Evet, Konuya dönecek olursak bu ayetlerde bahsedilen süreler unutulmasın ki, çok uzun süreleri, çokluğu ifade etmek için de kullanılmıştır. Arapçada bu tür sayılar malumdur ki, çokluğu ifade içinde kullanılmıştır. Hem yukarda verdiğimiz Secde 5 ayetinde bir incelik daha vardır. Bin yıl ifadesinde mazi geçmiş siga kullanılmıştır. Yani o esnada günün şimdi olduğu şekilde olmadığına ve bizim bildiğimizden farklı olduğuna işaret edilmiştir. Bundan dolayı bu rakamlarla Hak Teala ancak kendisinin hakkıyla bildiği bir süreyi aslında kastetmiş demektir. Bundan dolayı yevm kelimesi bilinen gün manasında olmadığı, zaman, devir, süreç gibi ifadeleri anlattığı aşikardır. Tabi bu dediğimiz bizler için geçerlidir. Zira Allah c.c zamanı da yaratan zamandan ve mekandan münezzeh bir zattır. Bizlerin ayetlerde ifade edilen 6 günü devir, uzun zamanlar diye anlamamız, bizlerin zamana bağlı algılarla yaratıldığımızdandır. Bu özelliğimizden dolayıdır ki, aslında Allahın c.c katında olmuş, bitmiş bir hadiseyi rabbimiz bizler anlayabilelim diye zamana veya zamanlara izafe etmiştir. Zira o Evveldir Ahirdir Zahirdir Batındır. Zamanın algıya bağlı ve farklılıklarını kuranda biz gerek Efendimizin s.a.v miraç hadisesinde ve uyutulup 300 küsür yıl sonra uyandırılan ashabı kehf kıssasında ve 100 yıl uyutulup uyandırılan bakara da geçen alimlerin ekserisine göre Üzeyir dir dedikleri vakıalarda çok açık bir şekilde görmekteyiz. Mesela Kehf suresinde Ashabı Kehf hikâyesi anlatılırken “Böylece biz, aralarında birbirlerine sormaları için onları uyandırdık: İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız?” dedi. (Kimi) “Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık” dediler; (kimi de) şöyle dedi: “Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir” buyrulmaktadır. Onlar mağarada çok kısa bir süre (bir gün veya daha kısa) kaldıklarını düşünüyorlardı. Fakat gerçekte, “Onlar mağaralarında üç yüzyıl ve buna ilaveten dokuz yıl kalmışlardır” “Onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gaybı O’na aittir. O, ne mükemmel görendir! O ne mükemmel işitendir! İnsanların O’ndan başka dostu yoktur. O, hiç kimseyi hükümranlığa ortak kılmaz” Onlar gerçekte orada üç yüz yıldan fazla kalmışlardı ama onlar sadece bir gün kaldıklarını düşünüyorlardı. Demek ki vakit kavramı insanın hissetmesine göre değişebilen bir kavramdır. Üç yüz yıl insanın onu hissetmesine göre bir gün gibi bile olabiliyor. Buradan da vakit kavramının tamamen izafi bir olgu olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayetin devamında “Onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gaybı O’na aittir” (Kehf, 19-26) buyrularak insanların kendilerince bazı çıkarsamalarda bulunduklarını fakat bilgi kaynaklarının yetersiz oluşu nedeniyle düşüncelerinin ve kanılarının görelilik taşıdığını açıkça göstermektedir.
Bu ayetlerde bulunan bir incelikte evrende, (göklerde) gün kavramında bildiğimiz günden farklılığın olduğu gibi, göklerde de bilinen hesaplamalardan farklılığı ortaya çıkmış olur. Yani astronomik birim denilen gök biliminde kullanılan uzaklık birimleridir. Astronomik birim, evrendeki büyük uzaklıkları belirtmek için kullanılır. Astronomi Birimi: Yerküre ile güneş merkezi arasındaki ortalama uzaklık birim olarak seçilirse, bu uzaklığa astronomi birimi (AB) denir. Işık Yılı: Işığın boşlukta bir yılda kat ettiği uzaklığa eşdeğer, yaklaşık 10 trilyon kilometreye eşit uzaklık birimi. Paralaks: Iraklık açısı olarak da bilinir. [1]
Bu bilgileri yukarda tasavvufi manalarında yazdıklarımla değerlendirirseniz 50 bin yıl ve bin yıl ayetlerinde gökler içerisinde farklı makamlarla (yerler) mesafelerinin bir nevi uzaklıklarının anlatıldığı anlaşılır. Arapların çok eskiden beri mesafeyi ifade etmek için zamanı kullanmaları da bu dediğimizi desteklemektedir: Araplar mesafayi ifade etmek için, bir aylık yürüyüş, bir haftalık yürüyüş, bir günlük yürüyüş vb. ifadeleri kullanmışlardır.
