşıdır birçok maddeden oluşur buna sadece su denilmediği gibi, bizim mai- siyahımsı, kalın sıvı diye tanımladığımızda atom ve altı parçacıkların yani maddenin yapı taşıdır. Zaten kuranda gerek göklerin yaratılışı gerekse insanın yaratılışının anlatıldığı ayetlere baktığımızda aynı fiillerle mesela ibda, inşa, halk, tesviye, terkib, adl,caal-ceale gibi,  ifade edildiğini görürüz. Özellikle yerler ve göklerin 6 eyyam (devir-süreç) da yaratıldığını anlatan ayetlere karşılık insanında 6 safhadan yaratılması ve benzer fiiller kullanılması bunun en güzel örneğidir.insanın anne rahminde 6 aşamada yaratıldığını ifade eden Müminun 12-15 ayetlerde bunlar bahsedilmiştir.

Ma’ ifadesinin su ve yağmur anlamında kullanıldığı ayetlere ve yağmurla alakalı hadislere baktığımızda ise, rabbimizin toprağa hayat veren yağmurları anlattığı ayetlerin normal zamanlarda yağan yağmurlardan farklılığını görürüz. Müslümanlar arasında nisan yağmurları şifalıdır inancının kökeninde Efendimizin s.a.v yağmurlarla alakalı hadis ve fiillerinin rolu çok büyüktür. Efendimiz s.a.v mevsimin ilk yağmurları yağdığında vücudunun bazı yerlerini açarak yağmur sularının değmesini sağlardı. Enes (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.v) ile birlikteyken yağmur yağmıştı. Hemen başını açtı ve “Yağmur rabbimin yeni yarattığı ve indirdiği rahmettir” dedi. [5]

 Bu tarz hareketleri ve yağmur suyuyla şifa istemeye yönelik hadisler ve sahabe uygulamaları kaynaklarımızda fazlaca vardır. Bu tarz uygulamalar tarih boyunca Müslümanlar arasında yağmurun özellikle de nisan yağmurlarının şifalı olduğuna yönelik inanç ve uygulamalara dönüşmüştür. Nisan yağmurlarının diğer zamanlarda yağan yağmurlardan farklı bir özellik ve yapıya sahip olduğu üzerinde yapılan araştırmalarla da kanıtlanmıştır.  Uzmanlar ilkbaharda tabiatın canlanmaya başlamasıyla birlikte bitki ve ağaçların çiçek tozları, reçine, eterik yağları yani bitki kaynaklı yağlar ve çiçek polenlerinin rüzgâr ve hava akımlarıyla atmosfere karıştığını bildirmişlerdir. Bu nedenle nisandaki yağmur yağışı sırasında havadaki bu zerrecikler yağmurla birlikte yeryüzüne düşer ve nebatatta ve toprakta bir nevi dölleme yapar.  Yani insanında yaratılışında temel madde olan mai- nin nutfe özelliğini bu nisan yağmurları da içinde barındırır. Bu yağmurlarla beraber toprağın ve nebatatın canlanması, hayat bulması herkesçe inkârı mümkün olmayan bir konudur zaten.

İşte kuranda mai- sıvı su diye kullanılan ifadenin incelendiğinde göklerin yaratılışında, insanın yaratılışında ve nebatatın yaratılışında aynı özelliği taşıdığı, nutfe görevi taşıdığı ve hepsinin temel yapı taşı olduğu görülür.

Bu ayetlerde ifade edilen su ile ilgili bir incelikte, Bugün suyun 2 Hidrojen + 1 Oksijenin bileşiminden oluştuğu ve bu bileşimin en büyük katkı maddesini de hidrojenin meydana getirdiği bilin­mektedir. Ayrıca son zamanlarda yapılan bilimsel keşiflerde de uzayın her tarafında su bulunduğu belirtilmektedir. [6]

Bilim adamlarının bu hususta yeni bulguları suyun dünya’ ya evrenden taşındığına yöneliktir. Bu bulguları da kuranın birçok ayetinde ifade edilen gökten size su indiren, semadan yağmur indiren gibi ayetlerine uygundur.  Dünyanın yaratılışı bölümünde bu hususa temas edilecektir.

Kuranın indiği dönem su daha çok bilindiğinden dolayı su diye ifade edilmiştir. Bu ayetlerde bilimin bugün bildiği uzayın her tarafında su bulunması da ayetlerin ifadelerine uyumludur. Ayrıca biz bu ayetlerden yukarda da değindiğimiz arşın altında bir deniz- su olduğunu anladığımız gibi, sudan oluşan evrende kürelerin ve gezegenlerin varlığını da anlıyoruz. Kuranın mucizevi icazının inceliklerindendir, bir kelime birçok manaya bakacak tarzda olduğu gibi, bir ayet birçok manaya da bakacak üsluptadır. Buda zaten kuranın mucizevi en önemli özelliklerinden biridir. Bu ayetlerde geçen Arz ifadesindeki bazı inceliklere de ilerde dünyanın yaratılışı meselesinde değinilecektir.

Her şeyin yokken örneksiz, emsalsiz, ilk baştan yaratıldığını vurgulayan ayetlerde, bedi ismi kullanıldığı gibi, büyük patlama ve sonrasından bahseden ayetlerde de rabbimiz fatr esmasını, kullanarak bizlere bu aşamaların farklarından bahseder. Fatr yaratan diye manalandırılsa da, yarıp çıkararak, çoğaltarak yaratan manasında bir isimdir. Gök çatlayıp-yarıldığı zaman (infitar,1) ayetinde olduğu gibi. Buda yaratılan cevherin kıvama geldikten sonra fatr, hallak, halık gibi esmalarla tecelli edilip yaratılma safhasının başladığını yani patlamanın zuhur ettiğini gösterir. İlginç olan yararak çıkarma, yaratma ifadesi kuranda 7 ayette geçmekle bize yerler ve göklerin 7 kat oluşuna da uyumlu tarzda bu isimle yaratıldığı vurgulanır.      

Rabbimiz Müteal, sonrasında Tasavvufçuların hakikati muhammediye dediği, hadiste bildirilen  (Ama) makamına uygun düşen yere beytül mamuru (kabenin aslı) ve yeryüzünde de karşılığı olan kabeyi yaratmıştır. Yerlerde ve göklerde müthiş bir ahenk, ölçü, düzen kurmuş ve Errahmanu arşisteva ayetine uygun Rahman ismiyle yerleri ve gökleri kuşatmış istiva ve istila etmiştir. Bilimin bu büyük patlama dediği durumdan sonra ayetlerde bildirilen 6 eyyam- devir de yerleri ve gökleri bir birine uyumlu bir şekilde yaratmıştır.


[1] (Kitâbü’l-Âs̱âri’l-ʿulviyye, s. 15-16).

[2] (eş-Şifâʾ eṭ-Ṭabîʿiyyât [2], s. 28-29)

[3] (Resâʾil, II, 47).

[4] (TDV İslam Ansk.Esir maddesi)

[5] (Müslim 2/615, Ebu Davut 5/3309)

[6] ( Bilim ve Teknik Dergisi, Komşu Yıldızın Suyu (Science, 20 Temmuz 2001 ), TÜBİTAK, c.34, sayı:405 Ağustos , 2001, Ankara, s.5;)

Etiketler:

Güvenlik Sorusu ** Zaman sınırı bitmiştir. CAPTCHA yeniden yükleyin.