Yani ayetlerde geçen sizin saydığınız günlerle ifadesinde muhataplar genel olmakla beraber bu ifade o an mevcutta olanlara yapılan bir hitaptır. Mesela sahabeler o an hayattaydı siz ifadesinin muhatabı o an hayatta olanlardı. Şu an bizlerin hayatta olup da siz ifadesiyle muhatap olduğumuz gibi, geçmişte ve ayetlerin indirildiği günden günümüze farklı farklı zamanlarda yaşayanları da kapsadığı için genel bir hitap vardır diyoruz. Ama kim hangi dönemde yaşamışsa o an o dönemdekilere de bir hitaptır. Şimdi bu ayetteki rakamların içeriğini daha iyi anlayabilmek için, ayetlerin indirildiği dönemde kullanılan matematik ve sayıları bilmek gerekir. Zira ayette sizin saydığınız günler ifadesinde ve bin yıl, 50 bin yıl ifadelerinde çokluktan kinayedir dememizin sebebi budur. Bu ayetlerin indirildiği dönemde kullanılan sayı sisteminde en çok bin rakamı kullanılmaktaydı. O dönemde malumunuz Araplar ebced denilen hesap sistemini kullanıyorlardı. Ebced düzeni “Arap alfabesinin ilk tertibi; harflerin taşıdığı sayı değerlerine dayanan hesap sistemi” şeklinde tarif edilmektdir. Bu sistemin, İbrânîce ve Ârâmîce’nin de etkisiyle Nabatîce’den Arapçaya geçmiş bulunduğu ve Hz. Peygamber (a.s.m) devrinde de olduğu gibi kullanıldığı bilinmektedir. [2]
Modern matematikte sayının tam, kesirli, rasyonel, irrasyonel, sanal, kompleks, yalın, bağlı, belirli, belirsiz, bilinen, bilinmeyen gibi çeşitleri vardır. Tam sayı kavramı kökeni tarih öncesi çağlara giden, matematiğin en eski kavramlarından biridir. Rasyonel kesir kavramı ise geç gelişmiştir ve genelde tam sayı sistemleriyle yakından ilişkili değildir. İlkel kabileler arasında kesirlere hemen hemen hiç ihtiyaç duyulmamış, bu pratik insanlar kesir kullanmaya gerek kalmayacak kadar küçük birimleri seçmiştir. Böylece tek ve çift ayırımından ondalık kesirlere doğru düzgün bir ilerleme olmamıştır; ondalıklar Antikçağ’dan ziyade modern çağ matematiğinin ürünüdür. [3]
Yani bu ayetler indirildiği dönemle günümüzde bulunan insanlar nasıl değişmişse, hesap ve sayı sistemimizde eskide kullanıldığı gibi değildir. Şu an sayı sistemi çok gelişmiştir. Sizin saydıklarınızla bin yıl derken şu an astronomide kullanılan sayısal değerlere göre ayetlere mana vermekte hiçbir sakınca yoktur. Bugün kullanılan ışık yılı tabirleriyle ifade edecek olursak mesafesi bir milyon ışık yılı, bir milyar ışık yılı gibi ifadelerle ifade etmek ve anlamak daha uygundur.
Buraya kadar verilen bilgilerden anlaşılmaktadır ki, ayetlerde bahsedilen 6 (yevm) gün ifadeleri çokluğu ve uzun zamanları, devirleri ifade eden ve insanların gelişimi, ilimlerinin gelişimine uygun şekilde de yorumlamaya müsait bir üslub içeren ifadelerdir. Geçmişte 6 gün nasıl ki, aynıyla ve sahabeden sonrasında gelişen sayısal ilimlerin ve fenni ilimlerin gelişimiyle orantılı olarak farklı gün yapıları anlaşılmışsa. Bugün de geçmiştekilerden farklı günümüzde kullanılan bilimsel değerlere uygun anlaşılır. Yukarda evrenin yaşına yönelik verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı üzere, bilimin bugün evren ortalama 13-15 milyar yıldır bulguları bu ayette geçen 6 eyyam-devir ifadesiyle uyumludur. Bu özellik kuran ayetlerinin hepsinde vardır. Yani geçmişe uygun tarzda bakan bir ayet günümüze de uygun bakmakta ve gelecekteki bilgi birikimlerine uygun tarzda bakmaktadır. Bu özelliği taşıyan bir dil yapısına sahiptir. Şu an bilimsel veriler kâinatın bu süresinden bahsetmesi ilerde bilimin daha da gelişmesiyle belki değişime uğrayacaktır. Yani şu anki verilen rakamlarda değişkendir. Kuranın bu üslup genişliğinden dolayıdır ki, ilerde bilim bu rakamları değiştirse de bizlerin bu ayetleri o an bilimin verdiği değerlere uygun yorumlamamıza engel olmayacaktır. Sadece bu üslup tarzı bile anlayanlara kuranın ezeli ve ebedi bir ilim sahibinden indirildiğine açık delildir. Buraya kadar verilen bilgilerden hareketle kuran birilerinin iddia ettiği gibi, beşer kelamı olsaydı, uydurma olsaydı veya bilimle çatışan bir kitap olsaydı bu bilimsel verilerle çakışması gerekmez miydi?
[1] (Astronomi birimi detayları için bkn.Wikipedia.org)
[2] (bk. İslâm Ansiklopedisi, X/68.)
[3] (bkn..TDV Sayılar mad.)